Merhabalar ^^ Bu kez bölümün başındaki cümle bir yazara ya da şaire değil Dostcuğuma ait. Çok teşekkür ederim Dost, seni seviyorum 😍😘
Kıskançlık ateşten gelir. Sen suyum olmadıkça yanarım.
Dylan oldukça huysuzdu.
Bütün gece uyumadan düşünüp durmuş ve yine de rahat bir nefes alamamıştı. İntikam planını anlattığı herkes ona aynı şeyleri söyleyip durmuş ve Dylan'ı büyük bir ikilemin içine sürüklemişti. İstisnasız hepsi aynı soruyu soruyordu.
Leydi Grace'ye ne olacak?
Bunu Dylan da bilemiyordu. Daha doğrusu biliyor ama şimdilik olacakları düşünmeyi erteliyordu.
Genç kızın itibarı yerle bir olacaktı. Dylan bundan oldukça emindi. Aslında masum olmasına rağmen Dylan'la kaldığı duyulur duyulmaz kimse onun masumiyetine asla inanmayacaktı. Bütün bunlar olduktan sonra kız Dylan'ın yüzüne bir daha asla bakmazdı. Dylan bundan da emindi. Ama bunu durduk yere neden kendisine sıkıntı yaptığına da bir anlam veremedi. 'Bakmazsa bakmasın.' diye düşündü kendi kendine homurdanarak. Sanki Dylan'ın hayatında çok önemli bir rolü varmış gibi Dylan bir de onu düşünemeyecekti.
Hem kız her halükarda Dylan'a karşı kötü duygular besleyecekti. Dylan onun itibarını zedelemese bile, abisini öldürdüğünde kız ondan tüm kalbiyle nefret ediyor olacaktı zaten.
Dylan nefesi kesilene kadar yüzdükten sonra gölden nihayet çıktı ve ağacın kıyısına bıraktığı pantolonuyla gömleğini üzerine geçirdi. Kaleye dönerken bile hala düşünceliydi. Fakat ölen askerlerinin hatırası da daha dün gibi aklındaydı.
Dylan onlara bunu borçluydu. Bu intikamı almak onun en büyük göreviydi. Ve ne olursa olsun bunu yapmak zorundaydı. Üstelik şimdiye kadar şansı da yaver gitmişti. Aradığı kızın kendi ayaklarıyla ona gelmesi tesadüf müydü, yoksa kader mi bilemiyordu. Belki de Tanrı da Dylan'la aynı fikirdeydi ve ona bariz bir biçimde yardım ediyordu.
Dylan kaledeki çalışma odasına girerken bütün ikilemlerini geride bırakmıştı. Artık hiçbir şeyi gerekenden fazla düşünmeyecekti.
Kaçınılmaz olan olacak ve intikam bir alev gibi her yanı saracaktı. Ve James Walker denen o aşağılık bu yangından hiçbir suretle kurtulamayacaktı.
)()()()()()()(
Grace bu sabah oldukça huzursuzdu.
Bütün bir gece gözlerini ne zaman kapasa kabuslar görüp durmuştu. Kabuslarının bazısı çok silik, bazıları ise gerçek gibi capcanlıydı. Ve hepsinde kabuslarının azılı baş kahramanı olan abisi itinayla yer almaktaydı.
Grace her defasında başka bir yerde, başka şekillerde abisinden kaçıyor ve her defasında da ona yeniden yakalanıyordu. Bu garip döngü bütün bir gece devam etmiş ve genç kız artık kabus görmemek adına gözlerini bir kez bile kapatmamak için sabahın ilk ışıklarına kadar çabalamıştı. Halbuki buraya geldiği süre içinde kabuslarında yabana atılmayacak bir azalma mevcuttu. Fakat kabusları azalsa bile sanki şiddeti daha da fazla artmış gibiydi. Grace eski zamanlarından kalma, zihninin en ücra köşesine ittiği anıları kabusunda çok farklı boyutlarda defalarca yaşıyordu. Fakat son gördüğü kabus onu hiçbir zaman olmadığı kadar etkilemiş gibiydi.
Elinde tuttuğu beyaz, ipek mendili havaya kaldırıp, siyah iple mendilin köşesine yaptığı işlemeye baktı. Gayet güzel görünüyordu. Genç kız mendil işleme konusunda oldukça iyiydi. Abisinin kalesinde yaşarken emektar hizmetlileri ona işleme işini sabırla öğrettiği için ona büyük bir minnettarlık duyuyordu. Zira düşünceli olduğu zamanlarda bu iş onu oldukça rahatlatıyor ve düşüncelerini toparlamasına yardımcı oluyordu. Fakat bugün gördüğü kabusu aklından bir türlü çıkaramaz haldeydi. Yaptığı işleme bile işe yaramamıştı.