İnsanlar ölüyor. İçinde söylenmemiş onlarca kelimeyle birlikte ölüyor. Anlıyor musun?
Grace çok mutluydu.
Devasa ve alabildiğine yeşil ormanın derinliklerinde bu kez hiçbir korkusu olmadan yürüyor ve hevesle etrafına göz gezdiriyordu. Ormanda yaşadığı geçmişteki anılarıyla kıyaslandığında şu anda içinde zerre kadar endişesi yoktu.
Çünkü arkasında koca bir dev vardı. Ve ne olursa olsun Grace'nin devinin kendisini koruyacağına olan güveni sonsuzdu.
Genç kız adımlarını kah hızlandırıyor, kah yavaşlatarak çevresindeki eşsiz güzellikleri dikkatlice inceliyordu. Hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak için gösterdiği bu büyük çaba herkesin dikkatini çekmişti. Öyle hevesli bir ifadesi vardı ki, etrafındaki askerlere de canlılık katmıştı. Askerler onun çevresinde dolanıp, ona bu heyecanlı gezisinde fark etmeden eşlik etmeye başlamıştı.
Grace, temiz havayı derince içine çekti ve yeşil gözleriyle ormanın tüm güzelliğini bir kez daha süzdü.
Burası o kadar hoştu ki, genç kız elinde olmadan iç çekmişti. Kendisini masallardaki o büyülü ormanlardan birindeymiş gibi hissediyordu.
Her yanı kuş cıvıltılarıyla dolu, bu uçsuz bucaksız ormanda binlerce ağaç ve rengarenk çiçekler vardı. Bu orman sanki bütün rekleri bir arada barındıran büyülü bir cennet bahçesi gibiydi.
Birkaç dakika sonra ilerdeki kuytulukta fark ettiği çiçek genç kızın bir anda heyecanlanmasına neden olmuştu. Kalp atışları hızlandı ve ayaklarını tekrardan hareketlenmesi için zorladı.
Grace adımlarını bir kez daha hızlandırıp adeta koşarmışçasına sağ tarafındaki kuytuluğa doğru ilerlerken, arkasındaki kalabalığı çoktan unutmuştu.
Birkaç saniye sonra koşmaktan yorulmuş bir halde büyük bir ağaç kovuğunun yanında durdu. Yemyeşil çimenlerin arasında lacivert yapraklı tomurcuk çiçekleri gördüğünde ise olduğu yerde kalakalmıştı.
Bu gerçekten olabilir miydi?
Grace çiçeği daha yakından görebilmek için hızlıca olduğu yere çömeldi. Sağ elini kaldırıp çiçeğin yumuşak, pürüzlü dokusuna nazikçe sürtmüştü. Grace bir an için düşüncelere boğuldu.
Annesinin ona henüz küçücük bir kızken anlattığı çiçek bu olabilir miydi? Annesi hikayeyi anlatırken çiçeğin yalnızca o tepede yaşadığını söylemişti. Acaba hikayedeki o sihirli tepe burası olabilir miydi? Grace etrafını hızlıca süzdü fakat hiçbir sonuca varamadı.
Gecenin Büyüsü kocasının bu vahşi topraklarında yaşayabilir miydi?
Bir an için genç kızın içinde kocaman şişmekler çakmıştı. Eğer bu çiçek Gecenin Büyüsü ise Grace sevinçten havalara uçacaktı.
Ne kadar olduğunu bilmediği bir süre orada öylece çömelip çiçeği incelemeye devam etti. Hemen sonrasında ise aklına muhteşem bir fikir gelmişti.
Lacivert çiçek gerçekten de Gecenin Büyüsü ise Grace, Dylan'dan onu koparıp kendisine vermesini isteyecekti. Böylelikle belki de Dylan da ona aşık olur ve bu aşkları sonsuza kadar mutlu bir şekilde devam edebilirdi.
Genç kız aniden o kadar büyük bir heyecan duydu ki, hemen Dylan'ı bulup onu buraya getirmek için hızlıca ayaklanmaya çalıştı. Fakat tam bu sırada arkasında duyduğu keskin ses tonuyla birlikte istemsizce yerinden sıçramıştı.
"Ne yapıyorsun burada?!"
)()()()()()(
Dylan sinirden köpürüyordu. Ve bunun nedeni şüphesiz ki yine küçük karısıydı. Baş belası kadın sürekli kendisine sorun çıkarmaktan başka bir işe yaramıyordu ki.