arkadan gelen sesle donakalmıştım.
'sanane lan!' dedi. gözlerim kocaman olurken ali de gözlerime bakıyordu. aliye sessizce özür dilerim dedim. semihe dönüp
'senin burda ne işin var?' dedim.
'kaza yapan arkadaşı merak ettim sadece' dedi. beni kolumdan tutup alinin önünden çekti. ikisinin yüzüde duvar gibi olmuştu. neden böyle oldular anlamazken ali semihe kötü bakıyordu saf bir öfkeyle. semih kireç gibi olan yüzüyle aliye
'geçmiş olsun' dedi. ali dişlerini sıkıp
'saol' dedi sertçe birbirlerini tanıyo olamazlardı. semih sertçe kolumu tutup odadan çıkardı beni
'senin ne işin var bu adamla?' dedi. tanıyormuydu yoksa
'kaza yerinde bana rastgeldi bende hastaneye getirdim.
'sana mı düştü başını beklemek' dedi dişlerinin arasından öfkeyle konuşurken kolumu sıkıyordu.
'kimsesi yoktu vicdansızmısın sen?' dedim. semih gözlerime bakıp tuttuğu kolumdan sertçe itip duvara yapıştırdı beni. nefesim kesilmişti. nefes alamıyordum kıpkırmızı olmuştum. semih ne yapacağını şaşırmıştı etrafta da kimse yoktu sabaha karşıydı ve nöbetçi doktorlar bile uykusundaydı. beni kucaklayıp hastanenin banklarına yatırdı. nefes alamıyordum. başımı geriye doğru yatırdı soğuk kanlı duruyordu ama benim gözlerim hafiften kararıyordu. gözümü kapattığım sırada dudağımda hissettiğim sıcaklık ve ciğerime dolan nefesle semihin sunni teneffüs yaptığını anladım. nefes aldığımı hissetmesine rağmen çekilmiyordu. oysa böyle duruşu bile öldürebilirdi beni. kendime gelmiş gibi yaparak hızla üzerimden ittim. ama o kafamı tutmuştu. altta çırpınıyordum bırakması için. nefret ediyordum. kafamı tutarken benden milim uzaklaşmıştı
'eğer karşılık vermezsen bırakmam' dedi. resmen benden onu öpmemi istiyordu bunu asla yapmazdım. yapamazdım ben esra günceydim benim kitabıma tersti.
'hayır!' diye bağırdım. tekrardan dudaklarıma yaklaştığı sırada karnına tekme atıp üzerimden çekilmesini sağladım. semih bana gülerek bakarken
'özlemişim' dedi. dişlerimi sıkıp suratına tokat geçirdim elimi tutup avuç içimi öptü. dişlerimi hala sıkıyordum. elimi çekince diyaframına onu nefessiz bırakacak yumruğumdan geçirdim. adi pislik sunni tenefüs ayağına ne diyim ki ya. söylene söylene yürürken. belime sarılan ve aynı anda ağzıma götürülen bezle gözlerim anında karanlığa kapandı.
yavaş yavaş uyandım ama nefes alamıyordum. verdiğim nefes yine içime kaçıyordu. bu koku... nefes almayı bırakıp kokuyu içime çekmeye başladım. rüya görüyor olmalıydım. bu kokuya bu kadar yakın olmam ancak rüyalarımda gerçek olurdu. evet kesin rüyadaydım bunun tadını çıkarayım ki uyanınca mahvolmasındı bir semihi rüyada bu kadar yakında bulmuşken kaybetmek ayıp olurdu. gözlerimi açmak istemiyordum zaten zorlasam da bir faydası yoktu. ellerimi kafamın biraz üstünde bulunan boyun olduğunu düşündüğüm yere çıkardım. yavaşça okşadım düşündüğümden de yumuşaktı. ellerimi yüzüne götürdüm sakalları ipeksiydi oysa ki sert olmazmıydı sakallar? sakallardan açıkta kalan yanağına götürdüm teni ipeksiydi. elimi sırtına götürdüm bu onun sırtına ilk dokunuşumdu. sanki keşfedilmemiş bir şeyi yeni keşfeder gibi yavaş yavaş ellerimi ipeksi alanda gezdirdim. en son ellerimi göğsüne koydum kalbi deli gibi atıyordu. avcumun içindeydi kalbi. onu tutmaktan korkuyor gibiydim. köprücük kemiklerinin üzerinde ki burnumu hafifce geri çektim. hala burnumu orda hissediyordum. bedenimin sıkıldığını hissettim. sanki benim kalbimde içime sığmıyordu. ellerim saçına yakın gibiydi. ellerimi saçına götürdüm ve parmaklarımı saçına daldırdım. ellerimden yağ gibi akıp gidiyordu ipeksi saçları. bana sesleniyordu sanki. sonra bir anda
'şunu yapmayı kes!' diye bir bağırmayla irkilerek uyandım. benim yaptıklarımın hepsi gerçekti. semih yatakta put gibi yatıyordu kafam köprücük kemiklerinin üzerindeydi. bedenimin yarısı onun üzerindeydi. ellerim saçlarında gözlerim gözlerinde nefesi yüzümde nefesim yüzündeydi. nefesi düzensizken kalbinin atış sesini duyuyordum. ben buraya, burayı geçtim bu hale nasıl gelmiştim. semihin elleri belimdeydi. nasıl bu hale gelmiştik ki. ona nasıl bu kadar yakınken bir o kadar da uzak hissediyordum ki. onun bir sevgilisi varken bunları yapması doğru değildi. hızla üzerinden kalktım. semihi kötü bir hale getirdiğim kararan bakışlarından ve düzensiz nefes alışverişlerinden anlıyordum. onu bu hale ben getirmiş olamazdım herhalde? semih kararan bakışlarıyla ayaklanırken
'tam da beni bu hale sen getirdin' dedi. bir adım geriye gittim
've cezanı da sen ödeyeceksin' dedi. sesi boğuktu ve şaka yapar gibi bir hali yoktu. o üzerime gelirken. odasının kapısını açmamla koşarak merdivenleri inmeye başladım. son beş merdiven kalmıştı ki ben kendimi uçarken bulmuştum. şlap diye yere yapışırken semihin gülme sesi geldi.
'iyimisin?'
'şey.. ben.. iyiy..yim.. özür dilerim' diyip koşarak evlerinden çıktım bir de erinmeden beni taa buraya getirmişti. nefes nefese kalmıştım az önce ne yapmıştım ben aptal kafam ne rüyası adam gerçekmiş lan gerçek. resmen hayatımın bir ilkin de salak salak rüya sanarak kendi ellerimle vermiştim. nefesimi az çok düzene soktuğumda evimizin bahçesine girdim. benim arabamla gelmiştik beni bayıltanda semih pisliğiydi. o getirmişti beni evine. iyi de benden nefret ettiği halde neden evine getirdi ki. neden peşimi bırakmıyor ki. neden karışıp duruyor ki. hepsini geçtim insan nefret ettiği biriyle neden.. neden birlikte uyumak istesin ki? kafam çok karışıyordu işin içinden çıkamıyordum. anahtarı alıp eve girdim ev bomboş ve ıssızdı korkmadım değildi. çünkü bu kadar büyük bir evde ilk defa tek kalıyordum. onu bunu geçtim ben harbiden semihe dokunmuştum onun tenini gerçekten hissetmiştim. ipeksiydi sakalları bile. ilk defa ona o kadar yakındım. aslına bakarsanız pişman değildim. belki diyeceksiniz aptalmısın? diye. ama ona dokunmak kokusunu o kadar yakından almak çok farklıydı. yanaklarımın yandığını hissettim. beni dün kaçırmış olmalıydı saat akşamın sekiziydi. ve ben dünden beri onun yanında uyumuştum. bir yandan mutlu olurken bir yandan da salaksın kızım sen salak diyordu adam başkasını seviyordu senle uyusa ne olur ki bu birşey hissettiği anlamına gelmiyordu ki. karanlık oda da kendimi yatağa attım. ali vardı ve kimsesi yoktu ne biliyim yaptığım doğru mu değil mi bilmiyorum ama en azından hastaneden çıkana kadar yanında durabilirdim. kalkıp üstüme yazlık çiçekli lacivert tulumumu giyindim. saçlarımı salık bıraktım. evde dursam da zaten korkardım. hiç değilse aliyle sohbet edebilirdim. evden çıkıp kapıyı kilitledim semih arabayı kendi evlerinden taraf caddeye koymuştu. caddeyi geçerken semihin evinin önünde ebruyu gördüm. bir yere gidecek olmalılar. tabii giderler ki canım onlar sevgili. istediklerini yaparlar. ebru siyah tüm hatlarını belli eden sexy bir elbise giyinmişti. semih de kapıdan nefes kesici haliyle çıktı. gri kot spor bi beyaz gömlekle beyaz spor ayakkabı giyinmişti. kıskandım ulan kıskandım. onun yanındaydı. ben ona rüyam diye dokunurken o kız ciddi ciddi dokunuyordu ona semih de ona. ve ben bunu yediremiyordum gururuma. ben onu sevmeyi gururuma yediremiyordum. o başkasıyla olurken olmazdı olamazdı. ben onları görmezden gelip arabaya binerken ebrunun sesini duydum
'esra canım!' diye yapmacıkca seslendi. bense ikisine dönüp en yapmacık gülümsememi takınıp
'ebru canım?' dedim en yapmacık halimle. yanıma yaklaşıp sosyete öpüşü yapınca gözümü devirmeden edemedim semihse arkadan gülüyordu kıs kıs. ebru
'nereye böyle akşam akşam?' şu mahallede çekirdek çitlerken mahalleyle alakalı her boku bilen teyzeler gibi göründü gözüme.
'işim var' dedim. kısaca. ebru gözüme bakıp
'Sevgili falan olmasın' dedi. sadece güldüm. ben gülünce semihin kaşlar çatılıp. ebruya katılır gibi yapıp
'sevgili yaptın da bize mi demiyorsun?' dedi. ebruyla gülerek.
'iş işte siz ne anlıyorsanız' dedim. semih kolumu tutup gözüme baktı ebru ise onun tuttuğu koluma ve semihe baktı benim gibi. semih
'bak esra baban seni bana emanet etti a...ab..abin sayılırım...' derken dişlerini sıkıyordu aynı anda da yalan sıkıyordu
'abicim hastaneye gidiyorum' dedim dişlerimin arasından. bu sefer kolumu daha da sıkıp
'abcim ben sana demedim mi o adamı görmeyeceksin diye'
'bak abicim ebru ablama daha doğrusu yengeme çok ayıp oluyor herkes kendi işine gitsin olay uzamasın' dedim. semih sinirle benim arabama yumruk geçirdi
'gidersen gebertirim seni' dedi. bense gözlerine dik dik bakarak
'bi bok yapamazsın' dedim. ebruya bakıp
'kusura bakma iyi eğlenceler' dedim. içten mi söylüyordum kesinlikle aslaa. arabama sertçe bindim. şu an bu sinirle hastaneye gidemezdim. iki bira alıp sahile indim. kafayı yiyecektim içim içime sığmıyordu. deli oluyordum beni deli ediyordu sevgilisi yanındayken bile bana karışıyordu ya. gel de kafayı yeme. iki birayı devirdikten sonra yerimde sendeleyerek kalktım. toparladıktan sonra hastaneye geçtim. ne yapmaya çalışıyordu amacı beni delirtmekse az kalmıştı son bir damla belki o kadar bile değildir. hastaneye ayağımı sürüye sürüye geldim. odasına girdim.
'merhaba' diye yarı baygın odasına girdim.
'merhaba da bu halin ne?'
'şey ben pek iyi değilim ama yalnız kalma diye geldim' dedim. ali ise
'yalnız kalmam evine git dinlen' dedi. başımı olumsuz anlamda salladım sandalyeyi çekip oturdum.
'sen içmişsin iyi de zararlı ve küçüksün'
'ona bakarsan bazı insanlar daha zararlı ama küçük falan dinlemeden kafayı yedirtiyolar' dedim. ali ise
'desene mevzu derin' dedi.
'hiççç sorma'
'anlatsana'
'ben kendime bile anlatamamışken başkasına anlatmam imkansız' dedim. ali susmuştu. benimse duvara dayadığım kafam daha da yerleşti ve gözlerim uykuya gitti.
bağrış çarış vardı.
'nerden çıktın karşıma sen? amacın ne uzak dur bu kızdan'
'asıl sen nerden çıktın? ben bir şey yapmıyorum kendisi geliyor ve şunu söyliyimmi sana çok güzel bi kız üstelik kokusu da mükemmelmiş' yine bir bağrış ve küfürler ortalık sakinleşiyor. ve ben uçuyorum sanki. huzur bulduğum bir yerdeymişim gibi kafamı daha da yerleştiriyorum.
'yine içmiş ah be küçük senin bu hallerini ne yapacağız' diye gelen tanıdık sesle kendimi kucaktan aşağı atmak istedim ama izin vermedi. bir kaç arbedeyle ondan kurtuldum. içeri doğru yürürken belimden yakalayıp aynı noktaya geldik. karşımda gözlerime bakarak savaş açmıştı bende ona öyle baktığım anda gökyüzünde şimşek ve ardından gökgürültüsü çok gecikmeden geldi. semih bana bir adım attı
'ben sana demedim mi gitmeyeceksin diye?' bende ona bir adım atıp
'ben de demedim mi sen karışamazsın diye?' dedim. gökgürülderken bana bir adım daha attı
'bende demedim mi seni gebertirim?' bende ona bir adım yaklaştım burunlarımız birbirine değerken
'bende demedim mi bir bok yapamazsın diye?' dedim. dedim ve yağmur bardaktan boşalırcasına yağmaya başladı. biz hala göz göze burun buruna iki inatçı keçi gibiydik. ikimizinde kafasından süzülen sular burnumuza geliyo ordanda dudaklarımıza geçiş yapıyordu. sudan çıkmış balık gibiydik. saçlarım ıslanmış üzerime yapışmıştı. semihin uzun saçları önüne düşmüş alnına yapışmıştı. semihin gözü dudaklarıma kaymıştı. istemeden benim gözümde onunkilere kaydı. ilk defa bakıyordum beni istemesem de öpen dudaklara. pembemsi şekilliydi üst dudağına oranla alt dudağı daha kalındı. kendime gelip bakışlarımı gözlerine çıkardım o ise hala başka yerle ilgileniyordu. kafamla onu geri itip
'özetle sen bana bi bok yapamazsın' dedim. semih istifini bozmadan bana yaklaşıp yakalamaya çalıştı. bense onu yere serdim oysa beni tutup üzerine çekti şu yağmurun altında bir manyak bizdik. onun üzerine düşmeden yerden destek almıştım ama yine de yüzlerimiz yakındı. kaldırım taşı avcumun içini yüzmüştü. semih beni tutup yere yatırdı. o da benim gibi yerden destek almıştı. gözlerimin içine bakarken dudaklarıma yaklaştı. bu seferde ben onu tutup yere yatırdım.
'kafana göre davranamazsın bana!' dedim.
'davranırım!' dedi.
'davranamazsın buna hakkın bile yok! ben eski esra değilim bana her istediğini yaptıramazsın benim izin verdiğim kadar varsın' dedim. kaşları çatılmış sinirlenmişti. beni hırsla tutup yere yatırdı. öpeceği sırada elimi kapattım. bu sefer de iyi ki kapatmışım dedim. elim olduğunu bilse de hırsla öpmeye başlamıştı hastalıklı bir manyaktı sanki her kız onun etrafında pervane olmak zorundaydı. manyak herif ya elimi öpüyordu elimi Allahtan elimi koymuştum. hırsla üzerimden ittim. dengede dururken koyulaşan gözleriyle bana baktı. bense bu olayın iyiye gitmediğini anlayarak yerden hızla kalkıp arabama yürümeye başladım. arabama geldiğim sırada beni tutup arabaya yasladı. kurtulamayım diye ellerimi sıkıca tutup üstüme ağırlığını verdi. kokusu yağmurdan dolayı yoğunlaşmıştı. kafasını kulağımla hizaya getirdi içine nefes çekti. yanağıma nefesi değiyordu. yavaşça yanağımı öptü.
'şakam yok ilerde benim olacaksın' dedi. dişlerimi sıktım artık susmak istiyordum. ben yorulmuştum onunla mücadele etmekten. şimdi bunları söylüyordu sonra bir pislikmişim gibi davranıyordu inanmayacaktım. aptallığın luzumu yoktu. üzerimden çekilirken
'önceden de dediğim gibi benim izin verdiğim kadar varsın...' dedim. göğsüne baş parmağımı koyup
've ben bu söylediğin şeye kattiyen izin vermiyorum' dedim. arabaya binip eve döndüm. sabaha kadar gıram uyku girmemişti gözüme. şirketten aramışlardı eşyalarımı toplamam için ben onları unutmuştum. öğlene kadar aliye yiyecek bir şeyler hazırladım. temiz kıyafetlerle yemekleri hazırladım çantaya. üzerime gri kotumla beyaz gömleğimi giyindim. evden çıktım. ilk önce şirkete uğradım. odama geçtim. bu sırada odaya sinan girdi tüm ihtişamıyla. gözümün önünde bir sürü yakışıklı vardı da biriyle bile flört etmedim :D benim yerimde olmak isteyen binlerce kız vardı. sinan gözlerinde ki merhametle gelip yavaşça sarıldı. şaşırmıştım
'haberleri duyunca çok korktum esra. o an bir şeyleri daha iyi anladım...' dedi sustu neyi daha iyi anlamıştı ben anlamamıştım. yanağımı hızla öpünce neye uğradığımı şaşırdım.
'seni akşam yemeğine çıkarmak istiyorum müsaid olunca bana haber ver olurmu?' dedi. sanki bir şeylere ayıktım gibi ama ayıktırmamak adına
'ne yemeği ya her gün yiyoruz yemek' dedim. güldüm. sinansa
'bu başka yemek..' diyip göz kırparak oda dan çıktı. offlayarak koltuğa attım kendimi. ona karşı hislerim sadece beğenmeden ileri gidemezdi hoş çocuktu o kadardı benim için. kafamı semihin odasına çevirdim onun burda olduğunu unutmuştum. beni öldürecekmiş gibi bakarken odama gel işareti yaptı. kaşlarımı olmaz işareti yapıp kartonumu alıp ayaklandım. ben giderken bir anda kapısını açıp bağırdı
'sen istifa edemezsin ben kovuyorum' diye kükredi katta ki herkes bizim tarafa baktı. ne diyeceğini bilemediği için ancak bu kadar saçmalamıştı. sadece gülüp yanından geçerken kolumdan tutup içeri çekti. kapıyı hırsla kapattı. odasında ki kırılmaz cam çatlamıştı resmen. bana bağırdı
'o herif seni niye öptü!' dedi kolumu tutup
'ne diye öptürüyon?'
'o herif dediğin senin arkadaşın bir. ikincisi ise ben öptürmedim bir anda kendisi öptü'
'bitti mi? bittiyse yalanların defol git şirketimden!!!' diye bağırdı bu ağrıma gitmişti gerçekten normal kovulsam daha iyiydi. bana yalancı demekten vazgeçmeyecekti. veya beni erkek avcısı görmekten... içime oturan lafları gözümü doldursa da ağlamayacaktım. bana sinirle bakan gözlerine son kez baktım. elimde ki zırzavat kartonunu sertçe yere fırlatıp kapıyı son gücümle çarpmamla camların yere dağılış sesini duydum tıpkı az önce içimde dağılan zor bela birleştirdiğim kırık parçalarım gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI CENNET
Genç Kurguo farklıydı diğerlerinden herkes'den farklıydı uğruna yanıp kül olduğum o küllerini bir türlü savuramadığım adamdı. bir gülüşüyle bana cenneti yaşatırken aynı zamanda cehennemi hissettiren adamdı. bir türlü beni sevemeyen bana karşı nefret besleyen...