Çocuk bir ağacın altına sinmiş, yüzüstü izliyordu semayı. Ayaklarını yukarı kaldırmış, ellerini çırpıyor bir yandan... Bir ileri bir geri sallıyordu kafasını. Ağzının kenarındaki sarı otu çiğniyordu. Sırtında yırtık, eski püskü bir gömlek, bacağında yeşil ot ve toprak kokan bir don vardı. Başını az çevirdi. Baktı uykulu ve bezgin gözlerle düşen yağmura. Ağzındaki otu dudağının öbür yanına itip gözlerini kapadı ve yok oldu çocuk rüzgâra karışarak.
Yağmur kaldı bir tek geriye ve ağaç da karıştı havaya. Kara yağmur bir ok demeti gibi düşüyordu toprak zeminin üzerine. İncecik ışığı böldü, yeryüzüne yağan başka bir ışık huzmesi gibi iniyordu. Toprak taşıyordu su ile ve böylece ince yağmur suyu az öteye döküveriyordu. Kargalar kıpırtısız ve boyunlarını içlerine çekmişler, tüylerini kabartarak dallarda kıpırtısız duruyordu.
Yağmurun içinden kırmızı bir kuş seli geçti. İleride akan çayın kıyısından birkaç hayvan su ihtiyacını gideriyordu. Hayat ormanı mosmor oldu tepeden tırnağa; bir süre karmakarışık renk yağmuru fışkırdı etrafa. İç içe dağılarak ve sonrasında salkım saçak toparlanıp dağılarak orada savruldu renkler. Ardından mor toparlak sarının ışıltısında eridi, dağıldı ve usul usul yitip gitti. Geriye sadece bir çöl bıraktı. Kuru bir çöl... Hiç olmadığı kadar sıcak, hiç olmadığı kadar acımasız bir kum deryası...
Işık, kuru toprağın üzerinden kendini çekti ve alacakaranlık o bölgeye tamamen egemen oldu. Çöktü üzerine bir örtü gibi. Böylece alev alan ay parçası gecenin karanlığından faydalanarak kayan bir yıldıza dönüştü şuursuzca. Önce canlandı kuvvetini bağırarak ve sonra hafif kızıla döner gibi oldu. Işığını kusursuzca Mısır'ın üzerine doğru yansıttı. Kapladı bütün her yerini. Hemen ardından, güneşten kopan bir parça misali Mısır topraklarının üzerine doğru düşmeye başladı parçalanarak.
Firavun'un gözlerindeki korku ifadesi alevlendi, işte bu yüzdendi yenilginin tadını ağzında hissetmesi. Dehşetin bedenini sarıp titretmesi... Kaybetmenin verdiği acının parmak uçlarına kadar duymasıydı belki de yüreğinin dağılması... Korkuyordu çünkü ateş topu onu da yıkıp geçecekti, bunun farkındaydı Mısır'ın tek sahibi. İçindeki his yiyip bitiriyordu onu, her geçen an. Yeniyordu onu içten içe.
Kudüs üzerinden gelen alev topu, Mısır Hükümdarı'nın evlerini yerle bir ederken Firavun korkuya yenik düştü. Gözleri ateş çanağına döndü çılgın bir hayvan gibi. Dayanamadı izlemeye yıkımın gücünü ama düşen ateş korları, toprağın üzerinde yayılıyordu hafif çıtırtılar çıkartarak. Önüne çıkan her şeyi kavuruyordu. Artık kalmamıştı sıcak topraktan başka bir şey geriye. Firavun'un bedenindeki yaşam ışığı da yok oldu bu kuru toprak gibi, söndü ve gitti.
Kıptileri bir bir yakaladı ateşler. Onların acı çığlıklar atarak etrafa kaçışmasına neden oldu. Yaktı, yıktı ve parçaladı. Kıptilerin soyunu kurutmaya yemin etmiş bir güçtü karşılarında duran. Yok ettikçe kuvvetleniyordu alevlerin gazabı. Gökyüzüne yoğun ve hararetli bir kıvılcım dalgası yükselmeye başladı, korların erki sardı her yanı.
İsrailoğulları etkilenmiyordu ama. ''Nasıl,'' diye bağırdı Firavun, kimsenin sesini duymadığına aldırmayarak. Çıldırırcasına baktı Firavun. İsrailoğulları, bir zafer kazandı sanki. Yanarak etrafa kaçışan Kıptileri izliyorlardı, yardım etmiyorlardı ve seviniyorlardı kendi aralarında. Zulmün yanıp kül olmasına gülüyorlardı sadece. İntikamları anlam buluyordu içlerinde.
Kıpti kavmi eriyen bir buz gibi dağılırken, Firavun dâhil oldu duruma. Müdahale etmek istedi ve havada bir kuş misali süzüldü alevlerle savaşabilmek için. Ateş topunun düştüğü yerin biraz ötesine yavaşça kondu. Daha nasıl uçabildiğini idrak edememişken, kendisini ateşi durdurmaya çalışırken buldu ama gücü onu durdurmaya yetmedi, yetemedi. Sonuna kadar can havliyle savaştı ama bir türlü üstünlük sağlayamadı. Kaybetti yavaş yavaş. Bedeninde kaybettiği savaşı kaybettiği gibi... En sonunda mağlup olmaktan başka çaresi kalmadı, düştü ve yenildi istemeyerek ama kabullendi acıyı. Ve vücudu istemsizce toprağın üzerine düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Musa'nın Direnişi
Historical Fiction*Gül Yangını'nın dördüncü kitabına dahil edilecektir. ''Yaşlanmış ama bir o kadar da kuvvetli adam halkına doğru baktı. Binlerce kişi ona sadece 'Yapamazsın!' diyordu. Sonra bakışlarını diğer tarafa çevirdi. Korkutucu bir deniz gördü. O da aynı şeyl...