Güz yaprakları sararmıştı. Uçsuz bucaksız ormanın üstünden turuncu, sarı, altın ışıltısında ışıklar geçiyor, ormana ılık güz güneşi düşüyordu. Pembe ve mor orman laleleri; otları kurumuş ve çatlamış toprağı yarmışlar, bir kayayı çatlatırcasına dışarıya çıkmışlardı.
Manolya, kayısı ve söğüt ağaçlı büyük bir bahçe içinde bulunan geniş salonlu, onlarca odası olan, taş döşemeli, özel, gömme işlemeli, Mısır bayraklarıyla sarılı, açık alanlı büyük saray buranın ortasında yer alıyordu. Etrafı köy ve ormanla çevriliydi, Mısır'ın diğer yerlerine inat...
Âlim'den gelen mektubu okuduktan sonra buruşturdu elindekini, fırlatıp attı bir köşeye Haman. Karun'a ''Ne düşünüyorsun?'' diye sordu. ''Musa yakalanacak,'' dedi rahat bir tavırla. ''Ayrıca biz de hakkımız olanı alacağız,'' diye ekledi ağzının salyaları akarak. ''Senin gibi düşünmüyorum'' dedi Haman, bir itirafta bulunarak. Karun cevap vermek niyetindeydi ama hizmetçilerden biri huzurlarına çıktı. Böldü konuşmayı. Onları görmek isteyen biri olduğunu söyledi.
Haman, hizmetçisine bekleyen kişiyi içeri almasını emretti ve kulunun dışarıya çıkması için işaret yaptı. Birkaç saniye sonra İsrailoğulları soyuna mensup olduğu belli olan ufak tefek bir adam girdi içeriye. Haman ile Karun'un huzuruna çıktı ve önlerinde secdeye kapandı yeri öper gibi.
Adam biraz da endişeli ve korkak... Titriyor ki dişlerine kadar ses çıkarıyor... Başından geçen her şeyi anlatmak onun için zor olan kısımdı ama karşılığında da alacağı bir miktar altın buna değerdi. Haman, kesenin ağzını açtı ve adamın işini kolaylaştırdı. Devam etmesini istedi nazikçe ve hiçbir noktayı atlamamasını tembihledi.
Her şey döküldü ortaya adamın konuşmasından sonra. Haman birkaç adım attı zafer tatmış bir asker yürüyüşüyle. Masanın üzerinden bir kese kaptı, adama fırlattı keseyi. Havada yakaladı adam onu. Haman ile Karun'a şükranlarını dile getirdi yeniden secdeye kapanan adam, yalvardı ve yakardı.
Haman, Karun ile yalnız kalmak istiyordu bir şeyler planlayabilmek için. Adama huzurunda ayrılabileceğini söyledi. Korumaları da gönderdi sonra. Haman, Karun'a döndü ve ''Hemen bütün askerleri Musa'yı yakalaması için gönder,'' dedi iğneleyici bir tavırla. Haklı olduğunu belli ediyordu bakışlarından. Karun, rahat minderinden kalktı ve miskin adımlarla Haman'ın yanına vardı. Bakışları delip geçiyordu arkadaşını. ''Ya hakkımız olan,'' diyerek tükürük saçtı etrafa. Haman sildi suratını. ''Sabrın sana engel olmasın,'' diye uyardı dostunu. ''Daha sözümü bitirmedim,'' diye kahkahayı patlattı. ''Başkan ile görüştükten sonra saraya gidiyoruz ve hakkımız olanı alıyoruz,'' dedi ağzından ateşler saçarak. Bir alev dağıldı her yana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Musa'nın Direnişi
Ficción histórica*Gül Yangını'nın dördüncü kitabına dahil edilecektir. ''Yaşlanmış ama bir o kadar da kuvvetli adam halkına doğru baktı. Binlerce kişi ona sadece 'Yapamazsın!' diyordu. Sonra bakışlarını diğer tarafa çevirdi. Korkutucu bir deniz gördü. O da aynı şeyl...