Bölüm 66

32 4 9
                                    

    serhan ışıldayan gözleriyle bana gülümsüyordu. dişleri inci gibiydi. kokusu kır da çıkan çimler gibiydi. düşmemem için kollarımdan tutarken yavaşça kollarımı sıvarken bıraktı. arkamı dönemiyordum.
'ne işin var burda kulüpten ayrılmışsın'

'odama gidiyordum' dedim bir adım gerileyip aramızda ki mesafeyi açarken. 
'istersen sahilde yürüyelim ciğerlerin açılmış olur'
'şu an kaldıracak gibi değiller daha sonra olabilir' dedim. serhan yüz ifadesini değiştirmeden
'olur sonra yürürüz o zaman sen dinlen' dedi. gülümseyerek. arkama bakmadan odama çıktım. Allahım semihin gülüşü bir an olsun aklımın kenarından çıkmıyordu. ilk defa gülerken dişlerini gördüm inci gibi bembeyaz ve düzgün dişleri onu anında daha da sevilesi yapmıştı. gece boyunca onun gülüşü bir kez olsun gitmedi gözümden. uyutmadı.. bir insanın gülüşü bile uykularını kaçırırmış ya bunu da yeni öğrendim işte.  hava lacivert rengine dönmüştü. ben göz önünde bikiniyle veya mayoyla gezmeyi sevmeyen birisiyim. gündüz illa ki yüz diyeceklerdi ve ben tabii ki uyuyacaktım bu yüzden üzerime siyah bikinimi giyindim yine altı şort şeklindeyken üstü sporcu atleti gibi yarımdı. üstüme yazlık beyaz uzun elbisemi giyindim. ayağıma hasırlı sandeletimi giyindim plaj havlumu da koluma alarak çıktım. plaja çıktım. ayağımda ki sandaleti çıkardım. ilacım ve havlumla beraber yana koydum. denize karşı durdum. ufuk yavaştan lacivert renginden açılıyordu şu gün doğumun da ki mavinin binbir tonunu semihin gözlerine benzetiyordum.  beyaz uzun elbisemin omuzlarını kollarımdan düşürüp elbiseyi aşağı doğru serbest bıraktım. yavaş yavaş denize yürüdüm serin sular ayağıma değerken ürpermedim de değil. ona rağmen yavaş yavaş denize girdim. bir müddet yüzdüm. sonra suda sırt üstü durup gökyüzüne baktım. şu an tam da gökyüzünün rengi semih tonuydu. yavaş yavaş yürüyüp kıyıya geldim. havlumu alıp bedenime sardım. beni bir öksürük tuttu nefesim gitmişti yine. ilacımı hızla çekerken bu ciğer kasılmalarım fazlalaştığı için artık beni sıkmaya başladı sinirden toprağa yumruk attım. üstüm tekrar kum olurken kenarda ki duşlarda üstümü temizledim. odamdan tarafa baktığımda semihin balkonda sigara içerek buraya baktığını görüyordum. ne zamandan beri ordaydı hiç bir fikrim yoktu ve bu beni yeniden utandırmıştı. havlumla hemence kurulanıp beyaz elbiseyi hızla üzerime geçirdim. saçlarım ıslaktı bir çok kişi ayaklandığı için odama gitme kararı aldım. odama giderken bir anda semihin kapısı açıldı ben devam ederken yavaşça kolumu tuttu. çekmeye çalıştım ama bırakmadı
'şampuan dökünmediğin halde çikolata kokuyorsun bu şampuanın değil senin has kokun' dedi.
'olabilir'
'iyi de nasıl?'
'bilmem semih ebrunun da kendine has kokusu vardır onun gibi' dedim. semih
'onun kokusu sadece pahalı parfümlerinde' dedi. kolumu çekip gidecekken
'niye uyumadın kalkıp denize gittin sabah hep birlikte gidecektik' dedi. bana diyordu ama kendisi çok karışıyordu hayatıma
'canım öyle istedi öyle oldu. ben senin hayatına sigara içtiğine karışmıyorum sen de bana karışma' dedim. kolumu çekip odama geçtim yüzüne bakmadım bakarsam kendimi alamazdım çünkü.yaptıklarımdan pişman oluyordum ama sürekli beni kıran birine olmayacak bir şey için kendimi bağlayamazdım.  saat yediydi yattım ama daha fazla uyuyamadım saat on da geri kalktım. annemden mesaj gelmişti kahvaltıya iniyorlarmış. üzerime bebek mavisi tişörtümü ve siyah şortumu giyindim. saçımı gece ördüğüm için iz kalmıştı saçlarımı açtım. aşağı kahvaltıya indiğimde serhanla semih yine burun burunaydı. tarıksa bana bakmakla meşguldü. yanakları yine kızarmıştı ateşi var gibi duruyordu. annemgile günaydın diyip tarığın yanına geçtim. nefesi kesik kesikti. elimi alnına götürdüğümde put gibi donup kalmıştı nefes dahi almıyordu.
'tarık hu hu iyimisin?' dedim elimi gözünün önünde hareket ettirerek.  tarık kendine gelerek
'iyiyim... s...sen nasılsın?' dedi.
'iyiyim de sen de kaç gündür bir haller var iyi olduğuna eminmisin?' dedim. tarık
'şey... ben şeyden dolayı... şey oldu da..şey..' diye konuşmaya çalışırken omzundan destek verince hepten sustu
'anladım bu aralar iyi değilsin benim gibi' dedim. kendini hemen toparlarken
'senin neyin var?' dedi endişeli endişeli
'bilmem içime çektiğim nefes bile ciğerime batıyor iyi hissetmiyorum gibi..' diye devam edecekken. serhanla semih ayrıldı serhan
'günaydın esra' dedi.
'günaydın serhan' dedim. semih bana ters ters bakıyordu. 
'Günaydın' dedim semihe de ayıp olmasın diye. dişlerinin arasından 
'günaydın' dedi. serhanla aralarında çok pis bakışma geçiyordu adamlar bakışlarıyla kavga ederken iki aslanın arasında kalmış ceylan gibi hissettim kendimi. tarığa döndüğümde bana bakıyordu
'Bişi mi söyleyecektin?'
'yoo. şey.. yani..' diye kekeliyordu. tarığa bakarak güldüm gerçekten bu aralar iyi değildi onu anlamıştım. benim gülmemle ağzı açık kalmıştı diyeceği şeyi diyememişti. kolundan dürttüğümde tarığa
'bence sen de iyi değilsin psikoloğa gitsen iyi olacak' dedim.  o sırada yakınımızda yankılanan topuklu sesiyle başımızı o tarafa çevirdik. gelen kişiyle ağzım hayretler içinde açıldı o ise bize değil semihe bakıyordu. bu pislik beni mahveden kişiydi lise sondayken onun yüzünden disiplin cezası almaktan son anda yırttığım gibi hocadan dayak yemiştim. bu kız zengin züppesiydi okuldan atılmış bizim okula gelmişti bizim okuldan başka alan okul olmamıştı aygen tam bi fahişe tam pislikti. okulda bi oğlanla basıldı suçu bana atmıştı çocuğu ben bulmuşum güya. Allahtan yakalandığı çocuk üç gün sonra sıkıştırmalarım sonunda itiraf etmişti ama bu fahişenin de bir tutam saçını almadan olayı kapatmadım. semihin omzuna ellerini yerleştirip kırmızı rujunu onun yanağında bırakarak tüm sinirlerim gerilerek sandalyeyi geriye düşürecek sertlikte ayağa kalktım. herkes bana dönerken aygen de bana dönmüştü. bana dalga geçerek bakıp
'bakın burda kimler varmış küçük farede burdaymış' dedi. elimle önümde ne olduğuna bakmadan tabağa sertçe yumruk geçirdim tabak paramparça olurken ben de
'bakın kimler burda buraya fahişeleri de alıyorlarmış.' dedim dişlerimi sıkarak. serhan
'esra biraz ayıp olmuyo mu' dedi. tabağa geçirdiğim eli tutmaya çalışırken. serhana en sert bakışımı atıp elimi yumruk yapıp hızla çektim. kız üstüme yürümeye başlarken
'sen ne diyorsun kezban yolarım seni' dedi. ellerini saçıma geçireceği sırada çevik hareketimi yapıp sırtını göğsüme yasladım elleri etkisiz haldeyken
'pardon sesin buraya duyulmuyo da' dedim. kısa boylu, kıvırcık saçlı, kara kızdı. kız tepinmeye başlarken kızı sinirle masaya ittim tiz çığlıkları kulaklarımı doldururken arkama bakmadan hızla ordan ayrıldım. herkes şaşırmış olmalıydı. odama geldim bavuluma çok da fazla olmayan kıyafetlerimi doldurdum. dewynin eşyalarını topladım. burda bu kızla aynı havayı bile solumak istemiyordum. bu iftirayı attığında ben daha dokuzuncu sınıftım. kolumdan bir anda çekip müdürün odasına götürdü zaten o sıralar iyi değildim evden zor çıkıyordum. bu kız yüzünden hastalanmıştım sinirlenince kaslarım kasılmaya başlıyordu. şu anda kasılan ellerim ve ciğerim gibi. ilacımı çektim. bavula doldurduğum elbiselerim kanla bulandığını fıldır fıldır dönen başım yüzünden yeni görüyordum. hayat böyle işte beklemediğin bir anda karşına çıkıverir ya ömrün boyunca görmek istemediğin insanlar.  dewy bahçedeki abileriyleydi.  semihi öpmüştü daha benim cesaret edip elimi suratına koyamadığım adamı öpmüştü.  deli olmuştum. elime rastgele bi beyaz bez parçası sardım derin bir yara daha olmuştu çok derin kesilmişti. sinirle bavulumu aldım sinirle kapıyı açarken karşıma semih çıktı
'o kızla hiç bir alakam yok' dedi. kimin umurundaydı ki bananeydi ki sevgilisi vardı zaten onun. omzuna sertçe çarparak devam ettim. arkamdan seslendi ama duymazdan geldim. elimde ki öküz ölüsünden farksız olan bavulumu sağa sola çarparak taşıyordum. valeye arabamı getirmesini söyledim. arabam gelirken ben de dewyi almaya gittim. serhan karşıma çıktı
'hiç bir yere gidemezsin daha yapacağımız bir sürü şey var'
'karışamazsın bana' dedim sertçe nasıl görüdüğümle alakalı bir fikrim yokken cinnet geçiriyormuşum gibi hissediyordum. dewyi kutusuna koyup arabaya bindim serhan
'bari sakinleştikten sonra çıksaydın yola' dedi. bir şey söylemedim. gazı kökleyip otelden ayrıldım.  ana yola çıktım direksiyonu yumruklaya yumruklaya gidiyordum. neden hep benim başıma böyle işler gelirken bir de o olayların karakterleri karşıma çıkıyordu ki. otobanda son gaz ilerlerken içi zibidilerle dolu araba bana artislik yaparken sıkıştırmaya kalkıyorlardı. gaza az daha yüklendim. onlarda hızlandı. beni sıkıştıracağı sırda direksiyonu sonuna kadar çevirip el frenini çektim araba şeritte ters dönerken geri vitesle aynı hızla ilerlemeye devam ettim çocukların önüne o şekilde kırdım betleri benizleri atarken kormuşlardı da aynı hız da onlar ileriye bense geriye gidiyordum.  tekrar aynı manevrayla eski halime dönüp yola devam ettim ama sinirimi hiç bir şey değiştirmiyordu.  ilerde bi kaza gördüm. öğlen sıcağında yolda hiç kimse yoktu. benim arabamın aynısından dı plakası bile yoktu. levhaya toslamıştı yanında duran arabanın kaza yapmasına neden olurken o ise gazı basıp gitti plakasını da aldım. arabadan dumanlar çıkıyordu. hemen sağa çekip durdum yardım isteyecek bir Allahın kulu yoktu yolda. hemen arabaya koştum. kafası direksiyonda genç bir adamdı yanında kimse yoktu. geriye doğru yatırdım yüzü dağılmıştı resmen nefes alıyordu ve nabzı atıyordu. büyük ihtimal kafa travması yaşıyordu. yüzü çok tanıdık geliyordu.  kapıyı hızla açtım ama ayakları sıkışmıştı. koşup arabadan demirimi alıp geldim.  demirle sıkışan yeri gere gere bollaştırıp ayaklarını aldım kemeri yoktu. ağırdı da biraz. sıkıca en rahat şekilde tutup arabama götürdüm.   hemen sürücü koltuğuma geçip gaza bastım. son hız otobanda gidiyordum. izmire az kalmıştı. polisler hastamın olduğunu görünce çevirmekten vazgeçtiler. genç adamın ağzından kan gelince daha da telaşlanıp gaza yüklendim. kan ter içinde kalmıştım. hastanenin otoparkına 120yle girip saniyesinde tekerlerimi yakarak duran bendim. deli gibi bağırarak doktorları çağırdım koşup gelip arabadan aldılar.   bende onlarla içeriye koştum. hemen acilin yoğun bakımına aldılar. korkuyordum ölmesinden onu daha ilk görüşümdü ama bu insan canıydı her insanın diyemedikleri vardır içinde. kapıda beklerken duvara yaslandım. belki bir sevdiği vardı belki yolunu bekleyen bir anası. belki hayal edip yaşayamadığı şeyler vardı. belki onunda içinde yaraları vardı. düşünürken düşünürken yanağımdan yaş aktı. karşımda ki televizyona baktığımda kendi resmimi gördüm. ünlü iş adamı ahmet güncenin kızı esra günce izimir yakınlarında büyük bir kaza geçirdi ve kendisi kayıp. gibi saçma salak haber yapıyorlardı babamın yüreğine inerdi şimdi. hemen yedek telefonuma el attım anladığım kadarıyla kaza yerinde düşürmüştüm ve haberciler ondan anlamışlardı benim olduğumu. öbür telefona baktığımda şarjım bitmişti. deli gibi telefon aramaya başladım. danışmada ki kızdan rica edip kullandım. babam açtı ama derin nefesler alıyordu
'ne olur kızıma bir şey olmadı diyin' dedi sesi o kadar çaresizdi ki babamın sesinden bunu ilk defa anlamıştım. hastane telefonu olduğunu anlamıştı.
'baba...' diye konuşmaya başlayacakken
'esra kızım ne oldu çok mu derin yaraların var..'
'baba! sakin olurmusun kazayı yapan ben değilim başka bir araba içinde ki yaralıyı hastaneye ben getirdim.'
'hemen geliyoruz'
'hayır baba saçmalama benim yüzümden tadınız kaçtı siz kalın orda keyfinize bakın bende sıkıntı yok' dedim. babam sıkıntıyla nefes verip
'lise birdeyken hastalığına sebep olan kız mıydı?' dedi. kızı görmüşlerdihatta ailesiyle konuşmuşlardı. ses etmedim
'anlaşıldı biz iki gün daha durup geliriz' dedi. 
'Dikkat edin kendinize' dedim  kapattık. doktor hızla acilden çıktı bana bakıp
'hastanın neyi oluyorsunuz?'
'hiç kimsesi değilim yolda yardımcı oldum neyi var'
'acil kana ihtiyacımız var ameliyata almamız lazım kan kaybediyor' dedi endişeyle.
'hangi kan grubu?'
'sıfır negatif'
'o zaman ne duruyoruz benimkide sıfır negatif' dedim. doktor beni bi odaya yönlendirdi.koluma büyük bir iğne takıp kanımı alırlarken hemşire kız elime baktı bezi söküp çıkardı
'elinize ne oldu çok derin yaranız var ve hala kanıyor' dedi.
'önemi yok' dedim. 
'hanımefendi nasıl yok elinizin üstü enfeksiyon kapabilir ve hala kanıyor' dedi. pansumanlık malzemeleri getirdi. 
'büyük dikiş gerekecek ve iz kalması muhtemel'
'gerek yok hemşire istemiyorum' dedim. kız kara gözlü çıktıydı elimi alıp uyuşturucu sprey sıkıp işini halletti. kanımda alındıktan sonra. çocuğu ameliyat için yoğunbakımdan çıkardılar. esmer teni bile beyaza dönmüştü yüzünde çürükler ve çizikler vardı. içim acımıştı.  ameliyathaneye götürürlerken bende gittim. telefonu da yoktu. aranacak kim vardı bilmiyordum.  ameliyat tam bir buçuk saat sürmüştü. doktor çıktı
'ameliyat başarılıydı beyni su toladığı için acil almamız gerekti ve aynı zamanda diyafram ameliyatı yaptık göğüs kafesinde incinme olduğu için oraya zarar gelmiş. geçmiş olsun yarına ancak kendine gelir bir hafta müşade altında tutmamız gerekiyor' dedi ve doktor yanımdan gitti.  şimdi ben ne yapacaktım bilmiyordum. kimsesi yoktu ve bu halde bırakamazdım. onu yoğun bakıma tekrar aldılar. bense durmanın bir şeyi değiştirmeyeceğini düşünerek eve uğrama kararı aldım.  eve gelip hızla duş aldım. üzerime beyaz bi tişört ve siyah parlak kumaştan yapılmış beli lastikli pantalonu giyindim. yanıma babamın kıyafetlerinden aldım temiz çamaşır ve pijama gibi. evden hızla çıktım çoktan gece olmuştu. belki o kız gelmese ben sinirlenip kalkmasam ölebilirdi.  hastaneye geldim hala yatıyordu öylece. ben de koridorda ki koltuklara oturdum. polisler geldi. 
'merhaba hastanın yakınımısınız.?'
'hayır sadece kaza yerinden geçerken ben rastladım hastaneye getirdim kimsei olup olmadığını bilmediğim için bir ihtiyacı olursa diye ben bekliyorum'
'sağ duyunuz için sizi tebrik ederim. kazayı nasıl yaptığını gördünüz mü?'
'maalesef görmedim' dedim.
'peki uyanınca bizi ararmısınız? bu arada bu da eşyaları' dedi. bana uzatırken
'olur ararım numaranızı verirseniz' dedim. polis numarasını verip gitti. cüzdanı ve telefonu vardı. cüzdanını yavaşça açtım kimliği ve vesikalık resmi vardı. bir de orta yaşlarda güzel bir kadın annesi olmalıydı. telefonu kapalıydı açıkcası açmak da istmedim. odaya baktığımda hareketlendiğini gördüm. hemen hemşireye seslendim. doktorlar falan gelip odaya girdiler.  hemşire çıkınca
'normal odaya alıyoruz hasta kendine geldi' dedi. odaya aldıklarında yanına gittim. beni görünce şaşırdı
'sen honda süren kız değilmisin?' dedi. ben de onu o an hatırladım otobanda bana arabayı soran gençti. bende gülüp
'evet o bendim de senin honda perte çıktı artık. nasıl yaptın kazayı?' dedim.  suratı düşerken
'hatırlamıyorum' dedi. bana elini uzatıp
'ben ali' dedi. bende elimi uzatıp
'esra' dedim. değişik bir tipi vardı çözemedim ama anormal bi tipe benziyordu. elimi çekerken
'geçmiş olsun tekrardan' dedim. 
'teşekkür ederim sen olmasan ölebilirmişim hemşireler söyledi sana bir can borcum var' dedi.
'sonra ödeşiriz şimdi dinlen' dedim. odadan çıktım doktoruyla konuştum yarın polislerle konuşabilecek halde olurmuş. polisleri arayıp haber verdim. sanırım kazayla alakalı bilgi almaya geleceklerdi. doktor yakını olup olmadığını sorduğunda kimsem yok demiş. bir insanın nasıl kimsesi olmazdı ki en azından bir arkadaşı olmazmıydı garipti gerçekten.  odasına gittim tavana dikili kalmıştı gözleri. babamın kıyafetlerini gösterip
'istersen hastane kıyafetlerinden kurtul' dedim. yatakta doğrulmaya çalışırken koşup kalkmasına yardımcı oldum. bana içten bir tebessüm gönderirken. tek başına giyemeyeceğini anladım kollarında yaralar vardı. o da aklımı okuyormuşcasına
'ben altımı kendim giyinirimde üstüm biraz zorlar' dedi çekinerek.
'tamam sıkıntı olmaz yardımcı olurum' dedim. pijamayı verip arkamı döndüm. giyindiğinde tamam dedi. hasta kıyafetini çıkarmıştı. beyaz teninde kendinden oluştuğu belli olan kasları dikkat çekiyordu salon bebesi değildi. vücudunda bir sürü yara izi vardı. kendime gelip tişörtü aldım elime yanına yaklaştım. kollarını kaldıramazdı yaraları açılırdı. yatağa oturmasına yardımcı oldum farklı bir kokusu vardı gerçekten. gözlerimin içine baktığını hissediyordum ama ben ona bakmıyordum o oturduktan sonra bana
'neden bana yardım ediyorsun?' diye beklemediğim bir soru sordu
'insanlık diyelim duyduğuma göre kimsen yokmuş' dedim.
'sen insanlık diyorsun ama bu benim alışkın olmadığım bir şey ve  benim kimsem yok'
' annende mi?' dedim patavatsızca. bir anda 
'özür dilerim' dedim. çekinerek. ela gözleriyle gözlerim buluştu o an gözlerinde saf bir öfke vardı sanki.
'annem ve kız kardeşim sarhoşun biri yüzünden hayatta değil. trafik kazası yaptık ve arabadan tek sağ çıkan benim. babam ise biz küçükken bizi terk etmiş kendisini bilmiyorum bile..' dedi. acı acı gülüp devam etti
'oysa ki bu gün annemle kardeşimin ölmesine neden olan insanlara o kadar yaklaşmıştım ki... tam on sene oldu tam on sene hala acısı içimde' dedi.  gerçekten zordu hem de çok zor şu hayatta kimsesiz kalmıştı gerçekten de kimsesizdi. elimi destek vermek istercesine boş bulunup omzuna koydum üstünde bir şey olmadığını o an idrak ettim. elime bakıp gülerken hızla elimi omzundan çekip saçmaladım
'şeyy. özür dilerim.. şey yüzünden.. yani.. şeyy' diye devam edecekken
'tamam sakin ol ellerin sıcakmış da hoşuma gitti aslında' diyince daha da kızardım. salak ben yine iyilik yapıyım derken gözü çıkardım iyimi salak tanımadığın adama ne diye dokunuyorsun ki. elimde ki tişörtü hızla açtım. başından ameliyat geçirmişti. sargısına değmemeye özen göstererek kafasından geçirdim. hemen göz göze geldik. çapkın bir bakış vardı gözlerinde. uzamış saçları ve kirli sakalıyla gerçekten de salon bebesi olmadığı aşikardı. sanki şu yaşına kadar sokak hayatı yaşamış her şeyi görüp geçirmiş bir hali vardı. kollarını yavaşça geçirirken kokusu yine yüzüme çarptı.  tişörtünü yavaşça diyaframında ki ameliyat yarasına dikkat ederek indirdim. yavaşça tutup yatağa yatırdım. yüzü buruşmuş dişlerini sıkıyordu.  sırtını yatakla buluşturunca yüzü düzeldi. beni dedikleriyle utandırdığı için odadan kaçmaya çalışırken kolumu tutup kendisine çekti. saçlarım yüzüne savrulurken gözlerini yummuş hafif bir tebessüm vardı suratında yavaşça gözlerini açıp
'sen hep şaşkınmısın böyle?' dedi. arkadan gelen sesle donakalmıştım.. iyi de daha gelmeyeceklerdi..

SAKLI CENNETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin