Keyifli okumalar :)
Aşık olduğu kadının tek bir gözyaşı damlası yeterdi omuzlarının düşmesi için. O başı ve omuzları dik, her şeye karşı güçlü duran adamın..
Ne zaman yemek saati gelse Dylan'ın başına angarya bir iş çıkıyordu. Dört gündür kaledeki gereksiz bir sorun yüzünden hiçbir yemek saatine vaktinde yetişememişti. Bu durum artık genç adamın sinirlerini bir hayli bozmuş ve sabrını da tüketmişti. Neden bu derece huzursuz olduğunu ise Tanrı bilirdi.
Kahvaltı yapmak üzere yemek odasına girdiğinde içerde koşturarak masayı hazırlayan hizmetlilerden başka hiç kimse yoktu. Dylan dört gündür sürekli olarak yemek saatine geç kaldığı için bu odada yalnız başına bir şeyler yemeye artık alışmıştı. Ne zaman odadan içeri girse nedensizce büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Fakat bugün tam vaktinde ve olması gereken yerdeydi.
İçinde giderek yükselen garip coşku tüm bedenini heyecanlı bir duyguya bırakırken elini kolunu nereye koyacağını bilemedi.
Neden böyle davranıyordu? İçinde tuhaf bir his vardı. Günlerdir oldukça huzursuzdu. Ve saniyeler sonra kapı açıldığında boğazına oturmuş koca bir yumru aniden kayboluverdi.
Önce simsiyah saçlar görüş alanına girdi ve hemen arkasından da parlak, yeşil gözler bir anlığına kendisine doğru döndü. Dünya kısa bir süre dönmeyi bıraktı ve Dylan tam o anda günlerdir ilk kez rahat bir nefes aldığını fark etti.
"Lanet olsun!" diye söylendi kendi kendine bu sabahki kahvaltıyı düşünmeye bir son verirken. Kafası allak bullak olmuştu ve kafa karışıklığından her zaman ölesiye nefret ederdi. Karısı topraklarına geldiği günden beri Dylan kendisini sürekli bir karmaşanın içinde bulmuştu. Ve bu genç adama hiç yardımcı olmuyordu.
Sabah kahvaltıda küçük karısını gördüğünden beri bariz bir biçimde rahatlamış ve kendisini toparlamıştı. Bunu fark ettiğinde ölmek istedi. Onu gördüğüne gerçekten de sevinmiş miydi? Dylan'ın lanet olasıca kalbi karısı kapıdan girer girmez ona ihanet ederek resmen teklemişti.
Sıkıntıyla nefesini dışarıya verdi. Ne yapması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu.
Kadın onunla konuşmuyordu. Dylan'la ettikleri o kavgadan sonra kahrolasıca büyük bir sessizliğe gömülmüştü. Dylan en başta bundan bir hayli hoşnut oldu. Zira karısı o kadar fazla dırdır ediyordu ki, Dylan onun sessiz kalmasını her şeyden çok istiyordu. Ama hiçbir şey beklediği gibi olmadı. Zaten küçük karısı söz konusu olduğunda hiçbir şey Dylan'ın istediği gibi gitmemekte ısrarcıydı.
Dylan kavganın hemen ertesi günü onun hiç konuşmadığını, hatta odasından bile yemek saatleri dışında bir kez bile çıkmadığını hemen fark etmişti. Normal durumda Dylan'ın bu sonuçtan büyük bir sevinç duyması gerekiyordu. Çünkü onun istediği tam olarak buydu. Sonsuz itaat ve sessizlik..
Fakat neden şimdi içi içini kemirip duruyordu? Neden zerre kadar mutlu değildi? Neden huzuru onu terk etmişti? Her defasında belki kızı görür diye çalışma odasının penceresinden durmadan bahçeyi yoklamak da nerden çıkmıştı şimdi? Onun için endişeleniyor muydu, yoksa bu hislerin başka bir açıklaması mı vardı?
Hiçbir şey bilmiyordu. Genç adamın kalbinin tam ortasında koca bir taş vardı. Dylan o taşı ittirmeye uğraştıkça daha da çok derine giriyordu sanki.
İçini bir kor gibi dağlayan duyguyu çekip almak istedi. Kızı gördüğü anda huysuzluğu bile bariz bir biçimde azalıvermişti. Kocaman yutkundu ve bir an için olduğu yerde kalakaldı. Bir saniye bile geçmeden kocaman bir dehşet duygusu patlak vererek onu olduğu yere çiviledi.