11

14.6K 828 20
                                    

Çok güzelsin ve çok tanıdık yüzün.. Daha önce öldürmüş müydün beni?




Dylan her zamanki gibi sabahın en erken saatlerinde uyanmıştı. Yattığı yerde doğrularak kocaman esnedi ve kollarını iki yana açarak esnetti. Bu hareketi iri vücudundaki tüm kasların tek tek gerilmesine yol açmıştı. Kardeşi William ve İngiliz kız onun odasında uyuduğu için geceyi mecburen misafir odalarından birinde geçirmek zorunda kalmıştı. Bu durum pek hoşuna gitmese de kendi kendine homurdanarak kendini kaleden dışarı attı.

Dylan her zaman yüzdüğü göle geldiğinde hava henüz aydınlanmamıştı. Her zaman üstü çıplak yattığı için altında sadece haki rengi pantolonu vardı.

Uzun bir süre kıyıda durup sessizliği içine çekti. Birkaç dakika sonra da altındaki pantolonu çıkartıp kendisini göle atmıştı. Dylan yüzmenin onu rahatlattığını ilk fark ettiğinde henüz on yaşlarındaydı. O zamandan beri de düşünceli olduğu her zaman daima hava aydınlanmadan göle gelir ve yüzerken de bolca düşünürdü. Bugün de öyle yapacaktı anlaşılan.

Dylan hava aydınlanıncaya kadar yüzmüş ve kafasındaki düşüncelere bir yön vermek için çabalamıştı. Bu sabah düşünceleri hiç olmadığı kadar karışmış gibiydi. Bu düşünceli hali çok kısa bir süre önce başına açılan bir bela yüzündendi.

Grace Walker denilen bu bela, geldiği ilk günden beri hem ortalığı, hem de Dylan'ın kafasını karıştırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Dylan en başlarda onun abisi gibi sinsi bir şeytan olduğunu düşünmüştü. Fakat şimdi bu düşüncelerinden tam olarak emin olamıyor ve bu da onu büyük bir ikileme düşürüyordu.

Yaşadıkları son olaydan sonra, Dylan onun abisi gibi olmayabileceği ihtimalini de düşünüyordu artık. Ve bunu düşünmek için elinde bir sürü de sebebi vardı.

Bir defa abisi gibi sinsi değildi. Ne düşünüyorsa hemen söyleyiveriyordu ve Dylan onun duygu geçişlerini hiç zorlanmadan net bir biçimde yüzünden okuyabiliyordu. Kız duygularını asla gizleyemiyordu.

Cesaretliydi. Dylan'a tüm o kafa tutmaları, karşılık vermeleri, gözlerinin içine içine bakmaları bunu kesinlikle kanıtlıyordu. Ve tüm bunlara bir de Dylan'ın kardeşini kurtarması eklenince, Dylan onun cesaretinden asla şüphe edemezdi.

Yardımseverdi. Burada yaşamaya başlayalı kısa bir süre geçmiş olsa bile, askerlerinin eşlerinden çoğu ondan övgüyle bahsediyordu. Hatta Dylan'ın kalede olmadığı bir gün içlerinden birine yemek yapmasında yardımcı bile olmuştu. Herkes ondan hayran bir ifadeyle bahsediyordu. Bu nedenle Dylan kızın özelliklerine bir de arkadaş canlısı sıfatını eklemek zorunda kaldı.

Bütün bunları topladığında Dylan'ın elinde son derece kusursuz çizilmiş bir portre kalıyordu. Ve Dylan bunu istemiyordu. Onun abisi gibi biri olmasını diliyordu. Çünkü intikam vakti geldiği zaman içinde oluşan vicdan duygusunun tek bir kırıntısına bile tahammülü yoktu.

Kulaçlarını hızlı bir biçimde atarken gölün en derinine daldı ve bir süre aralıksız yüzdü. Dakikalar sonra derinliklerden kurtulup suyun üstüne çıktığında ardı arkası kesilmeyen nefesler alarak bir süre sakince suyun üzerinde dinlendi.

Güzeldi. Lanet olası derecede hem de.. O kadar güzeldi ki Dylan onunla ne yapacağını bilmiyordu. Daha önce de bir sürü güzel kadın görmüş ve bir çoğuyla da beraber olmuştu. Ama bu öyle bir şey değildi.

Saf güzellikti..

Bir istiridyenin içindeki inci tanesi veya dağın en tepesindeki karların arasında inadına açan kardelen çiçeği gibi. O lanet olası İngiliz kız da onun ürkütücü kalesinde, Dylan'a rağmen ona inat açıyordu.

GECENİN BÜYÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin