45

8.6K 652 80
                                    

Aşktın sen, gidişinden bildim seni.



Dylan deliye döndü.

O şerefsiz herifi her yerde aramış fakat bir türlü bulamamıştı. Sanki yer yarılmış da içine girmiş gibiydi. Alçak herif muhtemelen Dylan'ın yola çıktığı haberini almış ve bir deliğe saklanmış olmalıydı.

Dylan günlerce uğraşsa bile James'ten hiçbir iz bulamadı. Bakmadığı delik kalmamış olmasına rağmen elinde olan yine sıfırdı. Zaten genç adam en sonunda pes etmiş ve evine dönmeye karar vermişti. Fakat içindeki öfke ve hayal kırıklığı giderek daha fazla büyüyor ve onu ele geçiriyordu. Bu herifi almaya geldiği ikinci seferinde de bir şekilde saklanmayı başarmıştı. Düşündükçe Dylan'ın sinirleri bozuluyordu.

Kendini sakinleştirmeye ve yeni bir intikam planı yapmaya karar verdi. Evine gidecek ve kafasını toparlayıp tüm ayrıntılarıyla yeni planını yapmaya odaklanacaktı. James Walker'ın yaşadığı her yeni gün ona haramdı ve Dylan onu bir an önce eline geçirip hayatını zindan etmeye yeminliydi.

Günler süren yolculuğun son gecesinde dinlenmek adına atlarını bağlayıp, ekose kumaşlarını güvenli bir bölgeye sererken Dylan düşüncelerinde boğulmuş gibiydi. O da ekose kumaşını tıpkı askerleri gibi yere serdi ve üzerine oturup sırtını devasa bir ağacın gövdesine dayadı.

Evinden uzak kalalı neredeyse altı gün olmuştu. Ve bu altı günün hasreti genç adamı tüketmişti. Karısını özlemek Dylan için yeni bir duyguydu. Fakat bu özlem duygusu evinden ayrıldığı her seferde biraz daha artmış görünüyordu. Zira şu anda tek düşünebildiği şey evine varıp, Grace'yi kollarının arasına almaktı. Karısını düşündüğü daha ilk anda o çiçek kokusu burnuna gelmişti.

Dylan şimdi, tam şu anda babasını daha iyi anlıyordu.

Onun bir an önce eve dönmek için deli gibi bir çaba göstermesini, eve dönüş yolunda en kestirme yolları bulmak için uğraş vermesini ve kaleden girdiği anda gözlerinin annesini arayıp bulduğunda, onunla göz göze geldiğindeki o saf sevinci.. Hepsini şimdi anlamıştı.

O an.. Eve günler sonra döndüğünde o yeşil gözleri gördüğü o ilk an her şeye değerdi. O anda Dylan'ın tüm sıkıntıları, karamsarlığı, öfkesi, her şey geride kalıyordu. Biriken tüm yorgunluğu tek bir bakışla birlikte buhar olup uçuyor ve genç adam sanki kalbinden tonlarca yük kalkmış gibi kuş misali hafifliyordu.

Dylan derin bir iç çekti ve başını arkasındaki ağacın kovuğuna yaslayarak gözlerini kapattı.

Evine dönmesine yalnızca birkaç saat kalmıştı. Fakat zaman inatla geçmek bilmiyormuş gibi görünüyordu. Gözlerini her kapattığında olduğu gibi zihninde beliren görüntüyle birlikte kendinden geçmişti. İlk zamanlarda karısının hayalini sürekli olarak görüp durmak genç adamı oldukça öfkelendirmişti. Fakat şimdi bu duruma alışmış görünüyordu. İşin tuhaf yanı, Dylan'ın öncesinde bu duruma neden bu kadar fazla öfkelendiğine artık bir anlam verememesiydi. Karısını sürekli olarak düşünüp durmasının nesi bu kadar rahatsız edici olabilirdi? Aksine bu Dylan'ın hoşuna gidiyordu. Zira ona olan özlemini ancak bu şekilde katlanılabilir bir hale getirebiliyordu.

Zihninde beliren yeşil gözler ve gece karası saçlar her zaman olduğu gibi capcanlıydı. Genç kadının melekleri kıskandıran güzel yüzü Dylan'ın hatıralarında sanki daha da güzelleşmiş gibiydi. Eve döndüğünde muhtemelen her zaman olduğu gibi kendisini delirtecek şeyler yapacak ve Dylan ona öfkelendiğinde korkmadan ona cevap verip başını ağrıtacaktı. En sonunda ise kaçınılmaz olan olurdu. Dylan'a olan tüm itirazı bittiğinde ne kadar tatlı bir leydi olduğunu tüm gücüyle genç adamın yüzüne haykıracaktı. Genç adam bunu düşündüğünde istemsizce kocaman gülümsedi. Delirmiş miydi, yoksa şu andaki düşünceleri gerçek miydi? Bu çok tuhaftı fakat Dylan ilk kez onun gerçekten de tatlı olduğuna ikna olmuştu.

GECENİN BÜYÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin