ara verildiğinde yerimden kalktım. çağrı anında
'nereye ben götüreyim' dedi.
'gerek yok daha iyiyim kendim giderim' dedim. çağrı yine de ayaklanırken
'çağrıı gerek yok!' dedim. çağrı yerine otururken bense dengemi sağlamaya çalışarak aşağı indim. tuvalete girip elimi yüzümü yıkadım. sertçe kapanan kapıyla ruhsuzca o tarafa baktım. korkmamıştım bile. o tarafa dönüp boş boş semihin yüzüne baktım. ellerini saçlarına sertçe daldırıp
'bakma öyle. bakma boş boş ruhsuz bakma!!'
'nasıl bakıyım?' dedim yine ruhsuz ve robotsu sesimle. o ise gelip zaten kuş kadar kalmış bedenimi duvara nazikce yasladı. ilk defa bu kadar nazikti hayret. vicdanını anca böyle rahatlatırdı
'neden kendine bu işkenceyi yapıyorsun?' dedi.
'ne yapıyorum?' dedim. gerçekten içimde kıpırdayan bir tek duygu bile yoktu. duvara sertçe yumruk geçirdi
'Allah kahretsin!!! kuş kadar kalmışın neden kendine eziyet ediyorsun!!' diye kükredi gözümü kırpmadan onu izliyordum.
'ben iyileşiyorum' dedim ona tezat sakin ve az çıkan sesimle.
'bence sende gitmelisin' dedim ona boş boş bakıp yanından giderken yine sendeledim yere düşecekken belimden yakaladı başlarımız çok yakındı üzerime eğili kalmıştı. kokusunu rahatça alıyordum. hala gözlerine bakıyordum ama bir şey hissedemeden bakınca o gökyüzünün bile bir anlamı yoktu. kendimi ondan yavaşça çektim. dengemi korumaya çalışarak sınıfa geçtim. semih şaşırmıştı sanki. ama normaldi ben iyileşiyordum az kalmıştı. okul bitip eve gelmiştik. benim güç toplamam lazımdı ben zayıf ve güçsüz olmaya alışkın değildim. mutfağa geçtim elime ne geçtiyse masanın üzerine koydum masanın başına geçip midem bulansa da tıkınmaya başladım gerçi yedikçe yiyesim geldi. karnım şiştiğinde yemeyi bırakmıştım. annem beni bu halde mutfakta yakalayınca yüzünde kocaman gülümseme oluştu. bu bile bana güç vermişti. bir haftada toparlanmış sayılırdım okula gitmemiştim dermanım yoktu çünkü babam okul yönetimine bildirmişti durumumu. denge sorunum kalmamıştı ama tek bir sorun vardı benim güçlenmem lazımdı kas yönünden. hala ruhsal olarak yıkık döküktüm sadece semihin olaylarıyla bu hale gelmedim yılların ve günlerin birikimiydi. çocukkende normal değildim sürekli sorunlu bir çocuk olmuştum. salonda oturan babamın yanına gittim. odamın yanında ki full camekanlı yeri spor yapabileceğim alana çevirmesini istedim. babam kabul etti. spor salonlarına gitmek istemiyordum. üç günde tamamlanmıştı. camekanları kapattırmadı babam hava alsın diye açarsın dedi sadece perdeleri vardı ama çekeceğimi sanmıyordum. odanın içi full siyah olmuştu kas yapacağım malzemeler varken tam ortaya kocaman kum torbası asılmıştı. yerlerdeki döşemelerde siyahtı içeride sadece istediğim gibi varla yok arası ışık veren lamba takmışlardı. sol tarafa boydan boya ayna yapılmıştı odanın içi siyah olduğu için aynayada siyah düşüyordu. bu odaya bayılmıştım. boks eldivenleri bile vardı. akşam yemeğine indik çağrı
'esra vücudun toparladı az da olsa buna çok sevindim' dedi.
'teşekkür ederim çağrı' dedim sesim hala yorgun ve bitkindi.
'ben ne yaptım ki'
'yanımda olup destek olman bana güç veriyor' dedim. yüzü içtenlikle gülerken gözlerinin içi de parlamıştı. yemekten kalktık. salonda oturduktan sonra odama geçtim. yatağıma uzandım antidepresanlar ne kadar uykumu getirse de gözlerim bir türlü uykuya dalmıyordu. saatlerce tavana baktım sabaha karşı beşdi. kendimde kum torbasına karşı koyacak gücü bulamasam da siyah kısa şort taytımı ve siyah sporcu yarım atleti giyindim. saçlarımı at kuyruğu yaptım. semihin lambası yanmıyordu spor odama girdim babam ses yalıtımı da yapmıştı ne kadar ses çıkarırsam çıkarayım duymayacaktı kimse. loş ışığı açtım tam da istediğim gibiydi oda karanlığı hafifce dağıtıyordu ama aydınlatmıyordu.kum torbasının karşısına geçtim. elime boks eldivenlerini taktım ayağımada sargısını sardım. müzik çalara bastım sagopadan 366. gün çalmaya başladı. beynimde yaşadıklarım dönerken hiç bir şey hissetmemem avantajdı benim için. kum torbasına vurdum yerinden bile oynamadı. sonra vuruşlarım hızlandı. kum torbasıyla savaş veriyordum resmen. bu kadar hissetmezliğin içinde bu hırs da neydi anlamamıştım. şu an da sadece hırs vardı. başka türlü güç bulup vuramazdım böyle bu kadar halsiz hissederken. belki de yanılıyorumdur kim bilir? saçımın içinden terler akarken yorulduğumu hissettim oysa fazla da vurmamıştım en fazla 20 dk. yere duvardan destek alıp sıyrılıp otururken kafamı geriye yasladım. yorulmanın yanında ciğerim de kasılmıştı ilacımı içime çektim. nefesim düzene girmişti. ışığı kapatıp kendi odama geçtim. duş alıp çıktım saat beşe doğru dışardan sesler duydum. terasıma çıkıp baktığım da semihi arabadan ebru indiriyordu. semihe sofranarak
'ne vardı da o kadar içtin semih!' diye sofranıyordu. semih tepki vermiyordu bir birine dolanan ayaklarıyla yürümeye çalışıyordu. ebru odasına çıkardığında semih ebruyu kendine çekip sarıldı. o şekilde uykuya dalarken ebruda iyice yerleşip o da uyumaya başladı. nedense hissedemiyordum. peki ya gözümden süzülen yaş bu hissedemediğim duyguların neresindeydi? bunu serkan doktora söylemem lazımdı. neden ağlıyordum ki şimdi. içimden gelmiyordu hatta ben bile ağlamak istemiyordum ama yaşlar bir bir dökülüyordu gözümden ağzımdan kıkım çıkmıyordu. ama yaşlar tek tek düşüyordu gözümden. ilaçların bastırdığı duygulardan kalandı bu akanlar belki de? sabaha kadar öylece durdum. sabah semih uyandı doğrulurken ebruyla göz ucuyla bakıp kolunu üzerinden hızla çekti ben mi? donmuş gibi bilmem kaç saattir oraya bakıyordum. semihle göz göze geldim. bakışlarını çekmeyince yerimden kalkıp aynanın karşısına geçtim kendime baktım bu gözümün altında ki morluklara ne yaparsam yapayım geçmeyecek gibi duruyordu sanki madde bağımlılarına benziyordum. beyaz tenim kül rengine dönerken siyahla mor arası göz altlarım ben burdayım diyordu. başımda ki yara ezik gibiydi morluk halindeydi. elimin üzerinde iz duruyordu oranın kesik olduğu her halinden belliydi. siyah kot ve v yaka siyah tişörtümü giyindim. zayıfladığım için köprücük kemiklerim ayaklanmış ben gidiyorum der gibiydi. saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım özenle yapmamıştım rastgele bağlamıştım. okula kendi arabamla gidecektim. çağrı bu gün gelmeyecekti zaten. aslına bakarsanız antidepresan kullanarak araba sürmek tehlikeliydi ve yasaktı. yola çıktım. okul otoparkına girip arabayı park edeceğim alanda siyah morotunun üzerine oturmuş gülerek arabama bakan tanıdık sıfatı görmemle şaşırmadım değildi. serhanın izmirde onu geçtim hem de bizim okulda ne işi vardı. arabanın içinde şaşkınca serhana bakıyordum. o ise tüm karizmasıyla motorun üstünde sert yüz hatlarıyla otururken tüm dikkatleri üzerine çekmişti. saçları havalı dururken sert yüz hatlarının üzerinde ki kirli sakallar muhteşem ve ötesiydi. gelin görün ki şaşkın bakışlarım bile boştu. serhan bunu fark etmesiyle kaşlarını çattı. böyle daha karizmatik olmuştu. bense arabamı geri vitese takıp arabamı arkamda ki yere park ettim. arabadan inip serhanın yanına gittim.
'bir sorun mu var sen yurt dışına gitmeyecekmiydin?'
'bir sorun yok sadece buralar çok değişmiş ve gitmek istemedim.' dedi. çarpıkca gülerek.
'esra sen maddemi kullanıyorsun?' dedi. ciddi ciddi onun haberi yoktu bende dalgaya alarak
'aynen madde bağımlısıyım hap var ot var koko var ne vereyim abime' diyince dalga geçtiğimi anladı ama başta gerçek sanmıştı. gülerek
'seni ilk gördüğüm gibi değilsin bir sorun mu var?' dedi. o sırada omzuma öyle bir çarpıldı ki zaten kendim zar zor dengede duruyordum. baktığımda bu kız aygendi. serhanın üstüne sarılır biçimde düşmüştüm. serhansa ellerini hemen belime sarıp tutmuştu. kıza küfür etmeye hazırlanıyordum ki
'ay sen miydin fare fark edememişim seni' dedi alay eder gibi bense sinirle kalkarken
'şimdi fark ettirecem sana' diye serhandan ayrılırken sıkıca kollarımı tutup gözlerime baktı eladan yeşile çalan gözleriyle
'sakin olurmusun esra' dedi. onun adına benden özür diledi. bu sırda kuzey arkamdan seslendi.
'Esra bir sorun mu var?' diye onlar tatilden yeni dönmüşlerdi. serhan kollarımı serbest bırakmayınca kollarımı çektim. kuzeye dönüp
'bi sıkıntı yok' dedim ruhsuz halimle. sınıfıma gelip en arka sırama oturdum.ardımdan kuzey gelip girdi sınıfa yanıma gelecekti ki arkadaşları tuttu. hoca derse girip bir şeyler sayıklarken kafamı sıraya yasladım karanlık huzur veriyordu bana. iki dersi blok yapmıştı. saat öğlene gelirken sırada yanıma biri oturdu. yanıma baktığımda semihi gördüm. başıyla selam verince başımla selamını aldım gözlerine dahi bakmadan. sonra bir baştan öbür başa kayıp oturdum aramızda uçurum kadar mesafe bıraktım. dönüp baktığımda ise anlamak istercesine gözlerime bakıyordu ama anlamadığına adım kadar emindim. içeri girenle orada dona kaldım. serhan bizim sınıfa girmişti. sınıfta uğultular yükselmişti. serhansa
'arkadaşlar sakin olun bu sene ki muhasebe matematik derslerini birlikte işleyeceğiz' diyince bu sefer yüzüm de de o ifadenin belirdiğine adım kadar emindim. semih ise küfürler sayıp sövürüyordu. serhan bana bakıp göz kırptı. derse geçtiğinde bu sene yandık diyordu içimden bir ses. ders boyunca defterime bir şeyler karalayıp durdum. serhandan tarafa bile bakmıyordum insanlar sinirimi bozuyordu bu günlerde. yani bana da öyle gelebiliyor olabilirdi. okul çıkışı herkes çıkmış sınıfta uyuz uyuz toplanıp çıkamayan bir ben vardı. okul koridorlarında hiç kimse yoktu. ben yürüken arkamdan bir ses
'bana neden böyle davranıyosun?' dedi. dönüp baktığımda semihti
'senden daha iyi davranıyorum ki senin gibi hakaret etmiyorum selamına selam bile veriyorum' dedim yürüdüğüm yerden konuşarak. o ise arkamdan gelirken
'ben sana nasıl davranıyorum ki?'
'artık pek de bi önemi yok' dedim. sesi çıkmaz olmuştu. bir anda karşıma geçip mim gibi durdu ayağım ayağının üstüne denk gelirken bir adım geriledim gözlerine bakmıyordum. ama kaşlarının çatıldığını hissediyordum
'artık pek de önemi yok da ne demek?'
'ne anlıyorsan o demek' dedim sesim zor çıkarken sinir bozucu şekilde sakin ve robotsuydu. kolumdan sertçe tutup kendine çevirdi. hala tepkisizce ona bakıyordum. semih bağırarak
'bir tepki ver!' diye bağırdı. bense
'ne yapıyım ağlıyım mı?' dedim aynı ruhsuzlukta. o ise
'gül' dedi.
'canım hiç bir şey yapmak istemediği gibi sen gül diyince de gülecek değilim' dedim. solundan geçip giderken yine önüme geçti
'senin derdin ne lan?'
başımı iki yana sallayıp derin nefes alıp yanından geçeceğim sırada omzuma sertçe vurup geriye yalpalamama sebep olurken sırtımdan yakalayıp beni kendine çekti. dediğim gibi bir şey hissetmem imkansızdı. ben tepki bile vermiyordum yaptıklarına.
'önceden böyle bakmazdın bana' dedi. nasıl bakıyordum acaba merak etsem de sormadım aslında diyeceğinden de korkmuyor değildim. bana tekrar derdin ne dediğinde
'asıl sizin derdiniz ne?' dedim. semih anlamazken cevap da veremedi.
'bırakırmısın seninle saatlerce böyle duramam işim gücüm var benim' dedim ellerini gevşetirken yavaşça doğruldum. okuldan çıkarken o da arkamdan geliyordu. arabamın başına geldim serhan motorunun üzerinde sağa sola bakınıyordu. beni görünce motorundan kalktı
'nerdeydin esra seni bekledim'
'ne için bekledin?'
'belki yemek yeriz diye' dedi çekinmeden
'canım bir şey istemiyor çok yorgunum eve geçeceğim' dedim. serhanın suratı otomatik düşerken solda dikilmiş bizi dinleyen semihi yeni görüyordum birbirlerine sert bakışlar atarlarken bense sağdan sıvışıp kaçmıştım. aynadan baktığımda semih de arkamdan geliyordu. şirket yoluna geldiğimizde sapmadı. ciğerime giren sızıyla arabayı iki büklüm kullanmaya başladım. kontrol için hastaneye gitsem iyi olacaktı bir ay geçmesine rağmen ne kasılmam geçmişti ne de giren sızlamalar. hastanenin otoparkına girdim. serkan doktorumu aradım yürüyecek durumum yoktu. neden böyle olmuştu anlamadım. telefonu ilk çalışta açtı
'efendim esra bir sıkıntın mı var?'
'serkan abi hastaneye geldim ciğerimde sızı var hareket edemiyorum' serkan abi diyordum öyle anlaşmıştık.
'hemen geliyorum nerdesin?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI CENNET
Teen Fictiono farklıydı diğerlerinden herkes'den farklıydı uğruna yanıp kül olduğum o küllerini bir türlü savuramadığım adamdı. bir gülüşüyle bana cenneti yaşatırken aynı zamanda cehennemi hissettiren adamdı. bir türlü beni sevemeyen bana karşı nefret besleyen...