Yocheveddir

38 5 0
                                    

Bahar başlayalı çok olmadı ve nice tanıdıkları hastalandı. Bazılarının ateşi çıkmış, bazılarının ağrıları azmıştı. Baharın hastalıkları kendini göstermişti. Mart ayının güzelliği ve şehveti yatan bütün herkesi uyandırdı. Toprağın yeniden gençliğe kavuştuğu bu mevsimde... Hava, kuş cıvıltıları ile beraber... İnsan iniltileri ve bağırışlarıyla dolu...

Bir tarafta küçük çocuklar oynaşıyor, kuşlar uçuyor diğer tarafta ise yaşlı hastalar, esirler ile beraber çürümeye terk ediliyordu. Bahar, bir muhasip gibi hayata yeni kavuşturduğu mahkûmların sayısını, yaşayanların toplamından eksiltmekteydi. İsrailoğulları eskisinden de kötüydü ve onlar için mevsimlerin günlerden hiçbir farkı yoktu.

Sürekli birbirini takip etmekle yetiniyordu her gün. Yocheveddir için eziyet ve ölüm oluyordu her geçen yıl. Hele ki bu İsrailoğulları için apayrı bir zulüm anlamına geliyordu çünkü her sene erkek çocuk doğuran anaların ellerinden evlatları alınıyor ve vahşice gözlerinin önünde katlediliyordu. Analar askerler gittikten sonra evlatlarının cesetleri yanında günlerce ağlıyor, bazıları üzüntüden ölüyor, bazıları ise bu katliama bir süre sonra ayak uydurmak zorunda kalıyordu.

Şu ana kadar Yocheveddir böyle bir olay yaşamamış, hiçbir oğlu gözünün önünde acımasızca öldürülmemişti ama şimdi bir çocuğu olacak ve eğer bu erkek olursa vahşice katledilecekti. Harun için böyle bir endişesi hiç olmamıştı çünkü o, erkek çocukların öldürülmediği yılda dünyaya gelmişti. Ya şimdi, ne yapacaktı?

Sanırım bunları düşünecek hiç zamanı yoktu. Hasır kilimin üzerinde doğum sancıları içinde kıvranırken bir tarafında kızı diğer tarafında ise kocası duruyor ve onun acısını dindirmek için uğraşıyorlardı. İmran, eşinin sağ elini tutmuş ve ''Dayan!'' diye telkinde bulunuyordu. Anlaşılan bu işe yaramıyordu çünkü küçük çadırlarından dışarıya kadar çığlıklar yükseliyordu. Yocheveddir çığlıkları arasından zorlukla mırıldanıyordu:

''Lütfen erkek çocuğum olmasın, lütfen, lütfen.''

İmran karısının mırıldanmasını kesti:

''Sakın öyle söyleme!''

İmran, onun babası Yahser, onun da babası Kahes'ti. Soyları Yakup'a dayanıyordu ve yıllar boyunca Hazreti İbrahim'in dinine inanmış, ondan ayrılmamışlardı. O da karısı gibi iman doluydu ve Allah'a secde etmekten bir an geri kalmamıştı. Nitekim İmran'ın kızı Miryam da öyleydi. Kendi kızı, karısından daha dirayetli ve kararlı biri olarak yetişmiş ve zamanı geldiğinde Mısır'ın askerlerine bile kafa tutabilecek duruma gelmişti. Miryam'ın yüzündeki morluk ve şişmeler Mısır askerlerinin en son geldiği zamana aitti.

Miryam, annesi için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. ''Ikın,'' dedi. Bu sefer işe yaramıştı. Bebeğin ağlama sesi duyuldu. Miryam, başıyla işaret ederek bıçağı gösterdi. İmran hemen bıçağı kaptığı gibi kızına uzattı. Miryam tek hareketle bebeğin bağını annesinden kopardı ve takiben bebeği yamalı bir bezle sardı. Annesinin yanına usulca yatırdı. Miryam, babasına isterse dışarı çıkabileceğini söyledi. İmran ilk başta karısının yanından ayrılmak istemedi ama nedense sonra çadırdan çıktı ve hava almak üzere şehrin sokaklarına daldı.

Gül Yangını | Musa'nın DirenişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin