Düşünceliydi. Öksürdü ve bir kaşını havaya kaldırarak ''Karşılığında ne istiyorsun?'' diye sordu Âlim'e. Oda küçük olduğu için aşırı sıcak oluyordu ama Ameni burasının sır dolu bir hazine olduğunun farkındaydı. Âlim, yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve en sonunda kahkahayı patlattı. Elindekini hemen vermek gibi bir niyeti yoktu ve lafı dolandırmak için ''Bana neden 'Âlim' diyorlar? Biliyor musun?'' diye sordu. Ameni cevap verme gayretine girmedi ama istediğini de almak zorundaydı. Yeniden ''Ne istiyorsun?'' diye sordu.
Âlim'in suratı birden düştü. Acelesi yokmuş gibi Obelisk ile Başkan'ın neler çevirdiğini anlattı genç dostuna. Komutan'ın o mertebeye nasıl yükseldiği ve Başkan'ın neden Firavun ile görüştüğü buna dâhildi.
Nasıl bitirecekti saraydaki taht kavgasını Firavun'un sağ kolu?
Ameni, insan ayrımcılığından hiçbir zaman haz etmemişti çünkü yıllar boyunca ırkçılığa karşı büyük bir savaş açmıştı. Bir yandan da Firavun'a koşulsuz bağlı olduğu için ne yapacağını düşünmeye çalışıyor ve bir çıkış yolu bulmaya çabalıyordu. Aslında bu ayrımın yüzyıllar öncesine dayandığını biliyordu.
Her şey Hazreti Yakup'un, oğullarıyla birlikte dayısının bulunduğu bölgeden Filistin topraklarına göç edip orada yaşamasıyla başlamıştı. Hazreti Yusuf'un kuyuya atılmasından Mısır padişahı olduğu zamana kadar Yakupoğulları, Filistin topraklarında, oranın yerlileriyle dostça geçinmişlerdi. Hazreti Yusuf, Mısır padişahı olunca Hazreti Yakup ve oğulları böylece Filistin'den Mısır topraklarına göç etti.
O zamanlar zengin, kalabalık ve yerleşim için mükemmel bir yer olan Mısır stratejik olarak da büyük bir öneme sahipti. Mısır'a hâkim olan dünyaya hâkim sayılırdı. İsrailoğulları kendilerine yerleşim yeri olarak Mısır'ı seçip uzun zaman burada kalarak evlenip çoğalmış ve büyük bir kabile haline gelmişlerdi.
Bu bölgede huzur ve emniyet içinde yaşıyorlardı. Yüzyıllarca bu bölgede kendi inançlarını yaymışlardı. Hazreti Yakup ve Hazreti Yusuf'un vefatından sonra Mısır'ın yerlileriyle inanç konusunda ihtilafa düşmüşler, Mısır'ın yerlileri dinlerinden dönmüş ve putperestliği kendilerine inanç olarak seçmişlerdi.
Doğal olarak Firavun'un Mısır padişahı olmasına kadar geçen zamanda devamlı aralarında sürtüşmeler ve kavgalar oluyordu. Mısır'ın yerlileri; dedeleri Hazreti Yakup, Hazreti İbrahim ve Hazreti İshak'ın dinine uyan İsrailoğulları'nın bir gün Mısır'a hâkim olacakları tedirginliğini yaşıyorlardı. Bundan dolayı inanç savaşı ve mezhep kavgaları başladı.
Firavun, Mısır padişahı olunca Ameni de Firavun'un sağ kolu oldu ancak eski ayrımı yine de eritemedi. Zaman içinde Firavun kendi kendini yedi ve her konseyde Obelisk'e İsrailoğulları'nın durumunu sorar oldu. O da İsrailoğulları'nın zengin ve varlıklı bir topluluk haline geldiğini, baştaki padişahlara boyun eğmeyen ve dedelerinin dinlerine bağlı bir topluluk olduğunu söylüyordu. Eğer bunların önü alınmazsa Mısır'ın yerlilerine de hâkim olacaklarını belirtiyordu.
Böylece Firavun İsrailoğulları'ndan korkmaya başladı ve sert tedbirler aldı. Önce Mısır halkını; Mısır'ın Yerlileri ve Göçmenler olmak üzere ikiye böldü. Böylece Kıptiler ve Sıbtiler-İsrailoğulları ayrılmış oldu. İsrailoğulları gelenekleri ve inançları gereği kendilerinden başkasıyla evlenmiyorlar, kendilerinden başkasına kız vermiyorlardı. Dolayısıyla İsrailoğulları gittikçe çoğalıyor, kendileriyle diğerleri arasına duvar örerek kendi nesillerinin diğer ırklarla karışmasını engelliyorlardı.
Bu da Firavun'u korkutuyordu çünkü Firavun ve Mısır'ın diğer padişahları hep Kıptilerden olmuştu. Firavun, İsrailoğulları'na baskısını arttırıyor, onları çok zor durumda bırakıyordu. Ta ki katliam başlayana kadar her şey normaldi. İşler zıvanadan çıkmıştı ve birisinin buna dur demesi gerekiyordu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Musa'nın Direnişi
Ficción histórica*Gül Yangını'nın dördüncü kitabına dahil edilecektir. ''Yaşlanmış ama bir o kadar da kuvvetli adam halkına doğru baktı. Binlerce kişi ona sadece 'Yapamazsın!' diyordu. Sonra bakışlarını diğer tarafa çevirdi. Korkutucu bir deniz gördü. O da aynı şeyl...