Mısır Hükümdarı'nın huzuruna çıktığında yalnız olmadığını fark etti. Thermuthis ve Ameni de oradaydı. Birçok asker savaşa hazırlanır gibi ayık bekliyordu, hepsi duvarların kenarlarına sinmiş ama sessizdi. Odanın kötü görüntüsü ile bunaltıcı havası, her insanın aklını yitirmesine sebep olacak kadar etkiliydi. Tıpkı Firavun'un düşünce dünyası gibi... Gözlerinin altı mor, ter damlaları alnından şakaklarına akıyor... Gözleri ateş gibi kıpkırmızı kanlanmış, çıldırmaya yakın Mısır Kralı...
Hiçbir şeye aldırış etmedi ama Seyis. Mısır Kralı'nın önünde secdeye kapandı. Firavun, ''Söylediklerimi yaptın mı?'' diye sordu salyalar saçarak. Seyis başını onaylarcasına salladı ve cesaretini topladıktan sonra efendisine yaklaştı, kulağına eğilerek ''Kraliçeyi annesiyle görüştürmek belki...'' diye fısıldadı ama devamını getirmedi cümlesinin.
Firavun'un suratına mağrur bir gülümseme yerleşti. Seyis'in bu olayı nereden öğrendiğini sorgulamak yerine onun fikrini değerlendirmeyi düşündü. Asiye'nin kalbini yumuşatmak için annesini kullanmak işe yarayabilirdi. Onun için Seyis'e ''Ne gerekiyorsa onu yap,'' dedi. Seyis aldığı cevaptan memnundu lakin söyleyecekleri daha bitmemişti. Mısır Kralı'nın kızına üç saniye baktıktan sonra tıslar gibi dilini dışarı çıkardı ve ''İsterseniz kızınızı daha güvenli bir yere alabiliriz,'' diye fısıldadı.
Firavun'un bu olayı hiç düşünmediğini biliyordu Seyis ve eğer Mısır Hükümdarı'na bir şey olursa Thermuthis çok önemli bir konuma yükseliyordu. Mısır Kralı da farkındaydı bunun. Firavun başıyla onayladı, kızını buradan uzaklaştırmak herkes için daha iyi olacaktı. ''Hazırlıkları yap,'' dedi ama sanki bir şartı vardı Mısır Kralı'nın... ''Yanında birisini gönderelim mi?'' diye sordu Seyis, efendisinin aklını okumuş gibi... ''Kim?'' diye sordu Firavun, cevabını bildiği halde. ''Bir bilge göndermeliyiz, aynı zamanda güvenebileceğiniz birini...'' cümlesini tamamlayamamıştı ki salonun kapısı açıldı.
İçeriye önce Âlim, ardından da konsey üyeleri girdi. Hepsi sırayla secdeye kapandı kralın önünde. Sonra herkes yerine yerleşti bir rüzgâr soğukluğu kadar sessiz... Muharebe daha yakındı ve bir güneş gibi hepsini eritebilecek güçteydi. O kuvvete direnebilecek tek adam olan hükümdar elini çırptı, yerinden kalktı ve Seyis'i elinin tersiyle geriye ittirdi. Bu bir emirdi aslında. Kuluna verdiği görevi yapmasını istiyordu Mısır Kralı.
Seyis, Firavun'un odasından ayrıldı bu yüzden. Önce kraliçeyi bir odaya hapsetti ve kapısına iki asker koydu tedbir amaçlı. Sonra Vezir'i de pis, kokuşmuş ve çoğu insanın unutulup gittiği Mısır zindanlarına kapattı. Maşita'yı da işkence odası hâlihazırda bekliyordu. Ta ki Firavun'un ilahlığını kabul edene kadar onun başında bekleyecek ve ona dayanılmayacak eziyetler de bulunacaktı. Böylece geriye tek bir kişi kalıyordu. Asiye...
Onu bu saraya getiren, ona sahip çıkan ve onu her fırsatta koruyan kraliçeydi. Karar vermek bir uçurumdan atlamaya benziyordu onun için. Her iki şekilde de ölecekti zaten. Hangi tarafı seçerse seçsin kaybedecekti ve en sonunda kendisini tanıyamayacaktı. Ama ne yapacağını biliyordu, kraliçenin huzuruna çıkmalıydı. Ona bir özür borçluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Musa'nın Direnişi
Ficción histórica*Gül Yangını'nın dördüncü kitabına dahil edilecektir. ''Yaşlanmış ama bir o kadar da kuvvetli adam halkına doğru baktı. Binlerce kişi ona sadece 'Yapamazsın!' diyordu. Sonra bakışlarını diğer tarafa çevirdi. Korkutucu bir deniz gördü. O da aynı şeyl...