kafamı ağzına hizaya getirip nefesini dinleyecekken belimde hissettiğim soğuk elleriyle oyun yaptığını anladım. ne kadar kalkmaya çalışsamda beni üzerine çekip sanki ayıcığıymışım gibi sarıldı. kalbimin sesini duymaması için nefesini tutmuştum resmen
'sen ne aptal bi kızsın sana o kadar hakaret etmeme onu geçtim boğazına bıçak dayamama rağmen nasıl olur da benim için korkarsın'
'ne korkması ne meraklancam senin için adinin tekisin ben sadece zümrüt teyzeyle hasan amcaya acırım' dedim sertçe, ben hala debelenirken semih
'esra biliyomusun annem ebruyu gelin olarak kabul etmiyo her gün tatışıyo benimle. neymiş onun gelini esra olacakmış ama bilmiyo ki salağın teki oğlunun kalbinde cümrüm kadar yeri yok esrası ağzıyla kuş tutsa oğluşu onu sevmez'
'ben de meraklıydım ya sana etrafımda onca insan varken sana kaldıydım sanki en kötüsü baranla evlenirim' dedim. baran travmasını atlatmıştım hiç bi sıkıntım kalmamıştı. ama semih baran lafını duyunca beni daha çok sıktı
'ne dedin sen?'
'bırak artık adi herif' dedim. daha çok kıpırdanırken bi anda sırtım kuma değdi. bel boşluğumdaki eli gerginken buz gibiydi. nefesi suratıma değerken gözleri mavisinden geceye dönmüştü bile
'bana bak esra baranın adını bir daha ağzına alırsan o dilini kimseye bırakmam kendi ellerimle keserim' dedi. ben buraya ne diye geldiysem bırak gebersin demi şimdi ben geberecektim uzaklaşması gerekirken daha da yaklaşıyordu bir anda sertçe üzerimden ittim yana düşerken deli deli gülmeye başladı.'bu sıcak tenin bir gün başımıza bela olacak küçük' dedi. dişlerimi sıkıp tam bir şey söyleyecekken ne diyeceğimi bulamayıp hırsla yürümeye başladım. arkamdan gülmüştü sadece. odama gelip kendimi sertçe yatağa atım. gerizekalı işte neymiş ağzımla kuş tutsam sevmezmiş sevme be sanki senin sevgine kaldım git evlen ebrunla tansuyla evlenemedi onla evlensin. maymuş gönüllü köpüş. geri zekalı. dewy kucağıma çıktı canım oğluşum benim. yumuşacık tüylerini sevmek sinirimi azaltınca onu yatağına bırakıp uyudum. sabah direk duşa girdim saat yediydi. kahvaltı saat dokuzdaymış. dewyi dün gezdirmemiştim. kot şortumla beyaz tişörtümü giyinip odadan dewyle çıktık tasmasını şimdilik takmıştım. plajda kaçacağı pek bir yer yoktu onu kendime alıştıracaktım. oğluşumla plaja geldiğimiz de tasmasını açmamla özgürlüğüne kavuştuğu için bi o tarafa bi o tarafa koşuyordu ama yanımdan hiç ayrılmıyordu bu üstelik dikkatimi çekmişti oysa ki alışması uzun sürer demişti doktor. bende dewyle oyun oynayarak sağa sola oynuyordum. benimle aynı hareketleri yapması istem dışı kahkaha atmama sebep olurken dewynin de güldüğünü hissediyordum. bayağı büyümüştü. güçlü köpekti. yorulduğumda kendimi kumlara attım. zaman geçmeden dewy üzerime çıkıp suratımı yalamaya başladı bu beni sevdiğinin göstergesiydi. bende onun gıdısını sevdim. onu da tutarak yerimden kalktım. otele giderken tasmasını takmayacaktım. arkamı döndüğümde serhan oturmuş gülerek bizi izliyordu
'seni çok sevdi bence iyi eğlendiniz' dedi. dün ki şeyi unutmak ister gibi bir hali vardı bende hatırlatmadan
'burda olduğunu bilmiyordum sen de katılsaydın aramıza' dedim. tam da beklediği davranışı yapmışım gibi gülerek oturduğu yerden kalktı
'çok güzeldiniz bozmak istemedim' dedi. başımı kaldırıp gözlerine baktım ışıl ışıl bakıyordu. odam dan tarafa baktığımda semih bana bakıyordu. göz göze geldiğimizde hızla içeri girdi
kaşları çatıktı. serhana
'olsun gelebilirsin sıkıntı olmaz benim için' dedim. serhan önüme düşen saçıma uzanırken bir adım geriledim. serhan bozulmuştu
'özür dilerim saçıma dokunulmasından pek haz almam seninle alakalı değil' dedim. serhan biraz dediğime şaşırmıştı.
'çocukluktan gelen bir şey anneme bile dokundurtmazdım' diyince yüzü daha da normale döndü. çekingen bir tavrı vardı.
'Esra eğer planın yoksa kahvaltıdan sonra yelkenlime gideceğim belki sende benimle yelkenlime binmek istersin diye üşündüm.'
'bu bi davet mi? yok gelirsen gel gelmezsen umrumda değil diyosan ona göre davranacağım' dedim gülerek. o da dediğime gülüp
'özür dilerim bu bi davetti benimle gelirmisin?'
'hımmm tamam gelirim' dedim. gülümsedim. o da gülümsedi. farklı birine benziyordu tıpkı benim gibi. biz önde serhanla yürürken önümüzde dewy yürüyordu. dewy arada dönüp beni kontrol ediyordu işte tam benim köpüşüm. dewyi odaya götürecekken serhan
'odaya götürme burda köpek eğitimcilerimiz var oraya bırak hem arkadaş edinmiş olur'
'gerçekten mi. gerçekten bu fikri kim düşündüyse tebrik etmek lazım her otelde yok'
'tebrik edebilirsin' dedi böbürlenip kendini göstererek. gülerek
'tebrik ederim o zaman köpeklere ilgi duyman hoşuma gitti. çünkü onlar o kadar kusursuzlar ki o kadar sadıklar ki ağızları ve dilleri yok ama duyguları var hisleri var' dedim. serhanın gözünde ki ışıltılar artarken
'benim gibi hayvanların duygularının var olacağına inanman tesadüf olamaz hehalde' dedi. ikimizde gülerken
'kim bilir?' dedim. kahvaltı yerine geldiğimizde hala gülüyorduk. içeri girdik biz hala gülerken tüm kadronun özellikle semihin buda olduğunu görünce ikimizinde gülümsemesi normale döndü. cemil amca
'bakıyorum da hemen alıştınız. baban hiç sıcakkanlı değil demişti oysa'
'karşımda ki davranmasını bildikten sonra neden soğuk olayım' dedim. cemil amca
'normalde serhan da böyle değildir gerçekten şaşırtıcı oldu bu samimiyetiniz' dedi. serhan kızarırken hemen lafa girdi
'bilirsin baba hayvanları seven insanlara daha çabuk alışırım esra da seviyormuş ortak bi noktamız oldu' dedi. tarığın yanına oturmuştum. gökyüzüm her bakışımda yaşadığmı hatırlatan mavinin her tonu karşımdaydı. içten içe çekiniyordum. daha sahip olmadan kaybetme korkusu yaşıyordum. tarık bana gülerek bakarken bende ona gülümsedim grimsi gözleri çok güzeldi yağmur öncesi bulutların birleştirip oluşturduğu renge benziyordu ve bu çok farklıydı semihin ki kadar etkilemese de beni. dudağının kenarına baktım. küçücük bi yara vardı büyük ihtimal dişi kesmişti. semihin bakışlarını üzerimde hissettim. başımı kaldırdım hiç beklemediğim kadar derin bakıyordu. bana öyle bakmasaydı keşke. yanaklarıma kan hucum ederken kalbimin karıncalandığını hissetmemle semihten gözlerimi kaçırıp elimi sıkıca kalbime bastırdım. nefesim gitmiş gibiydi. serhan bana endişeyle bakarken
'esra iyimisin kireç gibi oldun?' dedi. nefes alamazken hızla öksürmeye başlarken ayağa kalkıp hızla odama gitmeye çalıştım. masadakiler şaşırmıştı. az ilerleyince duvara tutundum kalbimin sıkışması artarken gözlerimin önü karardı dizlerimin bağı çözülürken duvara yaslanarak yere yığıldım kafamı duvara koymuştum mosmor olmuştum kesin. bir anda havalanmamla gözlerimi güçlükle açtım semihti yüzü ciddi ve endişeli duruyordu. kalbime giren sancı ile elimi sertçe oraya bastırdım bana öyle bakarsa böyle olurdum işte. odama geldiğimizde kartımla odamı açıp çekmeceden ilacımı eliyle koymuş gibi bulup ağzıma sıktı ilacı. soğuk kanlı duruyordu nefesim düzene binerken kasılmış suratının gevşediğini gördüm. benimle dalga geçer gibi
'tabii bana bakmayı kalbin kaldırmadı' dedi ama suratının bir yanından ciddiyeti durduğunu fark ettim. kendini koltuklara atıp rahat bi şekilde yayılırken hala kaskatı olduğunu gördüm. onu izledim öylece uzun boyunu yapılı oluşunu bir insana sakalın bu denli yakışacağını düşündüm. gözleriyle bunu tamamlayıp mükemmel ötesine taşıyordu. uzun saçlarını dağınıkça arkaya atmıştı. adem elması yutkunmasıyla aşağı yukarı çıktı. bense sakin bi sesle
'neden burdasın?' dedim. semih ise
'bilmem' dedi aynı sakinlikte.
'gerçekten nefret ettiğin kişilerin yanında durmakta profesyonel olmuşsun ben bir dk duramazdım herhalde' dedim.
'nefret ettiğimi nerden çıkardın?' dedi. al işte yine benimle oynuyordu. ve devam etti.
'nefret ettiklerinin yanında bir dk duramıyorsan benden nefret etmediğini çözmüş olduk' dedi. sesim çıkmaz olmuştu bu kadar zeki olduğu aklıma gelmeden pat diye konuşuyordum. beni bu kadar kolay çözmesinden nefret ediyordum. tavana bakarken bir anda semihe bakma ihtiyacı duydum oturmuş bir şekilde gözlerine indirdiği duvarlarla bana bakıyordu. o duvarlar olmasa bende çözecektim onu. sakin olduğumuz sayılı anlardandı. yavaşça yatağımdan kalkıp kaybolup hiç çıkmamak istediğim yere derin mavilerine baktım.
'bunu nasıl başarıyorsun?' dedim. dalgın bakışından kurtulup gözlerime daha net baktı.
' duvarlarını nasıl örüyorsun nasıl bu kadar gizemli olabiliyorlar' dedim. sanırım ilacın yaptığı kafayla.
'gizemli olmaları gereken kişilere iner o duvarlar. oraya en derine inmeyi hak etmeyenlere iner o duvarlar' dedi. bu cümlesi içimi yakarken ne diyeceğimi bilemedim. nefesimi tutmuştum gözlerimin dolmaması için savaş veriyordum. ben onun gözünde o kadar aşağılıktım işte. sadece o gözlerde ki duvarı hak edecek kadar aşağılıktım. ciğerime giren kasılma ve ağrı ile dişlerimi bir birine öyle kenetledim ki dudağımı ısırdığımın farkına sonradan vardım. semih bu taraf bile bakmıyordu. ilacı hılza elime aldım ardı ardına çektim ama ciğerimde ki ağrı şiddetliydi. bu güne kadar böyle olmamıştı. ağlamamı engelleyemeyerek banyoya gitmeye çalıştım. semih benim son anda farkıma varıp arkamdan gelirken banyonun kapısını kilitlemiştim. ağladığımı duymasın diye suyu sonuna kadar açmıştım. canımı yakan tek ciğerimin ağrısı değildi yürek ağrısı da vardı. müptelası olduğum mavilerine bakmaya derinlere inmeye iznim bile yoktu tek sığınağım nefes aldığımı bana hatırlatan yere bakmaya iznim yoktu. sadece bana mühürlüydü o gözler açmamak üzere. çömeldiğim yerdeki duvara kafamı geriye atarak vuruyordum. sanki canım bedenimden sökülüyordu. yüreğimden tutup çekiyorlardı zorla. ben daha önce bu duyguların hiç birini yaşamadım bu gözler beni benliğimden çıkarmış beni esrayı yok etmişti. semihi gördüğüm günden bu tarafa da bu esrayı bir türlü bulamamıştım. sokak çocuğu erkek fatma yok olmuştu en sinirli anımda bile bana bir bakışı sakinleşmemi sağlayan adama bakmaya iznim yoktu. saçımı başımı delirircesine yolmaya başladım. duş kabindeki cama kolumu hızla geçirdim kırılırken kolumda yine derin yaralar bırakmıştı. sesleri duyan semih ise kapıya hızla vuruyordu. kırmaya çalıştığını anladığımda kapının arkasına geçip kendimle destek verip son ses
'git burdan ne olursun git!!!' diye bağırdım. kapıya vurmaktan vazgeçmişti. gitti diye umuyordum. kolumdan kan hızla akmaya devam ediyordu. umurumda değildi ki canım acımıyordu ki. yürek acısı can acısını bastırıyordu. bu güne kadar umurumda değil desemde içime yavaş yavaş birikmişti işte. yarım saat sonra ciğerlerim kasılmaya başladı semihin sesi de çıkmıyordu ağlamam iç çekişlerine dönmüştü. kapıyı yavaşça açtım. direk yatağımın üzerinde ki ilacı alıp içime derinlerime kadar çektim rahatlatmasını umarken. arkamdan sıkıca belimden tutuldum açıkta kalan belime sıcacık iki el tutunmuştu. bu sıcak eller ancak semihin olabilirdi. bu halimi görmemesi için çırpınıp
'git lütfen git' dedim sesimde ki çaresizlik beni daha da güçsüz yapıyordu. nefesini saçlarımda hissederken kokusu burnuma dolup ciğerlerimi ferahlatmıştı. ama gözümden hala yaşlar süzülüyordu. beni sertçe yatağa yatırdı. çırpınırken üstüme hafiften ağırlığını verip durmamı sağladı. gözlerimin içine baktı hiç bir duygusunu çözemiyordum. gözlerimden yaşlar süzülürken. parmaklarını uzatıp sildi yavaşça. robot gibi bakıyordu gözlerime. kolumu tuttu hala kan akıyordu boydan boya çizildi.
'bir kere de rahat dur kendine saçma sapan insanlar için özellikle benim için zarar vermeyi kes!' diye azarladı. kaşları çatıktı. ağzımı açıp bir şey diyecek gücü bulamadım kendimde. üstümden kalktı gideceğini sanıp sarsılarak ağlamaya başladım gözümden akan yaşlar bir alev misali yanaklarımı yakarak geçiyordu. o ağırlık geri yerine geldiğinde sıktığım gözlerimi açmak istemedim. onun önünde ağlamak beni güçsüzleştiriyordu. ama gözüm kapalıyken bile akan yaşı engelleyemiyordum. kolumda hissettiğim sızıyla gözlerimi zar zor açtım. kolumu sarmıştı. bir de koluma iğne sapladı ne iğnesiydi bilmiyorum ama gözlerim benden habersiz kapanmıştı bile....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI CENNET
Teen Fictiono farklıydı diğerlerinden herkes'den farklıydı uğruna yanıp kül olduğum o küllerini bir türlü savuramadığım adamdı. bir gülüşüyle bana cenneti yaşatırken aynı zamanda cehennemi hissettiren adamdı. bir türlü beni sevemeyen bana karşı nefret besleyen...