34.Bölüm: İlk Unutulanlar

32K 1.6K 642
                                    

Merhaba 🤍

Merhaba 🤍

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.





34.Bölüm: İlk Unutulanlar


Hayatım boyunca hiç âşık olmadım.

Bütün ilişkilerim, her defasında karşılık veremediğim duygularla ayrılık getirdi. Aşk acısı çeken biri de olmadım hiç. Ayrıldım diye üzülmedim, sevgilim var diye mutlu olmadım. Mutluluğu ilişkilerde aramazdım çünkü. Bu yüzden her şey en basit haline inmişti kafamda. Etkilenmek basitti mesela. Özel değildi, anlamlı değildi ve ironiktir ki romantik bile değildi. İnsan olmanın getirdiği içgüdülerden ibaretti.

Ancak hiçbir zaman etkilendiğim insan böylesine yanlış olmamıştı. Benim için bunun dahi kendi içinde bir mantığın vardı. Kabul etmem gerekirse bu adam biraz mantıksız oluyordu.

"Kahve orada değil. Dolaplarımı kurcalamayı bırak."

Aramızda ufak bir kahve polemiği olmuştu. Zira kendisi evimi kafasına göre kahve yapmaya gidecek kadar sahiplenmişti. Üstelik ona evimden çıkmasını söyleyeli birkaç dakika anca oluyordu. Elbette söylediğimi biraz olsun umursamamıştı.

"Neden gelip kendin bulmuyorsun?" derken bir yandan da çekmeceleri tek tek açmaya geçti. Az önce kapattığı dolabın içinde duran kahve kavanozunu fark etmemişti. "Çünkü burada olmadan hoşnut değilim."

Dudaklarımı yaladığımda onun öpücüğünün bıraktığı o nahoş tadı alabiliyordum. Yalnızca anılarımla değil duyularımla da sürekli o andaydım.

Mola demişti, gerçekten de öyleydi. Aklımı bambaşka şeylerle meşgul etmeyi başarmıştı. Bir adam hakkında romantik diyebileceğimiz şeyler düşünmek tüy kadar hafif hissettiriyordu. Elbette benim buradaki romantik anlayışım çoğu insanın bildiğinden farklıydı.

"Ne misafirperversin..."

Kalçamı mutfaktaki masaya yaslayarak hiç yardım etme refleksi göstermeden onu izlemeye devam ettim. "Davetsiz misafire böyle."

Az önce açtığı dolaba yeniden açıp köşede duran kavanozu buldu. "Davetsiz mi? Beni buraya sen çağırdın."

Evet, onu çağıran bendim. O yokken artan paranoyalarım birden kaybolmuşlardı sanki. Kapıma koyduğu adamdan şüphe duymuştum ve yaşadıklarımı göz önüne alınca haksız sayılmazdım. Ancak yine yaşadıklarımı göz önüne alınca bu adamdan şüphe etmemekte haksız olabilirdim. "Seni buraya çağırmadım. Senin görevin evimin güvenliğini sağlamak. Evimde olmak değil." Nüvah geldiğinde beri durmadan zıtlaşsakta konuşması eğlenceliydi. Boğulduğum okyanusta ufak nefesler almamı sağlamıştı.

Kendisine zift gibi bir kahve yapmakla meşgulken bana laf yetiştirmekten de geri durmuyordu.

"Görevlerimin arasında seni öpmek var mıydı?" Pekâlâ, bu da yeni sıkıştırma yöntemi olacaktı sanırım. Durmadan masum öpücüğümüzden (!) dem vuracaktı. "Öpüştük diye sürekli bunu mu öne süreceksin?"

ECSADHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin