Maşita

33 6 0
                                    

Cehennem ateşiyle kavrulan Mısır, bir yandan da güzellikleriyle göz kamaştırıyordu. Güzel bir yaz ayı sabahı... Hava serin. Nil Nehri'ne kırmızı güneşin ışıltıları yayılmıştı. Sert ama bir o kadar da narin ve ölü dalgalar... Savaş gemileri ağır ağır sallanıyor, balıklar yüzüyor, insanlar susuyor...

Elli metre suyun altındaki derin sessizliğe bütün renklerin ahengi yansıyabilir miydi? Suyun dibindeki kum ve taşların arasına sızıyordu tüm ahenk. Maşita döner mi saraydan? Gösterişli kıyafetleriyle ağır ağır, muhteşem bir Mısır kralı gibi zengin, asil ve zalim biri gibi dolaşabilir mi? Altuni, zümrüdü, incisi, mercanı, sedefi maviliğin içinde yanıp yanıp sönen evini özlemişti, acele mi ediyordu?

Sadece Mısır prensesine ait bir saray... En güzel tarafı bir yürüyüş yolu olmasıydı ve yolun da etrafı görülmeyecek şekilde uzun ağaçlarla kaplıydı. Bu yolun sonunda önünde gösterişli bir çeşme ve onun karşısında da prenses için özellikle düzenlenmiş küçük bir konut yer alıyordu. Sadece prenses için tahsis edilmiş sarayın içi altın ve çeşitli mücevherler ile bezenmişti. Mısır ve Hitit arasındaki barışın simgesi... Hitit kralının kızı savaştan sonra Mısır'a geldi. Küçük sarayın inşaatına onun için başlandı.

Kıza karşılık kraliçe Nefertari'nin annesi Hitit diyarına gönderilmiş ve bu sayede barışın uzun sürmesi istenmişti. Görünüşe göre işe yaramıştı çünkü iki devlet arasındaki barış halen devam ediyordu. Bu yüzden Firavun, kıza gözü gibi bakıyordu.

Prenses Thermuthis Mısır'a geleli fazla olmamıştı ve kendisini herkese sevdirmeyi başarmıştı. Asiye ile Firavun'un zaten hiç çocukları olmadığı düşünülürse bu olağan bir durumdu. Hititler barış anlaşmasını tescillemek için soylu takası önerdiğinde Âlim, ''Efendim, artık evimize dönelim ve prensesi de yanımızda götürelim,'' dedi. Firavun ne kadar çocuklardan hoşlanmasa da Âlim'in haklı olduğuna karar vererek Mısır'a geri döndü ve savaşı sonlandırdı.

Thermuthis; geçmişini unuttu ve Mısır'ı kendisine yurt edindi. Firavun da Maşita'yı görevlendirerek prensese dadılık yapmasını buyurdu. Gel zaman git zaman o savaştan geriye kalan tek hatıra... Büyük meydan muharebesinde ölenler unutulmuş, savaş zararları zaman içinde karşılanmıştı.

Thermuthis, Maşita'nın elini tuttu. İkisi birlikte küçük konuta doğru yürümeye başladı. Lüzumundan fazla yol kat ettikten sonra çeşmenin ve sarayın göründüğü açıklığa çıktılar. Thermuthis, susadığı için alelacele çeşmeye su içmeye koştu. Maşita da onu takip ederek taştan inşa edilme çeşmenin kenarına oturdu ve prensesi su içerken seyretmeye doyamadı.

Su içmeyi bitirince ''Hadi sarayımı gezelim,'' dedi kız. Maşita, prensesin elini tuttu ve kim bilir kaç kere gezdiği saraya yeniden girdi. Thermuthis saraya girer girmez, Maşita'nın elini bırakarak koşmaya başladı. Bir köşeden döndü ve gözden kayboldu. Maşita da her zamanki gibi sarayın tam ortasında yer alan havuza doğru yol aldı.

Havuzun başına geldiğinde ışık huzmesinin suyun üzerinde yaptığı renkli ışımaları görebiliyordu. Sarayın sadece bu bölmesinin üstü açık bırakılmış ve havuzun üzerine güneş ışınlarının tamamen düşmesi sağlanmıştı. Havuzun içindeki çeşit çeşit balıklar buraya ayrı bir kusursuzluk katıyor ve havuzun etrafındaki sütunları saran sarmaşıklar da mekânı canlandırıyordu. Her sütunun etrafına rengârenk çiçekler dizilmişti ve bu saray bir prensese yakışır şekilde düzenlenmişti. O yüzden adı Prenses Sarayı olarak bilinirdi.

Maşita, havuzun etrafında oturmak için koyulmuş iki minderden birine oturdu. Bu kadar büyük bir sarayda iki kişinin oturabileceği kadar minder koyulmasının sebebi buraya sadece Maşita ve prensesin girebilme izninin olmasından kaynaklanıyordu. Saraydan veya dışarıdan herhangi biri buraya adımını dahi atamazdı. Bu yüzden şu anda sarayın içinde kuş cıvıltıları haricinde sadece prensesin ince sesi yankılanıyordu.

Maşita tam herkesten uzaklaştığını ve rahata erdiğini düşünürken prenses koşarak yanına geldi, yamacına oturdu. Maşita gülerek ''Ne oldu?'' diye sordu. Thermuthis, koştuğu için nefes nefese kalmıştı. Soluklanmak için azıcık bekledi ve bir an olsun yorgunluğunu üzerinden attıktan sonra dadısına ''Canım sıkıldı. Hadi babamın yanına dönelim! Hem işleri bitmiştir, değil mi?'' diye merakla sordu. ''Keşke bitse,'' diye düşündü Maşita. Firavun'un işi hiçbir zaman bitmezdi. Son zamanlarda devlet işleriyle o kadar alakadar olmuştu ki kızına hiç vakit ayıramamıştı. Bu da prensesin dadısıyla çok vakit geçirmesi anlamına geliyordu. Son hafta Maşita için nispeten yorucuydu ama bir saniye bile dinlenmeye hakkı yoktu. 

Gül Yangını | Musa'nın DirenişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin