Bölüm 38

45 3 4
                                    

merdivenleri tırmanıp semihin odasına baktım. semih yüz üstü yatağa yayılmıştı.
'semih kalk' dedim. bana
'tansu git başımdan' dedi. tansu olmadığımı anlaması lazımdı koluna cimcik basınca zor da olsa yüzünü döndü normalde dövmesi lazımdı. yüzü kıpkırmızı olmuş gözleri kan çanağı gibiydi yerinden kalkacak hali bile yoktu. elimi alnına koydum ateşler içinde yanıyordu ve üzerinde ceketi meketi her şeyi duruyordu.
'kalk hadi' dedim beni duymuyormuş gibiydi. kalkmaya çalıştı ama geri düştü. ah semih ah başıma ne işler açtın. kolundan tutup kaldırdım. yatakta zar zor otururken bir kolundan da tutuyordum. ceketini çıkardım. sessizce bir şeyler mırıldanıyordu anlamıyordum ama arada esra dediğini duyuyordum. soğuk suyun altına girdirmem lazımdı. karşısına geçtim
'bir dk kendin durabilir misin?' dedim kafasını salladı. gömleğinin düğmelerini açıyordum. nefesi de ateş gibi olmuştu yüzüme yüzüme vuruyordu. ilk defa semihe bu kadar yakındım kendi isteğim ile. gömleğini çıkaracağım sırada arkaya giderken gömleğinin yakasını kavrayıp kendime çektim. buna salak gibi sırıtmıştı. gömleğini omuzlarından sıyırıp çıkardım.buz gibi terlemişti alnı. koluna sıkıca yapışıp kaldırdım. benden hızlı yürüyüp banyoya geçti direk klozetin yanına koştu. kusuyordu ben kusarken annem hep alnımdan tutar destek olurdu. gidip alnından tutup destek verdim. kusmanın ne kadar lanet bir şey olduğunu en iyi ben bilirdim. bana ne kadar git dese de başından ayrılmadım. kustuktan sonra yere yığılıp kalmıştı. bana bakıp
'git başımdan hallederim ben işin vardır senin' dedi. yorgun çıkan sesiyle gözlerini açamıyordu bu sefer de ben
'sen aptalsın' dedim. arkamı dönüp kuru kıyafetler için çıkarken bileğimden yorgunca tutup
'gitme' dedi. kolumu çekip
'gitmiyorum zaten' dedim. suratında bir sırıtış belirdi ama gözleri git gide kapanıyordu.odasından şort ve tişörtü getirip astım. yerde uyuya kalmıştı ki içmişti zaten. içtiği içkilerden başka hiç bir şey çıkarmamıştı ve anladığıma göre hiç yemek yememişti. semihi kolundan tutup kaldırdım zorla. küvete oturttum. direk yayılırken. duşu soğuk tarafa ayarladım tamam acımasız değildim ılıkta su tutacaktım. yavaşça suyu tutarken bir titreme geçti vücudundan titreyen sesiyle bebek gibi
'üşüdüm' dedi. Allahım bu hasta olunca bebek gibi mi oluyordu yani. kollarını bedenine sarınca kıyamadım. sıcak tarafa azıcık çevirdim bir kaç saniye tuttuktan sonra biraz kendine geliyor gibi oldu.
'hazır açmışken yıkasana beni'
'yürü git sevgilin yıkasın!'
'esra valla çıkmam burada böyle otururum' dedi. oflayarak elime şampuanını aldım. arkasını dönmüştü. şampuandan bir miktar elime aldım ilk defa saçlarına dokunacaktım. ilk önce fıskiyeyle ıslattım saçları siyah ipek gibi dağıldı saçları göründüğünden de uzundu. şampuanı çok güzel kokuyordu kendisi gibi. saçlarına şampuanı sürüp köpürtmeye başladım saçları gerçekten de ipek gibi elimin altından kayıyordu. altta gözleri kapalı oturmuştu. köprücük kemikleri çok belirgindi dikkatimi çabuk çekmişti. gerçi farkındaydım gömleğinin altından öyle belli oluyordu ki. saçından akan sular köprücük kemiğinin oluşturduğu boşlukta birikmişti sanırım dünyanın en çok sevdiğim görüntüsünden biriydi. saçlarını duruladım. elime lifini aldım. orman kokulu duş jelini döküp lifi köpürttüm. Allahım sen beni neyle sınıyorsun. lifi yavaşça sırtına sürmeye başladım semihin sırtı gerginleşmeye başlamıştı. kollarınına da sürüp geçtim. eline verip
'devamını sen getir benden bu kadar' dedim.
'olmaz sen yapacaksın'
'olmaz' dedim. elimden tutup
'sana yapacaksın dediysem yapacaksın' dedi deli deli bakarken. sesinden korkmuştum. lifi elime alıp köprücük kemiklerinden devam ettim. bir ara boynuna kaydı gözlerim acaba öcümü almaya kalksam yapabilir miydim daha da önemlisi izin verir miydi ya da yaparsam ne yapardı. bunları kafamdan çıkarıp durulayacakken
'karnımı yapmadın'
'halla halla ben seni yıkamak zorunda değilim insanlık edelim dedik abarttın sende' diyip eline lifi ve fıskiyeyi tutuşturdum. daha fazla durmamam lazımdı. salak zaten uyuyo uyanık arası bir şey iki geçirsem geberir daha beni tehdit etmeye kalkıyo. çok geçmeden içeriye geldi. saçlarının yaşını almamıştı. yatağa zar zor geldi. gidip saç havlusunu alıp geldim eline verdim ama elini kaldıracak hali yok gibiydi. elinden çekip aldım yavaşça saçlarının yaşını alırken kafasını karnıma yaslamıştı. başı ateşler içindeydi.işim bitince kafasını yavaşça tutarak yatırdım. ben hasta olsam bunun üçte birini yapmazdı. gözleri kapalıydı ve ateşi gerçekten çok yüksekti. şimdi hap veremezdim karnı açtı ilk bir şeyler yedirmem lazımdı. ama o klasik hasta çorbasından yapmayacaktım. mutfağa geçtim. tarhanayı bulunca mutlu olmuştum tarhana en güzel çorbadır ve benim babaannemin güzel bir tarifi vardı çocukken sadece onu yerdim. o tarifi yapmaya başladım. çorba üstünde kaynarken eymeni çağırdım evle alakalı bir bilgim yoktu.
'eymen ilaçlar nerede' dedim ecza dolabını gösterdi. baktım ilaçlarıda alıp mutfağa döndüm yanıma bir tas ve bez almayı unutmadım. koca bir tepsiye hepsini koyup yukarı çıktım. tepsiyi bir kenara bıraktım. semih yorganı kafasına kadar çekmişti. açtım ki alnı ful terdi ve tişörtü cımcık olmuştu. kaldırdım kağıt havluyla alnının terini aldım yıkıldı yıkılacak arasıydı. yeni bir tişört aldım elime. sırtını yatağa yasladım tişörtünü de değiştim. sıcak nefesi yüzüme vurdukça içimden ürpertiler geçiyordu daha yeni kafamı toplamışken bu beni yine eskiye döndürmezdi inşallah. semihi oturttum. elime mis kokulu tarhanayı aldım. semih kokuyu almış gibi
'ben tarhana sevmem' dedi. bende sevmezdim ta ki bu çorbayı içene kadar. semihe
'bende sevmem' dedim. semihin gözleri açıldı çorbaya bakıp iğrenir bakışı attı. semihe
'bak bir kaşık al yemin ederim seveceksin'
'ya yemem ben git'dedi. amma velakin ben bir kaşığı zorla ağzına verdim. semih çorbayı ağzında tuttu tam suratını kırıştıracakken. çorbayı yuttu suratı normaldi bana
'bu nasıl.. tarhana mı ciddi. çocukluğumdan beri ilk defa böylesini yedim' dedi. ben sadece güldüm. semihe
'al kendin ye' dedim. eline verirken elinin titrediğini gördüm zaten konuşmaya mecali yoktu. tekrardan çorbasını hızla konuşmadan içirdim. küçük bir çocuk gibi sesini çıkarmadan paşa paşa içmişti. yine alnından saçlarının içinden sicim gibi ter akıyordu. kağıt havluyla onları aldım. semihin avucuna hapları doldurdum. hepsini zorla kavgayla da olsa içirdim yok yoktu. soğuk algınlığı bulantı ateş düşürücü gibi. semih uzanıp kafasına yorganı çekecekken yorganı çekip attım semihin kaşları çatılmıştı. semihe
'kusura bakma sabaha kadar seninle uğraşamam bir an önce iyileşmene bak'
'gitsene o zaman. '
'giderim de zümrüt teyze aradı yani sana meraklı değilim' dedim. konuşacak hali yoktu söylediklerimi duyduğuna bile emin değildim. banyodan tasa soğuk su doldurdum. bir sürü bez parçaları vardı elimde hepsini ıslattım. ilk bezi alnına koydum. boyun girintilerine baktım ateş gibiydi. oralara da bez yerleştirdim. koltuk altlarına ve diz kapaklarının altlarına bezleri yerleştirdim. sürekli bez değişiyordum. ama semih gözlerini bile açamıyordu. hava mavileşmeye başladı ama semih bir türlü kendine gelememişti korkmadım da değil sürekli suyu ve bezleri değiştiriyordum. geceyi burada geçirdim. semih ara ara bir şeyler sayıklıyordu. ateşine baktığımda düşmüştü. terlemişti de ince pikeyi üzerine örttüm. uykudaydı. gözlerini açtı hala yorgun duruyordu ama kendine gelmiş sayılırdı. nefesi hala sıcaktı. bana bakıp
'sen gitmedin mi?'
'yok'
'ne diye bekledin tansu gelirdi'
'sana meraklı değilim annen merak etmiş rica etti kadın yoksa umurumda olmazdın ' dedim. sırıttı.
'tabii canım tabii' dedi.
'saçmalama ya tansunu arada gelsin ben gidicem artık sabah oldu be'
'hayret bir şeyi beceremezsin ama beni öldürmeden iyileştirmişsin'
'halla halla bak sen neyi becerememişim'
'daha intikam bile alamıyorsun'
'o zaman senden başlamak lazım' dedim sinirle, bana onca şey yapmıştı
'benden intikam almak? şaka yapıyon herhalde geçen gün bunun öcünü alıcam demiştin ama hala alamadın çünkü cesaretin yok senin. alamazsın da' dedi. üstündeki tişörtü sıyırıp geri yattı. gözüm bir noktaya takılı kalmıştı. semih bana bakıp
'intikamımı alıcam deme gülerim' dedi. bende
'Sadece bezleri alıcam' dedim. Dibine yavaşça eğildim. Baş ucundaki bezi alırken gözüm boynuna takılmıştı. Boynu pürüzsüzdü. Bir deli cesareti geldi bana o benim bir sürü ilklerimi almıştı. Boynuna yavaşça yaklaştım nefesimi boynuna üfledim bunu hissettiği halde tepki vermemişti. Dişlerimi bir anda boynuna geçirdim. Amma velakin geçirir geçirmez kendimi yatakta buldum gözlerimi sıkıca yummuştum şu an da nasıl böyle bir şeye kalkıştığıma inanamıyordum. Evde sadece ikimiz vardık. Nefesini yüzümde kendisini üstümde hissediyordum. Bileklerimden sıkıca tutmuştu. Gözlerimi yavaşça açtım. Nefesi sıklaşmıştı. Gözleri olabilecekmiş gibi en koyu rengine dönmüş içinden kıvılcımlar çıkıyordu. Burnundan soluyordu.
'Bunu yapmayacaktın küçüğüm' dedi. Sesi çok farklı çıkıyordu. Terden ıslanmış saçları gözünün önüne geldi. Yavaş yavaş bana yaklaşmaya başladı. Kolumu kurtarmaya çalıştım. Sımsıkı tutmuştu.
'Şşş sakin ol bir şey yapmıycam' dedi. Ses tonuyla donup kalmıştım. İçerden bir ses duydum
'Aşkım nerdesin' diye tansunun cırtlak sesini duymamla semihi üstümden ittim. Semih yatağın üstüne düşerken şaşkındı. Hemen yatağın altına girdim. Benim girmemle eş zamanlı tansu girmişti odaya. Yatağın altından görüyordum. oha lan sabahın köründe badana yapıp gelmiş kız yuh be. 
'ay semih neden aramadın beni eymen aramasa haberim olmayacak. o kız da burdaymış nerde'
'ya hap falan içtim sen yorulma diye aramadım o kız kimmiş ki?'
'adı neydi şu aptal olan baranın ki'
'esramı o hiç gelmedi ki eymen öyle görmüştür'
'herhalde. bak sana çorba aldım'
'aldım derken?'
'biliyorsun yemek ve ev işleriyle pek aram yok dışardan aldım'
'aç değilim' dedi semih. tansunun kıkırdama sesini duydum. semih
'tansu bana kahve yap az sonra geliyorum yanına' dedi. tansu odadan çıktı midem acayip bulanmıştı. yatağın altından hızla çıkıp banyoya koştum midem boş olduğu için sadece su çıkardım semih saçlarımı toplamıştı.bir şey demeden ayağa kalkıp sifonu çekip ağzımı suyla çalkaladım semih
'niye böyle oldu'
'midem bulandı' dedim ifadesiz olmaya çalışarak. semih
'bu arada bu yaptığını unuturum sanma intikamı alınacak küçük'
'bence artık ne alınacak ne de verilecek intikam kalmadı ödeştik bundan sonra herkes kendi yoluna burda bitmiştir intikam işi' dedim. balkona yürüdüm
'nereye'
'eve gidiyorum malum cadı sevgilini öldürmemem için burdan gitmem lazım' dedim. terasa çıktım yandaki duvardan demirliklere basa basa inmiştim. yalnız ilk defa tansunun gelişine sevinmiştim. kurtarmıştı beni. eve geldim işe öğlen gidecektim çünkü şuanda uykuya ihtiyacım vardı. annemgil gelmemişti bilmediğim bir yazlığımız varmış oraya gitmişlerdi. bu gün gece yine parti vardı ben bıkmıştım ne kadar da eğlence düşkünü insanlardı bunlar ya. eve gelip hızla yatağıma girdim.
uyandığımda saat 12 ye geliyordu. yataktan çıktım. ilk önce kısa bir duş aldım midem acayip bulanıyordu. üstüme kalem siyah elbise giyindim ayağıma klasik siyah topuklularımı giyindim. saçımı balık sırtı ördüm. elbise biraz kısaydı ama yapacak bir şey yoktu. spor çantası hazırladım kendime.  çantayı alıp evden çıktım. arabama bindim tansuyla semih hala evdelerdi arabaları burdaydı. kahvaltı etmeden çıktım şirket zaten 1 de araya giriyordu. şirkete geldim odama girdim. yeni proje bulunacaktı ama birindende aklı selim fikir çıkmıyordu. buna bende yoğunlaşacaktım kabul etmeseler bile bir fikir olabilirdi.şirkete girdim. odama geçip çantamı bıraktım. arşivden dosya almam lazımdı fikir üretmem için. sinan semihin odasına kafasını uzatıp baktı. oflayarak kapıyı kapatırken göz göze geldik. bana
'merhaba esra nasılsın?'
'teşekkür ederim sen nasılsın'
'bende iyiyim de semihi gördün mü? normalde  geç kalmaz'
'gelir birazdan dün gece hastaydı sevgilisiyle zaman geçiriyodur' dedim. yürümeye devam ederken sinan
'sen nereye gidiyorsun?'
'arşivden dosya alıcam izniniz olursa' dedim dalgaya vurarak
'ne dosyası merak ettim'
'hani şimdi siz bir projeye çalışıyorsunuz ya ona güzel bir fikir çıkmadı saçma şeyler var. farklı bir fikir üretmeye çalışacağım ne kadar bir yetkim olmasa da çalışan arkadaşlara belki tüyolar verebilirim'
'senin şu an ki yetkin ne peki?'
'semih beyin ayak işleri' dedim oflayarak. sinan
'esra şimdi molaya gidicez bu konu hakkında fikirlerini almak isterim öğlen yemeğine birlikte çıkıp bu konu hakkında konuşsak senin için uygunmudur?' dedi. işletme okuduğum için şirketlerle nasıl diyalog kurulacağını az çok öğrenmiştik.
'uygundur hani büyük fikirler çıkmasa da üstünden fikir yürüterek büyük şeyler olabilir'
'tamamdır saat bir de karşı da ki kafede buluşalım' dedi suratı gülüyordu
'tamam' dedim. arşive geçip dosyaları aldım. odama geçtiğimde semihle tansunun da geldiğini gördüm. tansu semihin önüne masaya oturmuştu. gülüşüyorlardı. bir süre donmuş gibi odalarına baktım. semihle göz göze gelince kendime geldim. telefonumu ve kredi kartımı alıp şirketten çıktım.daha on dk vardı ama bir kahve içsem iyi olurdu daha kendime gelmemiştim. cam kenarına oturdum. sütsüz ve şekersiz kahvem önüme geldi. ben kahveyi içerken semihle tansuda buraya geldiler. aramızda üç masa vardı çaprazdalardı.  semihle tansu bana baktılar. ben kafamı dışarı çevirdim. arada kapıya da bakıyordum. saate baktığımda yeni bir olduğunu fark ettim. oysa bunlarla aynı ortamda oturup bakışları bende olduğunu bilmek zamanı en ağır şekilde aktırıyordu.  bir süre sonra cafeye sinan girdi. semih görünce ayaklandı. selamlaştılar tansuya
'merhaba yenge' dedi. vay sinandan bu ağzı duymak da güzelmiş.
'otursana kardeşim ne diye dikiliyon'
'kardeşim kusura bakma esraya söz verdim' dedi. semihin yüzü şekil değiştirse de belli etmedi. tansu pisliği bakışını üstümden çekmiyordu. sinan masaya geldi ayaklandım tokalaştık.
'esra uykusuz duruyorsun bir sorunun mu var?'
'yok sadece biraz yorgunum' dedim. sinan gülümsedi. garson başımıza geldi. sinan
'hamburger ve patates kızartması söylüyorum yersin değilmi?'
'kim yemez ki?' dedim gülerek. garsona siparişi verdikten sonra bana döndü
'sanırsam spor yapıyorsun kasların dikkat çekici
'bir ara yapıyordum boşladım sayılır' dedim. allah için sinan da yakışıklıydı. gözleri elaydı ama yeşili ağır basıyordu. 
'esra şimdi aklındaki şeyleri bana söylermisin hani hiç çekinme direk söyle'
'bak şimdi sinan şirket tekstil üzerine değil mi? aynı zamanda dikim yapılıyor ve başka markalara verilerek piyasaya sürülüyor. bunun yerine bu  dikilen kıyafetler için kendi markanızı kullansanız daha da büyürsünüz. dışa dikip veriyosunuz ama size sadece yüzde yirmilik hisse düşüyor. mesela bunu kendi üzerinize alsanız yüzde doksanı sizde olacak ki zaten adı duyulmuş bir kumaş markasısınız tabii nasıl bir ortaklıklar var bilemiyorum ama en basiti bu'
'bu dediğini daha önce hiç şirketle paylaştın mı?'
'hayır paylaşmadım çünkü öyle bir fırsatım olmadı desemde beni dinleyeceklerini pek zannetmiyordum başta semih bey karşı çıkardı'
'ama artık ben varım ve bu dediğin düşünce mükemmel bişi kesinlikle bu taktiği kullanmamız lazım sen harika bir şeysin esra' dedi resmen sevinçten havalara uçuyordu.
'bence abartma sadece mantıklı düşünüldüğünde bulunabilecek bir şeydi.' dedim o sıra yemekler geldi. sinan
'iş konusunu hallettik biz daha seninle birbirimizi tam tanımıyoruz bile tamam ben hasan amcayı tanıyorum da seni daha önce hiç görmedim hani evinize o kadar geldik ama seni hiç göremedim'
'ben pek misafirlerin yanında durmazdım'
'nasıl yani içerde mi otururdun'
'hayır öyle değil sokakta arkadaşlarımla oyun oynardım ya da ne bileyim evde hiç durmazdım'
'sokak çocuklarını sevdiğin kadar varmış.'
'yani bende sokakta büyüdüm sayılır' dedim gülüştük. konu yemek oldumu karşımdaki dünyanın en yakışıklı şahsiyeti olsun umurumda olmazdı. yemeğe başladım. sinan kibar kibar başlamıştı. beni görünce o da rahat yemeye başladı ikimizde bu duruma gülmüştük. sinan
'sen gerçekten farklı bir kızsın'
'farklı değilim rahatım'
've doğalsın'
'tabiatım böyle' dedim. gülüştük.
'daha önce çevremde böyle bir insana rastlamadım hele ki böyle bir alemin içinde'
'bu alemin içine ben gireli çok olmadı ha zaten önceden girmiş olsam da yine aynı ben olurdum diye düşünüyorum' dedim.
'nasıl sen yeni mi öğrendin '
'aynen bir ay önce babam anlattı ben şoka girdim tabii'
'e o zaman düşmanınızın oğluyla neden evleneceksin?'
'o biraz uzun hikaye zamanı gelince herkes öğrenecek' dedim. sinan bana anlamazca baktı
'kafana takma az kaldı' dedim. sinan gülerek
'onu sevmiyorsun o zaman'
'Bilmem sabret biraz' dedim. sinan gülerek
'sevmiyorsun' dedi. bakışları semihe kayarak
'peki başka birini mi seviyorsun?' dedi. ne demek istediğini anlamazdan gelerek
'sevmiyorum şu an da kimseyi hatta kendimi bile sevmiyorum' dedim. sinan çaprazca gülerek
'bu kimseyi sevmeyeceğin anlamına gelmiyor ama demi?'
'zaman gösterecek' dedim. sıkılmıştım. sinan anlamış gibi
'tamam tamam kapattım konuyu da akşam geliyonmu?' dedi.
'gelicem de sen..?' dedim. karnının ucunu açtı ohaaa bu da bizden di ağaç vardı. benimkinin aynısıydı.
'senin dövmen nerde' 
'kürek kemiklerimin arasında'
'duyduğuma göre senin dövmenle benim ki aynıymış bunun ne anlama geldiğini biliyormusun?'
'hayır bilmiyorum ne anlamı var ki?'
'sırtına bakabilirmiyim?' dedi. elbisemin ense kısmını hafifce aşağı çekse görünürdü zaten de bu kalabalıkta nasıl bakacaktı
'bu kadar insanın içinde yanlış anlarlar'
'boynundaki kolyeyi yavaşça çıkarıp bana ver' dedi. dediğini yaptım. ayağa kalkıp arkama geçti. boynuma kolyeyi takarken dövmeme baktı karşıma geçtiğinde suratı gülüyordu
'neye gülüyorsun?'

'sen artık benimsin' dedi.
'haha şakacı seni ne kadar komiksin sen'
'hayır şaka yapmıyorum inanmazsan babana sor' dedi. bu düşüncenin gerçekliği beni korkuturken
'bende dövmeyi sildiririm o zaman yapacak bir şey yok' dedim güldüm. sinanın yüzü ciddileşerek
'yalnız ben ciddiyim. ama zorla seni elimde tutacak değilim sadece makara geçtim. evet kötü biri olsaydım tutsak ederdim elimde'
'peki ya bu saçma kuralı nasıl çıkarmışlar neye göre'
'şimdi bir kutu var bunun içine her çeşit dövmeden ikişer tane atıyolar herkes kutudan rastgele seçiyo aynı çıkanların kızlarıyla oğulları evlenmek zorundaydı  ama bu kural yüzünden iki aile çocuklarından oldu intihar ettiler bu yüzden kaldırdılar yani bir zorunluluk yok. her ikiside kızsa veya erkekse iş ortaklığı kuruyolar kardeş gibi oluyolar'
'çok saçma' dedim. sinan gülmeden
'bencede ama semihin dövmeside bundan o nasıl oldu bende anlamış değilim ama sanırım dövme amblemleri başa dönmüş diye düşünüyorum da bunu nasıl yapıcaz bilmiyorum sen şu an da ikimizin arasındasın. biz kardeş gibiyiz ama sen.. bilmiyorum karışık bir durum aslında'
'karışık bir şey yok ortada sinan yani zorunluluk yoksa bende sizin hiçbirşeyiniz olurum:D' dedim. sinan da gülmeye başladı. her gün yeni bir şey öğrenmeye başlamıştım. acaba semihin tavırlarının sebebi bumuydu kesinlikle öyleydi. ah salak kafam hemen de nasıl kafam karıştı başka ne olcaktı ki. arada göz göze geliyordum semihle. sinan gözlerimin içine içine bakıyordu ikisindende gözlerimi kaçırmak zor işti ama bu dövme işi kafamı çok karıştırmıştı. yemekler bitince kalktık. semihgilde bizimle kalktılar. semih sinanın sırtına şakadan indirirken hiç de şakasına vurur gibi vurmamıştı. sinan kızardı ama yine de sesini çıkaramadı. zoraki gülümsedi. tansu bana ters ters bakıyordu. tansu arabasına doğru giderken semihi sulu sulu öptü. tansu giderken semihin boynuna takıldı gözüm benim ki gibi olmuştu mosmor ve arada kırmızılıklar vardı yalnız dişlerim iyi kemirgenmiş. suratım piç smile olurken sinan
'benim olduğun için mutlu olmana gerek yok asıl benim mutlu olmam lazım' dedi şakasına. semih ciddiye alıp kaşlarını çattı
'o nasıl oluyomuş anlamadım ben' dedi bilmiş bilmiş. sinan
'bildiğin oluyo kardeşim esrayla dövmelerimiz aynı kuralı biliyorsun'
'kural oysa o zaman  benim olur ki ben senden önce doğdum sinan' dedi. sinan
'senin sevgilin olduğuna göre?' dedi. semih
' o da evlenecek' dedi. sinan
'iyi be iki dk takıldırtmıyon sende. ' diye sitem etti ama ben bu şakadan hoşlanmamıştım. belki sinanın hoşuna gitmişti ama güzel şaka değildi.

Eve geldim.  saçlarımın örgüsünü bozdum saçlarım perma yapılmış gibi kıvırcık ve kabarık olmuştu. tam parti saçıydı ok.  dolabı açtım bordo mor... elbiseler elime gelirken bu gün daha rahat şeyler giyinmek geldi içimden. elime lacivert üstüne krem kahve tonlarında çiçekleri olan bir tulum geçti elime canlı bir rengi vardı. onu çıkardım yakası V biçiminde biraz açıktı. boyu da az kısaydı ama üstümde güzel durmuştu. ipekli ve uzun kolunuda unutmamak lazım.

 ayağımada sütlü kahve tonlarında dolgu topuk giyindim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

ayağımada sütlü kahve tonlarında dolgu topuk giyindim. bu gün bir farklılık bordo ruj sürdüm. evden çıktım çağrı şehir dışına gitmiş. temkinli olmam lazımdı çantama küçük bir silah koymuştum bu silahı babam vermişti. elinden ne kadar almak istemesemde zorla verdi ama ben bunu imkansız kullanmazdım. bara geldiğimde baranla tansu dip dibe konuşuyorlardı. tansunun  bakışları farklıydı hadi be beklediğim şeyi yap kızım sende kurtul bende. 

SAKLI CENNETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin