Ağlamak bazı acılara yetmez.
Grace durmadan oradan oraya koşturuyor bir yandan da hizmetlileri yönlendiriyordu. Mutfak savaş alanı gibiydi. Devasa salon, yemek odası hatta ve hatta kiler.. Her yer birbirine girmişti.
Dylan günler önce İskoçya'dan ayrıldığından beri Grace kendisini kalede yapacağı değişikliklere vermiş, arı gibi çalışıyordu. Bazen mutfaktakilere yardım ediyor, bazen salona geçiyordu. Askerler ise ona yardım etmekten büyük bir zevk duyuyormuşçasına Grace'nin bir dediğini iki etmeden istediği her şeyi yapmışlardı.
Artık tüm değişiklikler yavaş yavaş bitmiş ve giderek sona yaklaşmışlardı. Geriye sadece ortalığın temizlenmesi ve eşyaların yerlerine güzelce yerleştirilmesi kalmıştı.
Grace ilk olarak mutfaktan başladı. Tüm eskimiş eşyaları yeniletti, çömlekleri temizledi, bakır tasların hepsini parlattı. Hizmetliler mutfağı köşe bucak temizlemeye koyulurken salona gidip kırılan sandalyelerin yerine, askerlerin yaptığı yenilerini yerleştirdi. Yemek odası ise köklü bir değişikliğe uğramıştı. Askerlerin girip çıktığı en kalabalık yer burasıydı ve oldukça kirli görünüyordu. Grace devasa tahta masayı askerlere güzelce yenilettikten sonra üzerine güzel bir örtü dikmişti. Örtüyle eşdeğer gök mavisi halıyı da serdiğinde yemek odası mükemmel bir görüntüye ulaşmıştı. Grace masanın üzerine demirden bir şamdan ve olmazsa olmaz çiçekler yerleştirdi. İşte şimdi ortalık o kasvetli, karanlık görüntüsünden tamamen uzaklaşmıştı. Grace salon için diktiği perdeleri de bitirdikten sonra hepsini askerlerin yardımıyla astı ve hizmetlilerle birlikte etrafı son kez düzenledi.
Her şey tamamen bittiğinde genç kız mutlulukla gülümsedi. İşte şimdi her yer temiz, aydınlık ve ışıl ışıldı. Kaleyi kaplayan o karanlık, ürkünç hava bir anda dağılmıştı. Burası artık gerçek bir eve benziyordu.
Grace bütün işler bittikten sonra odasına gitmiş ve güzel bir duş almıştı. Askerler ona Dylan'ın bu gece geleceğini söylemişlerdi. Bu nedenle de genç kızın içi içine sığmıyordu.
Lacivert, v yakalı elbisesini üzerine geçirdi ve saçlarını sımsıkı bir örgüyle toparladı. Dylan geldiğinde ona güzel gözükmek istiyordu. Neredeyse bir haftadır onu görememişti ve oldukça özlemişti.
Saçlarını düzeltti ve kıyafetini son bir kez kontrol ettikten sonra çiçeklerini sulamaya koyuldu. Lacivert çiçeği garip bir biçimde bitkin görünmeye başlamıştı. Genç kız o çiçeğe bir şey olsun istemiyordu. Zira Gecenin Büyüsü sayesinde kocasının onu sevdiğini düşünüyordu. Eğer solmasına izin verirse Grace oldukça üzülecekti.
"Sakın solma olur mu?" diye mırıldandı çiçeğin toprağını temizlerken. "Eğer solarsan cidden hiç iyi olmaz."
Genç kızın içini kısa süreli bir hüzün kapladı. Solarsa eğer bu çiçeğin kendisine kötü şans getireceğine inanıyordu. Ve Grace bu zamana kadar yeterince şanssız bir kız olmuştu. Hiç solmayan çiçek kendisinde solarsa genç kız buna şaşırmayacaktı.
Kapısı tıklandı ve hemen arkasından Tom içeriye girdi. Gülümseyerek Grace'yi baştan aşağıya süzdüğünde genç kız utanmıştı.
"Abim yukardaki tepede göründü." dedi kısaca genç kızı bilgilendirerek. Fakat kızı süzmekten bir sonraki cümlesini zorlukla kurabilmişti. "Biz onu karşılamaya gideceğiz. Birazdan burada olur."
"Peki. Dikkatli olun."
Grace Tom'u yolcu etti ve heyecanla kendisini son bir kez süzdü. Dylan sonunda gelmişti. Ve genç kıza göre geldiğinde oldukça mutlu olacaktı. Çünkü Grace kaleyi sımsıcak bir eve çevirmişti.