Hazreti Musa

31 2 0
                                    

Yaşlı adamla yaptığı anlaşma hâlihazırda bitti ama yıllarca Medyen'de yaşamak zorunda kalmıştı. Yıllar onu eskitti ama ruhunu asla... İsteğini, arzusunu ve şevkini kaybetmemişti hiçbir zaman. Daha da alevlendi yapmak istediklerini gerçekleştirme umudu. Ve buradan ayrılmaydı. Peygamber ve ailesi Medyen''en kopmaya çoktan karar vermişler ve hazırlıklarını tamamlamışlardı. Ailesiyle birlikte yola koyuldu bu sayede. Hızla gerçekleşti her şey. Karanlık ve soğuk bir gecede yolu şaşırdı ve dağ geçidinin yolunu bir türlü bulamadı. Çakmak taşıyla bir şeyler tutuşturmaya çalıştı, başaramadı. Soğuk iyice şiddetlendi.

Karısı hamileydi ve kötü yanı doğum zamanı iyice yaklaşmıştı. Peygamber ve ailesinin yardıma ihtiyacı vardı ama yardım edebilecek kimse yoktu orada. Hızlı tahayyül etmesi lazımdı, küçük bir ümit aradı uzaklarda. Bulma umudunu yitirmişken, çok da uzak olmayan Tur Dağı'na odaklandı çünkü bir umut gibi yanan küçük ve ürkek bir ateş parlamıştı o tarafta. Hazreti Musa bu ateşi gidip getirebileceğini, ondan ısınabileceklerini ya da orada bulunan kişilerden bir haber alabileceğini düşündü ve ailesine ''Siz burada bekleyin, bir ateş gördüm,'' diyerek ailesinin yanından ayrıldı.

Tur Dağı'ndaki ateşin yanına vardığında, çok büyük bir gerçekle yüz yüze geldi Peygamber. Şimdiye kadar tatmadığı bir doğru... Şu ana kadar birçok şeyden saklandığı ve nedensizce kaçtığı... Bir çalı kıpırdayınca oraya döndü bir manevrayla. Allah, Peygamber'e sesleniyordu net ve güçlü bir tınıyla.

''Ey Musa! Âlemlerin Rabbi olan Allah benim!''

Nitekim birkaç adım daha atınca kendisine bir yumruk gibi inen bir güç durdurdu onu.

''Ey Musa! Gerçekten ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar çünkü sen kutsal vadi olan Tuva'dasın.''

Daha da şiddetlendi sancısı.

''Ben seni seçmiş bulunuyorum, bundan böyle vahyolunanı dinle.''

Ve doğru an geldi.

''Gerçekten ben Allah'ım, benden başka ilah yoktur! Şu halde bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.''

Peygamber'in aldığı ilk gerçek vahiy oluyordu bu. Artık o, Allah'ın tasdikli bir elçisiydi. Allah, onu elçi olarak seçtiğini ilan etmişti bütün yeryüzüne. İnsanın dünyada ulaşabileceği en şerefli makamla şereflendirilmesi, Allah'ın ona bir ağaçtan seslenmesiyle tescillendi böylece. Allah, Hazreti Musa'ya kendisini tanıtıp onun Rabbi olduğunu söyledikten sonra ona asasını sordu.

''Sağ elindeki nedir ey Musa?''

Peygamber, her geçen saniye dirliği artan sıcak bir dalga hissetti vücudunun etrafında. Sıcak dayanılmaz hale geldi ve bir an olsun afalladı. Elinde bir asa olduğunu anladığında çoktan gücü yitip gitmişti. Böyle bir asa yapılabileceğinden bile haberi yoktu o zamana kadar. Hiçbir şeye benzemiyordu özel bir ağaçtan yapılma, sağlam mı sağlam asa. Baş kısmı yarım bir halka gibi yuvarlak, koyu ama güneşe çıkınca rengi açılan, ne ince ne uzun bir asa...

Peygamber'in önce kişiliği kabuk değiştirdi. Sonrasında fiziksel hali... Ve kekeme olmasına rağmen dili çözülmüş gibi dedi ki:

''O, benim asamdır!''

Kuşkusuz Hazreti Musa'nın elindekinin asa olduğunu Allah bilmekteydi fakat Peygamber'i eğitmek ve ona kendi gücünü göstermek için asasını yere atmasını istemişti.

''Asanı bırak!''

Attıktan hemen sonra asasının bir yılan gibi hareket ettiğini görünce arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı Peygamber. Oradan uzaklaşamadan Allah onu durdurdu.

''Ey Musa, korkma! Şüphesiz benim! Benim yanımda gönderilen elçiler korkmaz.''

Ve Allah devam etti:

''Onu al ve korkma! Biz onu ilk durumuna çevireceğiz.''

Allah, böylece Hazreti Musa'ya ikinci bir mucize daha vermiş oluyordu ve keza Allah'ın tınısı Peygamber'in kalbinde tekrar yankılandı:

''Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın.''

Ardından yaşanacaklar, gökyüzünde görülen bir yıldız gibiydi. Parlıyordu, gerçekti ve doğruydu aynı zamanda. En sonunda, gereken oldu. Allah, Hazreti Musa'ya kendisini toparlamasını ve mucizeleriyle birlikte Firavun'a gitmesini emretti.

''Ve her türlü dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar senin Rabbinden! Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin kanıttır. Gerçekten onlar fasık bir topluluktur.''

Bunun üzerine Hazreti Musa korktu. Firavun'a iyi hitap edemeyeceği için endişeliydi. Yıllar önce yapması gerekeni yaptı.

"Rabbim, onlardan birini öldürdüğümü zannediyorlar! Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum. Kardeşim Harun, dil bakımından benden daha düzgün konuşuyor, onu bana yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum."

Allah, Peygamber'in isteğini yerine getirdi ve "Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin ikinize de öyle bir güç ve yetki vereceğiz ki ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar galip olanlarsınız,'' diye seslendi. Kudreti her yeri titretti bu nedenle. Ta ki Mısır'a kadar ulaştı Allah'ın tınısı.

Mevlâ, Hazreti Musa'nın isteklerini kabul etti, ona hem tebliğde hem de kuvvet bakımından destek olması için Harun'u yardımcı olarak verdiğini bildirdi.

Peygamber'in gözünden perdeler kalkmıştı Cenâb-ı Hak ile konuşurken. Ne zaman ne de mekân önemliydi. Net olarak Arş-ı A'lâ'yı seyrediyordu. Levh-i Mahfuz'u yazan kalemin gıcırtılarını duymaktaydı.

Ve birden boşluğa düştü, sonrasında kendisini Medyen diyarındaki Zübeyr Dağı'nın yamacında buldu. Kalkmaya çalıştı ama yanında Cebrail çoktan belirmişti. Dağın dışına herhangi bir şey taşmıyordu ki her şey gizli kalsın... Zira Hazreti Musa, çok üstün bir makam ve mertebeye yükselmişti.

Nihayet Peygamber, bu konuşmadan o kadar lezzet aldı ki şevki iyice arttı. Ayrılmak istemiyordu oradan, bırakmak istemiyordu hayatın gerçek anlamını. Cenâb-ı Hakk'ı görmek istedi bu nedenle. Bu arzusunda ısrar etti her şeye rağmen. Bunun üzerine Allah ise ''Sen beni göremezsin,'' diye buyurdu.

Hazreti Musa yine de talebinde ısrar edince Cenâb-ı Hak ''Şu dağa bak! O dağ yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin,'' diye buyurdu ve ardından Allah dağa yetmiş perde arkasından dirhem kadar nur gösterdi.

Nur, dağa önce yavaşça sindi ve sonrasında aniden tecelli etti. Dağın infilâk etmesi ve etrafa taşların saçılması kudret ve ihtişamın bir göstergesiydi. Hazreti Musa, dayanamadı. Çaresizdi hiç olmadığı kadar... Korkudan olduğu yere yığıldı.

Gül Yangını | Musa'nın DirenişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin