Haman

27 4 0
                                    

Uzun süren kış ayları bitti ama farklı değildi mevsimler. Mısır sadece sıcakla kavruluyordu her zamanki gibi. Güneş eksik olmuyordu tepesinden. Kum fırtınaları nice hayatları gömüyordu çölün altına.

Ama bunlardan farklı bir hayat sürüyordu birisi. Çölün ortasında sahipti birçok şeye. Köyü vardı, saraya o kadar uzak olmayan bir yerde. Köyün üzerini örten kara bulutlar gitmişti yakın zamanda. Güneş onun için doğmuştu bugünlerde. Yerini masmavi gökyüzüne bırakmıştı karanlık geceler. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla akan Nil Nehri'nin suları coşmuş, coşku şarkıları söyleyerek akıp gidiyordu.

Vadinin içine kurulmuş köy, rengârenk tomurcuk ve çiçeklere bürünmüştü Mısır'ın çöllerine inat. Uykudan uyanan böcekler yuvalarından çıkarak etrafta oynaşmaya başladılar. Karıncalar ambarlarını yiyecekle doldurma yarışına başladılar. Doğa hazırlanıyordu kısacası.

Koskocaman ufuklara uzanan bahçesi... Genişçe bir ev... Bu evde yaşayan hükmederdi buradaki her şeye. Fani hayatın sefasını sürüyordu ne zamandır. Zenginliği ve ihtişamıyla dolanıyordu dilden dile. İsrailoğulları soyundan gelmesine rağmen kendi soyuna eziyet etmeyi seviyordu. Daha doğrusu İsrailoğulları'na eziyet etmek zorundaydı. Başka çaresi yoktu. Firavun ona iki seçenek sunmuştu zamanında. Ya o da eziyet görecek veyahut diğerlerini ezerek yükselecekti.

Hiç düşünmedi ''Ne yapacağım?'' diye. Zenginliğine zenginlik kattı, kuvvetlendi. Yıllar boyunca da soydaşlarını sömürmeye devam etti. Kimse ona ''Dur!'' diyemedi. Karun'u da yanına kattı. Durmadı, yaktı ve geçti. Önünde durana acımadı, öldürdü. Zaman geldi, ona hizmet edenler o kadar çoğaldı ki... Halkı genişledi.

Bunları başarmak zor olmuştu onun için. Firavun'a koşulsuz sadakat ile bağlıydı her zaman. Hizmet etti hiç sorgulamadan. Bu yüzden de mükâfatı her zaman fazla oldu kuşkusuz! Ama bu kadar mülk edinmesine rağmen kırıktı kalbi. İhanete yaklaşmış iken üzgündü halen. Çünkü kendisini çok yalnız hissediyordu Haman. Nasıl tamamlayabilirdi boşluğu? Bilemiyordu.

Ayağa kalktı. Köyde iki günden beri olağanüstü zamanlara özgü bir hal vardı. Savaş mı? Hayır, hiç kimse hazırlık yapmamıştı. Ama etraf sessiz... Yalnız herkes işini gücünü bırakmış, şunun bunun evinde, hemen hemen gizli denilebilecek birtakım toplantılarda... Sonra genel bir avarelik, bir kendinden geçiş, gözlerde hiç görmediği pırıltılar...

Daha güneş doğmamıştı. Vadi kıpırtısız... Kıvrım kıvrım toprak parçaları, kayalar ve daha niceleri... Tahta bir iskele hemen Nil Nehri'nin yamacında... İskelenin üzerinde uçan ve arada bir balık tutmak için nehre atılan bir avuç kuş... Tüm hareketler yavaş... Zaman durmuş sanki... Arada bir hayvan bağırtıları, umutlanarak açılmış deniz dalgaları...

''Yanlış mı yaptım?'' diye sordu. Yalnızdı, koskocaman serveti olmasına karşın. Bir dostu vardı sadece yanında, o da Karun'du. Menfaat için birleştiler onunla çok önceden. Her şey yalandı hayatında ama kabullenmiyordu veya kabullenmek istemiyordu. Düşündü yine de sorunun cevabını!

Karun'un ayak sesleri koridorda yankılandı. Bir süre sonra Haman'ın yanında bitiverdi. Ona sıkıca sarıldı ve birkaç homurtu çıkardı. Haman, oralı değildi, oturdu yeniden yerine. Hizmetçisine seslendi ve bir şeyler servis etmesi için emir verdi. Aynı zamanda Karun'a bir yere oturması için işaret yaptı.

Yemek ve içecekler gelene kadar manzarayı seyrettiler. Eskisi gibi değildi dostlukları. Sohbet etmediler, edemediler. İkisi de yemeklere gömüldü açlıktan çıkmış gibi. Ve karınları şişene kadar yemeyi bırakmadı hiçbiri. Mısır'ın en güzel meşrubatları eşlik etti yemekten sonra onlara. İçmekten geri kalmadılar. Yedikleri yemekler kadar içtiler belki de. Kilolu olmalarının nedeni buydu. Doymuyorlardı bir türlü. Bu yüzden ziyafeti sonlandırmaları zor oldu. Bir ara fırsatını bulunca sordu Karun: ''Hakkımız olanı ne zaman alacağız?''

Haman sustu. Bir nefes alıp verdi, içinden küfürler etti. Sabırsızlığa yenik düştü ve dayanamayıp ''Kraliçe öldüğünde,'' deyiverdi. Karun, gülümsedi sadece. ''Güveniyor musun yoksa Âlim'e?'' diye sordu alay eder gibi. ''Güvenmiyorum,'' diyerek yanıtladı Haman ama işbirliği yapmak zorundaydı yine de. Bunun farkındaydı ama birkaç planı vardı onunda. Sonuçta Firavun'un veziri ve aynı zamanda üst düzey bürokratı olmaktı amacı Haman'ın. Diğer bir ifadeyle ikinci adam olmak istiyordu. Firavun'un emir ve talimatlarını yerine getiren, zulüm düzeninin devamı için var gücüyle çalışan, gerçekleri tersyüz eden bir hokkabaz olacaktı.

''Konseye birisini sokmalıyız,'' dedi Haman uzun süren sessizliğin ardından. Karun ''Aklında kim var?'' diye sordu meraklı bakışlarla. Maddi çıkarı uğruna, elindeki servetini kaybetmemek için batılı hakka tercih etmiş biriydi Karun. Haksız kazancının devam edebilmesi için Firavun'un maddi destekçisi ve onu ayakta tutan bir güç sistemin mal ve para gücünü temsil ediyordu. Haman'dan aşağı kalır yoktu.

Eski püskü giysiler içinde biri geldi yanlarına. Hazreti Musa'ya yakındı yaşı. Peygamber'e en yakın kişilerden biriydi sarayda. Hazreti Musa'nın yanındaydı her zaman. Ne yaparsa öğrenebilirdi kolaylıkla. Tercihini Firavun'un iktidarından yana kullanarak Hazreti Musa'ya cephe alacak kadar da taraf değiştirebilirdi şüphesiz.

Mısır Hükümdarı'nın dinsel anlamda dayanağı, sözde din adamı ya da sistemin inançsal boyutunu yani halkın inançları üzerinde tahakküm sağlayan, onları yönlendiren, insanların dini inançlarını istediği gibi körelten veya başka alanlara kaydıran kişiydi aynı zamanda. Kurduğu mekanizmayı mükemmel işletirdi ve onu çok iyi korurdu. En önemlisi de yılan gibi sessizce dolanırdı sarayın koridorlarında. Duvarlara sinerdi is gibi. Kimse şüphelenmezdi ondan. Kimse bilmezdi onu. Kimse tanımazdı.

''Cevap karşında duruyor,'' dedi Haman, en yakın dostuna bakarak. Karun ayağa kalktı. Karşısında duran adama doğru yürüdü. Onu süzdü baştan aşağıya. Kaşlarını havaya kaldırdı. Haman zevk aldı, dostunun meraklı bakışlarından. ''Bel'am ile tanış,'' dedi kahkaha atarak.

Gül Yangını | Musa'nın DirenişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin