Kavuşmamız söyle ne zaman
Ayrılık çok zor inan
Sen yanımda olmayınca
Dinmiyor aşka isyanSelin
Acı..
Yaralı parmağa tuz basmak gibiydi şu an kalbimde hissettiğim acı..
Öldürücüydü ama öldürmüyordu..
Yıpratıyordu ruhumu...Yaşama sevincimi çalıyordu bu acı...
Ali'sizlik acısı..Türlü-türlü anlamlar içeren gözleri.. Sokak başında Erdem ile beni gören gözleri..
Aslında kalbimi acıtan bu değil de, bizim bulunduğumuz durumdu.. El gibi..Buruk gülümsemesi.. Mavi gözlerini saklayan göz kapaklarını aşağıya indirerek kafasını sersemce sallaması ve arkasını dönerek çekip gitmesi...
Ve o an orada ölmek istemem.."Selin!"
Yaslandığım tezgahtan hemen doğrularak Zeynep'e dönüyorum.
Tepsiye dizdiğim çay dolu bardakları işaret ediyor.
"Kızım, çayları ice-tea'ye mi çevirip götüreceksin müşterilere. Hadi."
Kafamı sallayarak tepsiye uzanacağım sırada kolumdan yapışarak beni durduruyor.
"Bir sorun mu var? Dalgın gibisin."
Artık bu konuyu konuşmaya ne halim, ne de takatim kalmıştı.
Gerginliğimi yüz ifademden anlamış olacak ki, fazla sorgulamadan tebessüm ediyor.
"Ben götürürüm çayları. Sen çöpleri at istersen, hem biraz hava almış olursun. Ha, bir de..."diyerek parmağını bana doğru sallıyor.
"..Olan biten her şeyi detayına dek anlatacaksın."
"Tamam."diyerek sonunda solgun yüzüme gülümseme geldiğinde çöpleri alarak kafeden dışarıya çıkıyorum, kırmızı önlüğümle.
Dışarının temiz oksijeni yabancı olmayan hatta uğruna ölmeyi bile göze alacağım fevkelade kokuyla beraber dolarken ciğerlerime, ne olduğunu anlamadan sert bedene çarpıyorum.
Yüzüne bakmadan anlıyorum kim olduğunu, teninden yayılan kendine has kokusu yardımcı oluyordu bu konuda bana.
Ellerimde çöp poşetleri olduğundan dengemi sağlayamazken ani refleksle olsa gerek sıcak kollarını belime doluyor. Parmak uçlarından iliğime dek işleyen elektrik akımıyla kalbimin yerinden fırlayacakmış gibi atmasına sinyal veriliyor sanki. Afallıyorum. Yüzümüz aramızdaki mesafe o kadar yakındı ki sık nefeslerimiz bir birine karışıyor.
Dolgun dudaklarına, bıyıklarına kitlenen gözlerim, bakmaya cesaret edemiyor gözlerine
Ne o beni bırakıyor , ne de ben çekilmek için her hangi bir hamlede bulunuyorum.Nefesini bile özlemiştim..
Nasıl mahrum bırakabilmiştim kendim bunca zaman, yüzüme çarpan bu ılık, tatlı esintiden!Bakışlarımı kaldırırken berrak mavileriyle buğulu buğulu bakıyordu gözlerime. Yutkunuyorum.. Soluğum kesilecekmiş gibi oluyor bir an.
Bir müddet sonra parmakları, bel kıvrımımdan süzülerek ayrıldığında kendimi boş fezada bir başına dolaşan gezegen gibi hissetmeye başlıyorum. Tenha..
Mesafemiz açıldığı zaman ensesini kaşımaya başlıyor, hafif telaşlı haliyle.
"Şey.....ben... geçiyordum.."
Söyleyiş tarzı ve bulunduğumuz durum bana dejavu yaşatırken hatıralar beynimde dans etmeye başlıyor."Burda ne işin var senin?"
"Iııı şey ya, geçiyordum burdan, işte seninle karşılaştık."
"Geçiyordun?Buradan? Bizim mahalleden?"
"İşim vardı, Selin."
"Ne bileyim işte.. Arabasız, gece vakti, bizim mahallede.. Şaşırdım açıkcası."
Söylediklerine kafamı sallamakla yetinirken omuzuma sürtünerek yanımdan çekip gidiyor. Kokusu burnumun direğini sızlata sızlata gidiyor.
Kırgındı... Belki de kırgın olmayacak kadar unutmuştur.. Kim bilir..*
Her şey o kadar üst üste gelmişti ki bu yıl üniversite sınavına girmemiştim.
Annem bu aralar fazla üstüme gittiğinden bu kararımı ters tepmeyip seneye çalışır girersin diye kestirip atmıştı.
Çalıştığımı da artık biliyordu, işe yeni başladığımı zannediyordu, okul olmadığı için bu meseleye de fazla tepki göstermemişti.
İş çıkışı durağa gitmek üzere yol alırken cüzdanımı aramak için çantamı karıştırmaya başlıyorum. Kafamı neredeyse çantanın içine sokarak kendi kendime söylenirken kolumdan sertçe çekiliyorum.
Boş bulunduğum için çanta elimden kayarken boğuk çığlık nidası yükseliyor boğazımdan.
Kaşları çatık bir şekilde kolumu sıkan Erdem şaşırmama sebep olurken kurtarmak için çekiştiriyorum kolumu.
"N'apıyorsun sen? Bırak kolumu!"
İfadesinden ödün vermeyerek düz bir şekilde,
"Ali ile aranda ne var senin?"
Sorduğu soruyla afallıyorum bir süre. Nerden öyrenmişti ki!
"Y-yok bir şey, bırak kolumu!"diye bakışlarımı kaçırdığımda canımı daha da yakmak için kolumdaki parmaklarını sıklaştırıyor, hıncını almak istercesine.
"Sizi gördüm, Selin, yalan söyleme."
Bu sabahdan bahsediyordu muhtemelen, kafenin önünde olanlardan.
Bir şey düşünür müş gibi duraksıyor, ardından kolumdaki parmaklarını çekiyor.
Kolumu hışımla çekerek yerdeki çantamı götürüyorum.
"Rahatsız mı ediyor seni?"
Kızgınlıkla gözlerine bakıyorum. Dün bir bu gün iki, sahibim miş gibi hesap sorması sinirlerime dokunuyor.
"Seni ilgilendirmez."
"Ne demek ilgilemdirmez, sen benim sözlümsün!"
"Seni sevmediğimi söylemiştim!"diye sesimi yükseltiyorum.
"Bana süre ver, kendimi sana sevdireceğim demiştim."
Kafamı sağa sola sallıyorum.
"Sevemedim."
"Denemedin bile!"diye tıslıyor.
Parmaklarımı şakağıma ulaştırarak ovmaya başlıyorum.
Sinirlerim bozuktu. Bugün her şey üst üste gelmek zorunDa mıydı?!
Omuzumdan sert sayılmayacak bir şekilde itikliyor.
"Niye beni sevmedin ha! NIYE!"
Ses tonu gittikçe yükselirken gözlerim sonuna dek açılıyor.
Ağzımı açmama fırsat vermeden boş sokakta yeniden bağırmaya başlıyor.
"Bu kadar çirkin bir adam mıyım ben! NİYE SÖYLESENE!"
Sakin kişiliğimi bir kenara bırakarak ben de sesimi yükseltmeye başlıyorum. Bu hesap da neyin nesiydi!
"SIRF SANA VARMAMAK NELER YAPTIĞIMI ÇOK IYI BILIYORSUN! VE SEN BUNU BILEREK BENCILCE BENDEN SENI SEVMEMI ISTIYORSUN! SENI SEVMIYORUM, ERDEM! VE BUNUN IÇIN DE SENDEN ÖMÜR BOYU NEFRET EDECEĞIM!"
Bozulmuş sinirim gözlerimden yaşların süzülmesiyle az da olsa sakinleşirken hızla oradan uzaklaşıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renksiz Hayaller
Ficción GeneralAşık olunca uykuların kaçar der kitaplar. Bu bendeki aşk mı, yoksa hoşlantı mı? Daha önce hiç aşık olmadım ki.. Aşkla ilgili onca şarkılar, şiirler yazılsada onlar sadece aşkın ne kadar güzel hissettirdiğini yazıyor, nasıl hissettirdiğini değil. D...