Bölüm 20

80 5 2
                                    

ESRA
sabah kahvaltı yaptım ilk defa :D sonra üstüme siyah dar jean, kayık yaka siyah kazağımı giyindim bu kazağı çok seviyordum çünkü köprücük kemiklerim ortaya çıkıyordu ki zaten köprücük kemiği hastası biriydim ve benim köprücüklerim çok güzeldi sadece bana göre ;) boynumda mertin aldığı kolye vardı. duş almıştım yine nemliydi saçım. bileğimde hafif bir ağrı vardı nasıl oldu bilmiyorum ama motorum burdaydı. kaskımı taktım yola çıktım. bu gün babamın arkadaşının oğlunun düğünü vardı bir de bu eksikti bende mecburen gidecekmişim işin yoksa bir de elbise giyin vay anasını ya. okula geldim. semih ve ege hemen arkalarında ozan vardı. ozana doğru giderken semih ve ege dikelmeye başladılar onlara sadece başımla selam verip ozana giderken bana ters ters baktılar. ozanla tokalaştık.
' iyisin demi bileğine bakabilirmiyim?' bileğimi tutup baktı o bakmaya devam ederken

'iyiyim merak etme' dedim. bir anda bileğimi öptü ve
'şimdi daha çabuk geçer kızma sakın bana' dedi benden korkması hoşuma gitti ve kıkırdadım. bileğimi hala tutuyordu bir anda ozanın bileği tutuldu semih
'bence o kıza dokunmadan önce iki kere düşün' dedi. ozan umursamadı bile en son semih ozana yumruk atmıştı ama ozan hala benle ilgileniyordu o ara. ozan beni kolumdan tuttu ve kantine götürmeye başladı bende ses etmedim çünkü az daha durursak kan çıkardı. kantine geçtik mustafada vardı mustafanın masasına oturduk. birer kahve içtik. ders saati yaklaşmıştı fatma bana mesaj atmıştı. ozan ve mustafayla vedalaşıp sınıfa gittim fatma semih ve egenin olduğu sırada semihle arasında boşluk bırakarak oturmuştu bana geç dedi geçmem dedim sen kay dedim ama kaymadı bende mecburen o sıfatsızın yanına oturdum. deri ceketimi çıkarınca bana gözlerini ayırarak dövecekmiş gibi baktı ve
'bu ne cesarettir ya rabbi... seni tanımak istiyorum yiğidim... beni mutlaka ara..' dedi ben kahkahayı patlattım. onun yanında ilk gülüşümdü.
'ne diyon sen ya ' dedim gülmeye devam ettim
'diyorum ki bu ne cesaret esra hanım' dedi üstümü göstererek
'kazak patronum kazak' dedim.
'bu ne biçim kazak lan yarısı yok '
'yuh artık tamam patronumsunda ne giyineceğime karışamazsınız' dedim suratı olabilecekmiş gibi daha da sinirli hal aldı
'karışırım lan' dedi
'seninle iddalaşmıycam sen istediğin gibi karış ben yine giyinirim semih abi.' dedim ege
'bence yakışmış' dedi halla halla bir anda değişmişti çocuk iyi mi semih
'önüne bak' dedi ege önüne dönmeyince semih egenin yüzünü sıkıca tutup tahtaya çevirdi.
sonra semih bana
'çikolatan varsa bana da verde yiyim canım çekti ya'
'ne çikolatası çikolata yok ki hem sınıfın ortasında kusarsın falan bence yeme' dedim
'mertin aldığı kolye en son kırıldı diye hatırlıyorum' dedi pis pis sırıtarak
' evet bir öküzün elinden geçti de' dedim
'aaa çok ayıp öküz falan hiç yakışmıyor ağzına' dedi dalga geçerek bende
'oo yakışmaz olurmu daha neler yakışıyorda şimdi sınıftakilere ayıp olmasın' dedim önüme döndüm bu çocuğun gözleri neden böyle farklıydı ki. her neyse ders araya girdiğinde koridora çıkıp kaloriferin üstüne çömdüm yanıma mustafa geldi. biraz konuştuk akşam ki düğüne benle gelmesi için resmen yalvarıyordum. o gidince ben de sınıfa girmek için harekete geçtim. ki bir anda bir şeye tosladım yere çakılacağım anda tutulmuştum öküz gibiydi her kimse lan resmen benim 5 katımdı. yuh yani insan bir önüne bakar. beni eşşek kadar kollarıyla sarmıştı. başımı kaldırıp kim diye baktım hiç tanıdık bir yüzü yoktu.
'önüne baksana ya' diye çıkıştım
'şey özür dilerim' dedi hala bana sarılarak
'bıraksan artık' dedim. o bırakırken
'kusura bakma. bir gün benle kahve iç ödemiş oluyum' dedi ege bir küfür mırıldandı aptal ona ne oluyorsa ya millet bana ne kadar çok karışıyo. bende çocuğa
'özürün senin olsun bir daha önüne bak yoksa ölüm tehlikesi olabilir' dedim .öküz gelmiş kahve içelim ödemiş oluyum diyo heee bende malım o bir kere olur koçumm.
fatma sarışın çocukla işi pişirmişti valla. mertle telefonda görüşüyorduk iyice kardeş gibi olmuştuk. saatlerce telefonda konuşup dertleşiyorduk. yazın buraya gelecekti ne yapalım planı yapıyorduk daha üç aya yakın zaman vardı. hafta sonu semihgilde parti varmış gitmeyecektim ulan babamada demişti. partiye gidiyo gibi çıkıp benim mekana gidecektim. dans eğitimi vardı ama bu gün bazı şeyleri belirleyecektik. seçmeler gibi bir şey vardı. dersler bitince üstümüzü değiştik. mustafa gelmişti. eğitim başladı. mustafa düğüne gelmeye ikna olmamıştı akşam arkadaşlarıyla yemeğe gidecekmiş. yalnızdım. yine terlemiştim hemen duşa girdim havlumla yaşlığı aldım çıktım. seçmeler şöyle olmuştu. tabii az da olsa canım sıkılmıştı. ben semihle salsa yapıcağım ve artı olarak tek başıma istediğim bir şekilde kareografi hazırlayacaktım. bunu bu salonda çalışmam imkansızdı kendime bir yer bulmam lazımdı. birinci seçilene para ödülü varmış ama para benim umurumda değildi. motorumla ağır ağır şirkete geldim ilk defa hız yapmadım. mustafa, ege, semih hepsi gitmişti.şirkete enaz onlardan 15 dakika geç gitmiştim semih cehennemi vardı başımda. şirkete girdim. camdan odama girerken kapıda egeyle çarpıştım bana düşmeyim diye kollarını sardı aramızda boşluğa dair hiç bir şey yoktu. ama şunu fark ettim kalbim eskisi gibi hızlanmıyordu nedenini anlamadım. geri çekilmeye çalıştım daha da sıktı ve bana
'bana toslayan benden kolay kolay kurtulamaz bunu bilmiyorsun sen'
'bilmiyorum ama özür dilerim' dedim. yüzlerimiz yakındı gözlerinin içine baktım ama hala kalbim hızlanmıyordu bana ne olmuştu böyle. beni az daha kendine çekince burunlarımız birbirine değdi yuh bunda bile heycanlanmadım senelerce sevdiğim çocukla burun burunaydım ve heycanlanmıyordum. ellerimle itmeye çalışıyordum ama o bırakmıyordu. semihle göz göze geldim beni kurtar der gibi baktım. ege hala bırakmıyor gözlerimin içine bakıyordu.
'boşuna çabalama..' diye devam edecekken semih egeyi sertçe çekip bir kenara itti ve konuştu
'ne yapıyon ege'
'düşüyodu tuttum'
'bu kadar uzun tutulmaz hareketlerine dikkat et' dedi ve odadan çıktı ilk defa bana yardım etmişti yani benim isteğim doğrultusunda. ege konuştu
'elimden kurtulabildiğini sanma esra hanım bana tosladıysan kurtulamazsın ilkinde affettim ama bu sefer affetmiyorum.' dedi. şaşkınca ona baktım. ona olan sevgimmi bitmişti yoksa kalbim bana oyunmu oynuyordu. heycanlanmadım. yada çocuksu bir hevesti uçtu gitti. bu olası bir durumdu değilmi. egeye olan hevesi aşk mı sanmıştım yoksa. odaya mustafa girince kendime geldim. elinde dün ki resimlerin kopyası vardı. semihe verecekti ve korkuyordum kesinlikle kızacaktı.
'mustafa sen tek başına versen'
'senin götürmeni istedi esra benim yapacağım bir şey yok' dedi. odasına baktığımda perdeleri inikti. ben ne zaman o odaya girecek olursam perdeler kapanıyordu.istemeye istemeye kalktım fotoğraflara baktım
'iyi de bu orjinalleri'
'semih öyle istedi.' odasına doğru gittim kapısını çalacekken elim titredi. içerden gel diye bir ses gelince kapıyı yavaşça açtım. başını masadan kaldırmamıştı. sakince
'masaya koy ve otur' dedi. bu neydi lan sanki hoca tahtaya zorla sözlüye kaldırmış gibiydi. dediğini yaptım çok sessizdi. resimlerimi eline aldı altıya yakın resim vardı. ilkini eline aldı. bana hiç bakmamıştı. uzunca baktı en az üç dakika bakmıştı. diğerlerinede aynı şekilde baktı. son üç resme geldik bunlar habersiz çekimdi hatta birinden hiç haberim yoktu bende görmemiştim. fileli elbise vardı ya o elbiseyle habersiz çekimdi. bu üç resme çok uzun baktı neye baktı anlamıyordum. gözleri renk değişmişti yine. başını kaldırıp bana garip bir bakış attı ve konuştu
'bu üç resimde çekildiğinden haberin varmıydı'
'hayır hatta birini yeni görüyorum.' dedim. bir şey demedi bu sefer bana uzunca baktı bu kadar sakin olması insanı ürkütüyordu. sonunda gözlerimi kaçırdım
'ben çıkabilirmiyim'
'hayır' dedi. sinirlide değildi. sakin görünüyordu.
'bir şey mi yaptım'
'hayır' dedi. sesinin tonu ve bakışları ürkütüyordu. net cevaplar veriyordu. sandelyesinden kalktı. üstünden ceketini çıkarmış beyaz gömleği ile kalmıştı kasları gerilmişti. kulağımın dibine kadar girdi nefesini kulağımın dibinde hissediyordum. önümdeki saçları geriye attı. kalbim hızlandı şu an ne yapmaya çalışıyordu bilmiyorum ama korkuyordum semihi hiç böyle görmemiştim. kolyemi hızla çekti. elimi tuttu ve kolyeyi avucuma koydu. açıkta olan köprücük kemiklerimde parmaklarını gezindirirken ürkütücü bir şekilde konuştu
'bunu bir daha boynunda görürsem mert ölür' dedi. gerçekten yapardı. parmaklarını çekmeyince ayağa kalkmaya çalıştım. omuzlarıma sertçe bastırdı.
'duydun mu?' dedi dişlerinin arasından. sadece başımı salladım. sonra boynuma yakın bir yerde durup tekrar korkutucu sesiyle konuştu
'neden hep başkalarına gülüyorsun?' dedi. nefesindeki alkolün kokusunu alabiliyorum.
'sadece sevdiğim insanlara karşı gülerim' dedim. omzumdaki elleri sıkılaşırken
'bakk senn. peki ya bu resimleri görecek herkeside seviyormusun'
'onları tanımıyorum bile'
'o zaman yayınlamayalım' dedi. dibime girmiş cins cins konuşuyordu sinirim korkuma karşı geldi ve sertçe ayağa kalktım. tam karşısına geçtim
'yayınlamayın meraklı değilim zaten' dedim. resimleri alırken elimi tuttu
'o resimleri sende alamazsın artık o resimler benim' dedi elimden sertçe çekip aldı. benim giyindiğim kıyafetlerle başka mankenlerin resimleride vardı onları çıkardı ve konuştu
'senin kadar ses getirmeyecekler ama olsun sevmediğin insanlar gülüşünü görmesin' dedi bu ne demekti ki. benim resimlerimide çekmeceye koyup kilitledi. bende konuştum
'o zaman sizde görmeyin' dedim. gözleri anında ateşe dönerken ne yapacağını anladım ve hızla kapıya yürümeye başladım ama beni yakaladı ve kapıyı kilitledi. sırtımı kapıya döndürdü. gözlerimin tam içine bakarak dişlerinin arasından konuştu
'beni sevsende sevmesende o gülüşlerden payımı alırım bunu aklına sok' dedi. bu gün ne dediklerini anlamıyordum. üzerimden çekilip giderken hızla kapıyı açıp çıktım. odamda mustafa bekliyordu. ona ne olduğunu anlatırsam kardeşim desede semihle arası bozulurdu.
'ne yaptınız o kadar bir saat oldu' yuh bir saatmi olmuştu.
'şey konuştuk olmadı başka mankenlerin resmini beğenmiş ek çekim yapmışsın galiba onlar olacak'
'nesini beğenmemiş o resimdekiler hiç bir halta yaramaz.'
'ya mustafa boş versene hem daha iyi biliyorsun bende istemiyordum'
'peki ya resimler nerde'
'semih beyde'
'alsana yayınlanmayacaksa sende dursun'
'alırım bir ara' dedim. vermedi diyemezdim. moralim alt üst olmuştu şu anda mustafanın anlamaması için tüm oyuncu yeteneklerimi konuşturuyordum. mustafa çıktı odadan ege benim yüzüme bakıyordu
'resimleri merak ettim he eline alınca bana da göster' dedi. gözlerimi devirdim bunlar sülalecek manyaktı öbür deli hastanedeydi Allahtan. saat dörde gelirken semihin odasına gittim.
'semih bey izniniz olursa ben şimdi çıkabilirmiyim'
'ne yapacaksın'
'motorumda sorun varda sanayiye gidicem'
'sen nasıl bir kızsın ya düğüne gelmicenmi'
'mecbur bırakıldım maalesef' dedim o da
'düğünü istemeyen düğün olduğu halde kuaföre gitmesi gerekken sanayiye gitmek gerçekten garip. Değişik bir insansın. çık hadi.' dedi şaşırmıştı. bir şey demeden çıktım valla kuaförde sıkılıyorum ben kafam şişiyo dedikodu dedikodu o ne lan tövbe de. motorumda sorunlar artmaya başladı babama göstermem lazımdı zaten tek orada bakabilirim. sanayiye geldim babam yoktu. büyük ihtimalle parça almaya gitmiştir. içeri girdim. ama biri vardı arabayla uğraşıyordu. arkadan görüntüsü; uzun boylu beyaz tenli siyah saçlıydı saçları hafif uzamıştı üzerinde kot tulum vardı. iyi de böyle biri ne zaman çalışmaya başladı ki burda hiç haberim yoktu. motoru susturdum. bana
'hoş geldiniz buyrun nasıl yardımcı olabilirim beyefendi' sesi ciddi mesafeli ve soğuktu. beni erkek sanmıştı kafamdaki kaskı çıkardım çocuk şaşırsada belli etmedi. Bende çocucuğun tipi karşısında şoka girdim bir insan evladı bu kadar yakışıklı ve şirin olabilirmiydi. Şaşkınlığımı daha fazla sergilemeden utangaçca
'babam yokmu?'dedim.
'yok parça almaya gitti' dedi. burnu fındık gibiydi kaşları kendi yüzüne göreydi sert hatları vardı açık kahve gözleri vardı. çocukda beni inceliyordu. elini uzattı
'ben çağrı sende esra olmalısın' dedi istemsizce heycanlandım. elini sıktım
'evet esra' dedim adımı babam söylemiş olmalıydı. çocuğun sağ kolunda benim sırtımdaki dövmeden vardı ilgimi oldukça çekti aynı dövmeleri yaptırmıştık. çocuk dövmeyi incelediğimi görünce
'ne oldu?' dedi.
'aynı dövmeden sırtımda var'
'öylemi kaç yaşında yaptırdın'
'16 sen'
'bende 16 babam bunu yaptırmamı istedi.' bu garibime gitmişti benimde babam istemişti. daha 20 yaşlarında görünüyordu. içeri geçip temiz tulumlardan birini geçirdim üstüme. motorun başına geçtim. motorun gövdesini açarken babam geldi. çağrıda arabayla uğraşıyordu. babam
'çağrıyla tanıştınızmı'
'tanıştık yeni yardımcınmı'
'yok motor ustası ve sana anlatacaklarım var' dedi suratı ciddileşirken.
'noldu baba'
'gel şöyle otur sana söyleyip söylememek arasında kaldım ama artık öğrenmenin zamanı geldi sende gel çağrı' dedi. taburelere oturduk. babam çok ciddi duruyordu ilk defa bu kadar ciddi duruyordu.
'bak kızım geçen gün dergide resmin yayımlanmış'
'sende mi gördün firma tanıtımı içindi mustafa hemen vermiş'
'bir önemi yokta keşke dövmen görünmeseymiş be kızım'
'niye baba?'
'kızım beni iyi dinle ve bana kızma. sana daha önce hiç bahsetmediğim bir üvey kardeşim var. çağrı üvey kardeşimin oğlu' dedi. gözlerim açılmış çağrıya bakıyordum o bunları biliyor gibiydi.
'daha önce deden mafyaydı ölünce babaannene bulaşmaya başladılar bizde üvey kardeşlerimle yeni bir çete kurduk. bu alemde her çetenin bir amblemi olur bizimkide dalları kurumuş ağaç. semihin babasıyla ortak yürütüyoruz. yani semihgilde bu işin içindeler. seni 18 yıl boyunca sakladım gerçek evimizde oturamadık ve gerçekten yaşamamız gereken hayatı sana zarar verirler diye yaşayamadık. erkek çocuk istememin sebebi onu korumayacak olmamdı ama sen bir kızsın korunman gerek. bundan sonra çevrende yeni kişiler olmasın sana zarar vermek isteyeceklerdir. ve artık gerçek yaşamına merhaba de kızım bundan sonra seni zor şeyler bekliyor olacak' dedi kafam iyice allak bullak olmuştu.
'baba sen nasıl bir iş içindesin' dedim şokla. yıllarca yalan bir hayat yaşamışım babam geçmiş karşıma mafya olduğunu söylüyordu bunu eyvallah diyerek karşılamamı beklemiyordur herhalde.
'baba şakamı yapıyosun tamam şaka hadi motoruma bakalım'
'kızım ben ciddiyim' dedi. çağrıyla ikisi bana bakıyordu. semihgilde mafyaydı zaten o tip vardı onda. şimdi kızsamda boşa kahrolsam da boşaydı elden gelir hiç bir şey yoktu. yavaşça kalktığım yere oturdum. Düşüncelere dalmıştım. En fazla ne olabilirdi ki beni ilgilendiren herhangi bir şey yoktu. Babam
'Sana silah kullanmayı öğreteceğiz zaten dövüş biliyorsun. Fazla korkma biz şuanda lideriz bize yaklaşmazlar. Ama temkinli ol. Bak kızım bana kızma sana hissettirmemek için elimden gelen herşeyi yaptım ama buraya kadarmış güzel kızım' dedi. Doğru bu güne kadar bir kere bile öyle bir hisse kapılmamıştım eğitim hayatımı düzgünce tamamladım. Şunu çok merak ettim babaanneme bulaşanlar kimdi babaannem nasıl ölmüştü.
'Baba sana bir şey soracağım peki babaannem öldürüldümü?'
'Evet aslan ailesi tarafından öldürüldü öcümüzü alamadık. Bir oğulları var kimse yıkamadı bu güne kadar. Neyse bu kadar yeter' dedi. Şuanda kendimi garip hissediyordum. Bunu kabullenmem zaman alır gibime geliyordu. Çağrı bana bakıp
'Bu arada çetedeki ikinci genç kız sensin' diyip güldü bende
'Bence beni o kadar hafife alma derim.' dedim. İkimizde güldük. benim üvey kuzenimdi ama yakışıklının dibiydi hakkını yiyemem. Babamla motorumu hallettik. Semih daha bunu öğrendiğimi bilmiyordu. Babam bana
'Yarına bavulunu topla direk evimize geçelim' dedi.
'Nasıl yani ev hazırmıki?'
'Ev hazır semihgilin evinin karşısındaki ev niye senelerdir boş duruyo sanıyon.' dedi. Gözlerim kocaman oldu cidden o kadarmıydı ya yuh bee. İyi de ne diye semihgilin dibi vay arkadaş ya.
'Peki çağrı neden burda' dedim yavaşca
'Üvey kardeşim bir sene önce kalp krizinden öldü. Onu yanımızda yaşaması için ben davet ettim o da bu çetenin bir üyesi ve büyük işler kaldırıyo onsuz yürümez. Dışardan hiç bir adam almıyoruz. Seni rahatsız etmez demi' diye yeni aklına gelmiş gibi sordu.
'Yok baba ne rahatsızlığı verecek koca ev allah aşkına' dedim. Ben o kadar şatavatı nasıl kaldıracaktım ufak bir fikrim yoktu.
'Akşam düğünde dikkat et şimdi bizimle ortak iş yapan mafyalarda var. Onların arasında aslan aileside olacak.' dedi. Hımm şu babannemi öldürenler demek oğulları güçlüymüş. Kafamda milyonlarca soru vardı ama babama soramıyordum yavaş yavaş öğrenirdim elbette Babam çağrıya ve bana
'Hadi üstünüzü değişinde eve gidelim' dedi.
'Çağrı bavulunu al oğlum' dedi. Çağrı yakışıklı çocuktu bir çok şey yaşamış gibiydi. Bizim eve geldik. Annem sofrayı kurmuştu. Bizi görünce babama bakış attı babamsa
'Her şeyi anlattım ayten hazırlan yarın kendi evimize gidiyoruz.' dedi. Annem şaşırarak bana baktı.
'Ne dememi bekliyon anne mecburen kabullendim' dedim. Odama çantamı attım. Deri ceketimide çıkarıp sofraya geçtim. Yemeği yedik çağrı sessizdi arada göz göze geliyorduk ama ben herzamanki gibi insanlara uzun süre bakamadığım için gözlerimi kaçırıyordum.. Bulaşıkları topladım. Odama geçtim üzerime ilk önce boy friend yırtık kotumu giyindim. Üstüne beyaz tişört giyindim bunu biraz klasikleştirmem lazımdı üstüne atlas kumaş bebek yaka ceket giyindim ayağıma da kundura tarzı  siyah ayakkabımı giyindim. Saçlarımı ıslatıp kremledim ve kıvırcıklaştı. Hafifce makyaj yaptım ben tamamdım elbise falan giyinemezdim yakınımda değildi üstelik.

SAKLI CENNETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin