Bölüm 58

23 3 2
                                    

  eve geldiğimde saat gece ikiydi. mustafagilin evi full doluydu. herkes geçmiş olsuna gelmiş. mustafa beni tanıyamadı oturduk iki saat boyunca konuştuk. anca kalkabilmiştim. semihin arabasını bahçelerine sokup park ettim. anahtarı üzerinden çıkarıp indim. inmemle arkamda nefes hissettim. direk kolunu kavrayıp sırtına dayadım. semihti ister istemez korkmuştum bi an baran da sanmış olabilirim. kolunu bırakıp geri çekildim kolunu ovuşturdu
'yuh be hayvan gibisin' diye hayıflandı. elimdeki anahtarına bakınca anahtarı eline havadan fırlattım. deposunu fullemeyi unutmadım da. 
'ha bu arada deponu fulledim bizde hiç bir şey karşılıksız değildir semih bey' dedim. eve geçtim. evet kendimi zapt edebiliyordum ama gelin bunu birde içime sorun. kokusunun burnuma yalandan dolması içimi acıtıyor, kokusunun içime işlemesi olasıyken uzaktan kokuyu alabilmek zordu. hele o içinde gizli bir cenneti barındıran gözlere bakmamak için kendimle savaş veriyordum eğer o gizemli yere bakarsam işim biterdi hem cennet hem cehennemdi o gözler bana. uzun sırma siyah saçlar ve sakalları daha önce görmediğim kadar parlaktı. sabah sağımın solumun artı omzumun ağrısıyla zar zor kalkabilmiştim. direk dewy ye baktım. minik köpeğim minderin ipleriyle oynuyordu acıkmış olmalıydı. mamasını ve suyunu kabına döktüm. o yemek yerken başını okşuyordum bakışları bir o kadar yabaniyken bir o kadar da masumdu. hem korkulası hem sevilesi. daha doğrusu sevmekten korkulası aynı semih gibi.. ben sevdikce rahatladı benim dikişlerimle eş zamanlı onunda yarasının üstü açılacaktı.  evden çıktım. tarık evlerinin önünde ki kaldırımda oturmuş kara kara düşünüyordu onu ilk defa bu kadar düşünceli görmüştüm. yanına gidip omzuna dokundum. korkmuştu gerçekten kendinde değildi
'esra?' dedi sorarcasına
'tarık iyimisin çok düşünceli duruyorsun bi sıkıntınmı var?'
'şey.. yok ya öyle dalıp gitmişim' dedi ama vardı bişiler ama sıkmadım çünki o da beni böyle konularda sıkmıyordu. tarığa sarıldım.
'hiç bir şey için üzülme' dedim. o bana kollarını sarmamıştı tam ayrılacağım sırada bana sıkıca sarılıp boynuma kafasını koydu. geri çekildiğinde arkadan semih ikimize de ters ters bakıyordu. onu görmezden gelerek sessizce tarığın yanından ayrılmaya başladım. sabah yürüyüş yapmak için çıkmıştım dışarıya. tarık arkamdan bakıyordu sonra bağırdı
'şirkete gel öğlen yemeğine çıkalım' dedi. tamam diye bağırdım. sahile inip hafif tempoda yürüyüş yaptım hala erkek kıyafetlerim vardı üzerimde kızların çoğu bakıyordu. hatta yanıma sarışın bir kız gelip numaramı istedi ben de mustafanın numarasını verdim kanka kankaya piçlik yapardı elbette uzatmayın canım. eve döndüğümde babam annem ve çağrı kahvaltı yapıyorlardı. yanlarına gidip oturdum
'naber sizi gidiler bensiz kahvaltı ha'
'ayıp ettin kızım seni evde bulamayınca kaçtın zannettik hep öyle yapıyon ya hani'
'kaçmamak elde değil baba kaçıklar içinde yaşıyorum özellikle sevgili olmayan karşı komşumuzla' dedim çağrı dediğime gülerken
'küçük oğullarıyla iyi anlaşıyor gibisin?' dedi sorar gibi
'tabii iyi anlaşırım başta birbirimizi kuzen sandık iyice kanka olduk sonra arkadaşa döndük kafa çocuk' dedim güldü
'desene paucumuz dama atıldı' dedi mahsun bir suratla
'ay ay ay birileri kıskandı mı ne bana mı öyle geldi'
'kıskanırım tabii halla halla' dedi kaşlarını çatmış gibi. masadan kalkıp yanına gittim arkadan tek kolumla sarılıp yanaklarını sıktım. 
'senin yerini kimse tutamaz çağrım benim canım kuzenim. o değilde gerçek kuzenim bi ahmet var o da gelemiyo sık sık onlardan haber varmı baba ahmet telefonlarıma bakmaz oldu'
'ahmet biraz uzaklaşmak istedi kimseyle de konuşmuyo sevgilisinden ayrılmışlar kız aldatmış bunu' diye özet geçti. sertçe dudağımı ısırdım ahmeti en derinden etkileyen şey sadakatsizliktir ve affedemediği gibi içine otururdu. kesin içip içip sızıyordur kendinde bile değildir. of of burda olsa yanına damlardım. 

   dewyle oynamayı çok sevmiştim.  zeki bi hayvandı. ve biz birbirimize çoktan alışmıştık bile. daha annem babam ve çağrı görmemişti. annem görmesinde zaten kıyameti koparırdı.  şirketin öğlen saati yaklaşırken dewyi yerine bırakıp üstüme sportif sayılacak kot ve gömlek giyindim. bmw nin anahtarını alıp çıktım. arabaya bindim. trafik durumuna baktım ana yol tıkanıktı arka bayırdan inersem daha yakın giderdim zaten zamanım azalmıştı. arka yola girdim. bayır aşağı giderken çok hızlandığımı fark edip frene bastım ama etki etmiyordu elim ayağıma dolanmıştı. hızım 120km hızdı. ilerde ise bebek arabasıyla karşıya geçen bir bayan vardı. kornaya bastım ama duymuyordu. yaklaştığım sırada gözümü sımsıkı yumum sağa doğru manevra yaptım. bir kaç yere çarptım ama hızım aynıydı direksiyonu bırakmamıştım. ilerde duvar vardı. gidecek başka yol yoktu duvara tosladım duvar yıkılırken cam paramparça olmuştu ilerleyip sertçe ağaca girdim. arabanın önü full içeri girmiş hava yastığı açılmıştı kafamı kaldıramıyordum beyaz hava yastığının üzerinde sadece kan görebiliyordum gözlerim puslu görüyordu. bilincim gidip geliyordu orman gibi bir yerdeydim ne oldu ne kadar sürüklenip buraya kadar gelmiştim bilmiyordum. ayaklarımı oynatmaya çalıştım ama sıkışmıştı ayaklarım. kafamı kaldırmaya çalıştıkca ağrı saplanıyor gözümün önü siyahlaşıyordu. telefonumun çaldığını uzaklardan duymuştum emniyet kemerim bile parçalanmıştı. ağzımın içinde acımsı bir tat vardı ki iğrençti.  yutkunamıyordum. şehir merkezinden burası uzaktaydı hem de çok hangi bilinçle buraya kadar geldim hatırlamıyorum. teybin saatine baktığımda iki saat olmuştu bile. teypten çalan telefonu yanıtlamak için elimi zar zor kaldırıp açtım. sesim kısık çıkıyordu boğazımda ağrı vardı.
'ee..fen..dim'
'esra!' dedi endişeli bir ses. kulağım seçemiyordu kimin sesi algılayamıyordum. sadece
'yardım et..!' kelimesi ağzımdan zar zor çıktı hareket edemiyordum her yerim ağrıyordu. gözlerim yine kapanmaya zorlanırken uzaklardan adımla sesleniliyordum.  hareket etmeye kalkarken yine inleyip kalmıştım. ses yaklaşmıştı. kapının açıldığını duydum. karnımda acı bi sızı hissediyordum. aynı zamanda yüzüm ve boynumda da. siren seslerini de duydum ama tepki veremiyordum. beni kaldırdıklarını hissettim. boynuma sıkı bir şey takıldı. ağzıma oksijen verilmişti. oksijeni almamla ciğerlerimde de acı hissettim.  prdan çıkarmışlardı ama ayağımda büyük bi sızı oluştu. ama bu kısa sürmüştü sıkıştığı için kan oturmuş olmalıydı. ambulansa çoktan almışlardı. puslu gözlerimle tarığın güzel yüzünü görünce gülümsedim. o ise ağladı ağlayacaktı. boğazımda ki sızıya aldırmadan zorla 
'şşş bi şeyim yok'
'nasıl yok her yerine cam saplanmış çok kanaman var sakın esra sakın beni bırakmayı aklının ucundan geçirme' dedi. güldüm yine beni çok merak edip üstüme düşen tek insandı ama sürekli benim yüzümden diyip duruyordu elleri yumruk şejkindeydi oysa ki onun bir suçu yoktu sanayiye kontrole götürmememin cezasıydı bu. hastaneye geldiğimizi sıra üstüne dizili ışıklardan anlamıştım. içerde hemen üstümdeki her şeyi çıkardı doktorlar içeri tarığı almamışlardı. vücudumda ağır acılar hissediyordum ama boğazımın acısından dolayı sesim çıkmıyor dişimi sıkıyordum ve gözümden deli gibi yaş akıyordu.daha fazla acıya dayanamadım ve gözlerim kapandı.
     gözlerimi açtığımda başımda hala doktorlar vardı. tıkır tıkır sesler gelirken öncekine oranla daha az acım vardı ama göz yaşım akıyordu. doktor başımda belirdi
'başka acıyan yerin varmı?' dedi zor çıkan sesimle
'boğazım' dedim. doktor eline ışık alıp ağzımı açmamı söyledi. zorla açtım. doktor inceledikten sonra
'ses tellerinde yırtılma olmuş  çok mu bağırdın?'
'hatırlamıyorum' dedim ki büyük ihtimalle bağırmıştım.  doktor yüzümü inceleyip uzunca konuştu 
'esra hanım yüzünüze çok sayıda morarma çizik ve yara mevcut bunun için size iz kapatıcı çok özel bi krem yazdım bir hafta kullanımdan sonra eski yüzünüze döneceksiniz. ciğerlerinizin olduğu bölgeye ve karnınıza cam saplanmış ve bu yüzden derin yaralarınız var dikiş attık ani hareket yapmamaya çalışın bu günlük bir hafta sonunda onlarda geçmiş olur büyük ihtimalle. ayak ve bacaklarınızda büyük bi sorununuz yok sadece ufak bi kaç çizik. bu günlük misafirimizsiniz geçmiş olsun' dedi ve gitti.  ben hala şaşkındım.arabanın bakımını yapsaydım böyle olmazdı. odaya babam girdi.gelip başımın üstünden öptü. yüzümü incelerken kaşları çatılıyordu ama belli etmiyordu. babam konuştu
'esra arabanın frenlerine daha ben önceki gün bakmıştım sıkıntı yoktu bunu biri yapmış olmalı polisler arabada parmak izi arıyorlar' dedi. kim yapmış olabilirdi ki tarığı vurmaya çalışan adamlar olabilirdi. babama
'tarığı vurmaya çalışan adamlar yapmış olabilir' dedim. babam kafasını kaşıyarak sıkıntılı bir sesle
'umarım öyledir esra umarım' dedi.
'tarık nerde?'
'semihle kavga ettiler birbirlerine girdiler sonra semih tarığın kolundan tutup götürdü.' dedi. şimdi bunlar durduk yerde neden kavga etmişlerdi ki onu da anlamamıştım. annem gözleri yaşlı yanıma gelip öpüp kokladı.

SAKLI CENNETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin