Vedalar acıtsa da bazen gitmek gerekir.
Dylan gece yarısı olduğunda ilk iş askerleriyle birlikte yola çıktı. Karısının ona geçmişiyle ilgili anlattığı o kahredici hikaye zihninde sürekli olarak dönüp duruyordu. Ve genç adam her seferinde biraz daha sinirlendi.
James Walker denen pisliği belki de daha ilk gördüğü anda yere sermeliydi. Belki de zamanında öyle yapmış olsaydı kendi askerlerinin ölümüne ve Grace'nin de dayak yemesine engel olmuş olacaktı. Dylan derin bir nefes verdi. Genç adam bunu yapmadığı için şu anda oldukça büyük bir pişmanlık duyuyordu.
Dylan bitmek bilmeyen bir öfke ve hırsla atını durmaksızın sürüyor, her türlü zorluğu kararlılıkla aşıyordu.
Askerleri ise onu takip ederken oldukça sessizdi. Dylan'ın soğukkanlılığından etkilenmiş bir şekilde çıt çıkarmadan arkasından onu takip etmekle yetiniyorlardı.
İlk yolculuk günleri sona erdiğinde kendilerine güvenli bir yer bulmuş ve birkaç saat uyuyup dinlenebilmek adına atlarından inmişlerdi. Dylan her zamankinden daha sessiz ve düşünceli görünüyordu. Ekose kumaşını yere sererken kaşlarını çatmış ve sıkıntılı bir iç çekmişti.
"Önümüzde uzun bir yolculuk var." dedi askerleriyle her zamanki o keskin ses tonuyla konuşurken. "O yüzden hepiniz vakit kaybetmeden bir an önce dinlenin. Uyandıktan sonra yola çıktığımızda iki gün boyunca durmayacağız."
Asker kalabalığı saygı dolu bir baş selamıyla Dylan'ı onayladıktan hemen sonra kendilerine bir yer bulmuş ve yere serdiği ekose kumaşları üzerinde uykuya dalmışlardı. İçlerinde tek bir kişinin gözleri açıktı.
Dylan.
Genç adam gökyüzünü incelerken düşünceleri hızla yön değiştirip duruyordu. James Walker'ı öldürmek zaten aylardan beri planladığı bir şeydi. Fakat son birkaç aydır Grace nedeniyle tereddütlü davranmayı seçmişti. James Walker'ın onun abisi olması Dylan'ı zerre kadar mutlu etmiyordu. Ama şimdi genç adam hoşnutsuzdan da öte hissediyordu.
Vücudunda deli bir öfke hissi gezinip duruyor ve her saniye patlamaya hazır bir yanardağ gibi içinde büyümeye devam ediyordu. O herif karısına vurmuştu. Dylan bunu düşündükçe kendini tüm o cani duyguların kıyısında buluyordu.
Aklından saniyeler içinde binlerce işkence yöntemi geçti. James Walker'ı ne pahasına olursa olsun eline geçirecekti. Ve onu eline geçirdiğindeyse ölmek için Dylan'a yalvaracaktı.
Dylan tüm benliğiyle o heriften nefret ediyordu. Kalesine girip masum ve silahsız insanları öldürdüğünde Dylan'ın gazabını zaten kazanmıştı. Fakat küçük karısı ona bundan çok daha fazlasını verdi. Artık James Walker'ın işkenceyle dolu bir sonu olması şarttı. Ve Dylan ona neler yapacağını düşündükçe sabırsızlanıyordu.
Gün ağardığında bile genç adam bir saniye olsun gözünü kırpmamıştı. Yeniden yola devam etme zamanı geldiğinde askerleriyle birlikte atını bağladığı yere gitti. Herkes yola çıkmaya hazır olur olmaz tepeleri aşmaya, vadiler geçmeye devam ettiler.
Dylan'ın geçen gece söylediği gibi yolculukları bu kez iki gün sürmüştü. Sabaha karşı Dylan tekrardan bir ormanda durup son kez dinlenme molası verdiğinde tüm askerleri yorgunluktan bitap düşmüş bir haldeydi. Buna rağmen Dylan bir ava susamış aslan gibi dimdikti. İçindeki öfke, nefret ve intikam duygusu ona akıl almaz bir güç veriyordu. Dylan uzun zamandan beri ilk kez bu şekilde hissetmişti.
Uyandıklarında tam da genç adamın tahmin ettiği gibi saat gece yarısını biraz geçmişti. Tüm askerler baş askeri Roland tarafından uyandırılıp hazırlanmaya koyulduğunda Dylan'ın elleri sabırsızca seğiriyordu.