Alim

26 5 0
                                    

Bir kelebek... Rengârenk kanatları... Dikkatli bakınca bir doğa harikası... Bir kelebek, yürek kıpırdatan farklı renk tonları... Geldi, omzuna kondu buğulu gününde. Uzun uzun izledi kelebeği, kelebek sırları keşfetmesi için fırsat verir gibiydi. Şaşkınlıkla izledi kelebeğin mucizevî renkleri ve desenlerini. Birden hareketlendi kelebek. Buğulu gününe inat çok net olan renkler birbirine giriverdi. Bir kelebek penceresine kondu, buğulu günü renklendi. Aynı kelebek kanat çırptı, net renkler birbirine bezendi. Hafif hafif dalgalanırken narin kanatları, birden bir rüzgâr esiverdi. Kapıldı bir an kelebek rüzgâra, o ise içinden ''Hayır, böyle gitmemeli!'' dedi ama gitti. Bir kelebek omzuna kondu ve aynı kelebek kanat çırptı. İşte bu onun için hayatın özetiydi.

Zaman onun için durmadı. Gözlerini etrafta gezdirdi ve yıkık dökük bir yerde olduğunu tescilledi. Buraya gelmek istememişti lakin gelmek zorundaydı Fısıltıların Efendisi. Kraliçeyi koruması gerekiyordu. Amaçlarını gerçekleştirmek istiyorsa bunu yapmalıydı.

Saraydan çıkalı fazla olmamıştı. Gizlice oradan ayrılmış ve Seyis ile buluşmak için birçok yolu teperek küçük bir şehre gelmişti. Yaptığı planlar, öğrendikleri ile örtüşüyor ve ona avantaj sağlıyordu. Ayrıca Ameni'nin gönlünü kazanmış ve Obelisk ile Kıptileri ortadan kaldırabilmek için Asiye'yi kullanmayı akıl etmişti. Kraliçeyi sağ salim evine ulaştıracaktı. Yine de sessiz ve vakurdu. Gözleriyle anlatırdı her şeyi. Zamanı geldiğinde günlendirmek için saklayıp yürek demleriyle beslediği bakışlarındaki gizem, sahibine ulaşıncaya dek kirpiklerini ıslak tutmaya söz vermişti ilk yediği vurgundan beri. Onun için tedbirliydi her şey için. Etrafa sakladığı elliden fazla koruması onun yaşamını güvene alıyordu.

Bir süre bekledi ve gözleriyle süzdü uzaktan gelen adamı. Seyis; savruk, yılgın ve direnç dolu biriydi. Bakan bir gözüne inat diğer gözünden akan sevgi kıvılcımları çakardı. Dirençli gözünün aksine, çakmak gibi çakan diğer gözündeki ışıltıyı fark etmemek imkânsızdı.

Bir gözüyle sivri uçlu sözcüklerini kullanırken diğer gözü teslim olmaya hazır bir kurbanın ferasetini ve cesaretiyle dopdoluydu. Bakanın yüzüne yansıtırdı içinde kopan fırtınaları ama bu Âlim'in karşısında işe yaramazdı.

Seyis, masumca eğildi Âlim'in önünde. Efendisinin ona ne görev vereceğini merak etmeye başladı. Fısıltıların Efendisi, küflü duvarların rutubet kokusunu içine çekti. Biraz kabarmıştı kokudan yanakları, dudaklarını yakıyordu az buçuk da hani tuz. ''Az kaldı,'' dedi ve içine döndü. Fırtınalar kopuyor, sel seli götürüyordu. Sığınmak için bir parça buldu, üstüne çıktı, dizlerini kırıp kendine çekti, toparlacık oldu vücudu ve kafasını gömdü dizlerine. Güce ulaşmasına ve Mısır tahtına oturmasına az kalmıştı. ''Çırağım,'' dedi ve ekledi: ''Ne olursa olsun kraliçeyi koru!''

Gül Yangını | Musa'nın DirenişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin