Odası epeyce genişti ve sarayın denizi gören tarafında yer alıyordu. Şatafatlı süslemeler sütunlardan sarkıyordu ve Mısır'ın en kaliteli ipekleri de yatağının üzerinde duruyordu. Duvarları kalın taş yontularak inşa edilmişti ve burayı yapmak için zamanında binlerce köle çalıştırılmıştı. Odası her zaman güneş görüyordu ve Firavun'un odasına sadece elli metre kadar uzaklıktaydı. Vezir'in odası tamamen makamına yakışmaktaydı.
Vezir ''Maşita,'' diye seslendi kendi odasına girer girmez. Ses gelmeyince etrafına bakındı ve eşinin burada olmadığını anladı. Kapıyı kapattı ve sürgüledi hemencecik. Birkaç adım attı. Rahat oturabilmek için üzerindeki zırhı çıkardı ve camın oraya konulmuş, en sevdiği sandalyesine oturdu. Bugün sadece denizi seyretmek niyetindeydi ve konseydeki taht oyunlardan bir an olsun uzak kalmak istiyordu. Tabi ki de bunun mümkün olamayacağının farkındaydı ama yine de ''Neden olmasın?'' diyerek kendi kendine sordu.
Mısır'ın bütün mali işlerinden o sorumluydu. Vezir olduğunda babası onu ''Evlat, güzel bir makama eriştin ama onu elde tutmak erişmekten daha zor olacak!'' diyerek uyarmıştı.
Bir süre sonra babasından hiç haber alamadığını hatırladı. Belki de şu anda yaşıyordu. Bilemiyordu. Sandalyesine oturduğu zamanlarda sadece babasını düşünürdü. Yüzünü hatırlamaya çalışırdı çaresizce. Bir müddet sonra bu alışkanlık haline geldi onda. Huyundan vazgeçmeyi düşündü ama yapamadı. Hayattaki en büyük dayanağı babasıydı bir zamanlar ve hiç olmazsa onu hayallerinde yaşatmak istiyordu.
Annesi küçük yaşta öldüğü için babası ona annelik de yapmak zorunda kalmıştı ve bir süre sonra... Babasından bir daha haber alamamıştı. Bunun üzerine koca bir karamsarlığa düştü Vezir. Kendisini tıpkı ülkesini kaybeden bir hükümdar gibi hissetti. Parça parça toprakları gidiyordu ve boyun eğmekten başka çaresi kalmıyordu. Artık hayatın onun için hiçbir anlamı yoktu. Hatta bir ara her şeyi bırakıp bir gemiyle uzak diyarlara gitmeyi düşündü ama bunu hiçbir zaman yapamadı.
İmparatorluğu yok olup giderken o ülkesini terk-i diyar mı edecekti? İlk fırsatta kaçmaya çalışan aciz bir kral olarak mı olacaktı? Mısır'ın o muhteşem topraklarını yalnızlığa mı mahkûm edecekti? Tabi ki bırakıp gidemedi. Ama Mısır'a duyduğu sevgiden dolayı değil... Mısır'ın tam ortasında, kızgın çöllerin pençesinde yeşeren bir umut yüzünden... Onu yaşama bağlayan biri yüzünden... Maşita...
Yerinde daha rahat oturabilmek için ayağa kalktı ve düşüncelerini bir kenara bıraktı. Yatağının üzerinden aldığı bir minderi sandalyenin oturak kısmına yerleştirdi. Deniz manzarasının keyfini çıkarabilmek için sandalyesine tekrar oturdu. Uykuya yenilmemek için çabalarken göz kapakları kendiliğinden kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Musa'nın Direnişi
Fiction Historique*Gül Yangını'nın dördüncü kitabına dahil edilecektir. ''Yaşlanmış ama bir o kadar da kuvvetli adam halkına doğru baktı. Binlerce kişi ona sadece 'Yapamazsın!' diyordu. Sonra bakışlarını diğer tarafa çevirdi. Korkutucu bir deniz gördü. O da aynı şeyl...