Nil'in Kraliçesi

23 4 0
                                    

Küçük bir atlı arabası Mısır'ın en büyük sarayının önüne gelince durdu. Dağ gibi bir adam sürmüştü bu arabayı. İpleri gevşetti elinden ve arabanın kapısını açtı. İçinden beyaz kıyafetleri eşliğinde Asiye indi. Konuşurken acı çektiği her halinden anlaşılan narin yüzlü, bakışlarıyla herkesi kendine esir edebilecek kadar derin bakışlı ve bir çöl kadar kahverengi gözlere sahip bir kadın... Gözlerine vurgun ederdi herkesi ilk bakışta. Dilindeki acıyı yüreğinde hissederdi.

Sırtındaki kalın kıyafetinin kırışan uç kısmını boynuna doğru eliyle çekip omuzlarını hafifçe vücuduna doğru iteleyerek ısınmaya çalıştı kraliçe. İçindeki üşümenin ve vücuduna giren titremeyi giysisine sarılarak gidermeye çalıştı. Üşümesinin soğukla alakası yoktu, tam tersine nicedir görmediği Mısır Hükümdarı'nın karşısına çıkmak onu endişelendirdi. Epey durdu. Titremesi durmadı, dişlerinin zıngırdaması devam etti. Hıçkırdı. Yüzünde biriktirdiği gözyaşları buz kesti. Yüreğinde bir yumuşama damarlarında sıcacık kanın dolaştığını hissetmeye başladı. Neydi damarlarında akan kanı hissettiren? Giysisine sarınıp ısınmaya çalışması mı? Yoksa kalbinde ona karşı beliren yumuşama mı?

Asiye, büyük bir karasızlık ile saraya doğru yürümeye başladı. Seyis'i de yanına alarak kendini güvene aldı. Artık onu hiç yanından ayırmayacaktı çünkü canını biricik ve kıymetli dostu Seyis'e borçluydu. Seyis eğer Bennu'yu öldüremeseydi, kraliçe şu anda burada olamayabilirdi. Bu yüzden saraya girmesine müteakiben Seyis'e altın dolu bir kese hediye edecek, onu baş koruması yapacaktı ama her şeyin bir sırası olduğunu biliyordu. Önce Obelisk denen iblisi ortadan kaldırmak gerekiyordu ve böylece eski gücüne kavuşabilirdi. Ardından Kıptileri de alaşağı etmesi gerektiğinin farkındaydı ve bu da işini zorlaştıracak başka bir engeldi ama her şeyden önce Asiye'nin sağ salim varması gerekliydi Mısır Hükümdarı'nın yanına.

Kraliçe, sarayın üst tabakasının kullanmadığı ve genelde hizmetçilerin gelip geçtiği holden hızlı bir şekilde fırladı ve Firavun'un odasının bulunduğu koridora doğru koşmaya başladı. Merdivenleri hızlı bir şekilde çıktı ve heyecanı yorgunluğunu bastırarak kendisini unutturdu. Aniden başı döndü ve gözleri karardı. Dengesini kaybederek yere düşeceği sırada Seyis büyük bir atiklikle efendisini yakalamayı başardı ve ''İyi misiniz?'' diye sordu.

Kraliçe kendisini topladıktan sonra iyiyim manasında başını salladı ve tekrardan ayağa kalktı. Demin yaşadığı soruna aldırış etmeden koşmaya devam etti ve hedefine ulaşana kadar hiç durmadı. Öyle ki Seyis, kraliçeyi takip etmek için oldukça çaba harcıyordu.

Filhakika Asiye'nin girdiği bu iş başarıyla sonuçlandı ve uzun koridorların sonunda yer alan Firavun'un odasına nihayet gelebildi. Kapıda bekleyen korumalara aldırış etmedi ve sessizce yanlarından geçerek kapıya vurdu çünkü artık dayanacak gücü kalmamıştı. Baş düşmanıyla savaşmak zorundaydı ve bu düşman Mısır Kralı'nın ta kendisiydi.

Kafasını önüne eğdi Asiye. Yavaş nefeslerle soluk alıp verdi. Gururunu bir kenara koydu ve kararlılığının vücudunu kaplamasına izin verdi. Ardından Seyis'e dönerek kapının önünde beklemesini ve içeriye kimseyi sokmamasını sıkıca tembihledi. Beklenen an geldiğinde Nil'in Kraliçesi, içeriye girmeye hazırdı. Firavun ''Gir,'' diye kükreyen bir sesle bağırınca Asiye başını kaldırdı. Gözlerini odakladı ve Firavun'a kavuşmak için askerlerin kapıyı açmalarını bekledi.

Büyük kapı önce aralandı ve sonrasında büyük bir oda çıktı karşısına Asiye'nin. Aynı hatırladığı gibiydi birkaç şey dışında. Sadece ağır bir hava çökmüştü içeriye. Kraliçe, ilk başta içeri girmek istemese de bunu yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Bir an olsun kararsız kaldığını hissetti ve bütün vücudu titredi. Halen geri dönmek için vakti olduğunu düşünerek arkasındaki kapıya doğru baktı ama artık geri dönmek için çok geçti. Zira kapandı büyük kapı.

Yüzünü ileriye çevirdi yine. Odanın biraz ilerisinde dikilen Mısır Hükümdarı'na dikti gözlerini. Ta ki Firavun ona bakana kadar yerinden kıpırdamadı. Mısır Kralı'nın ona dönmesini bekledi sessizce. Firavun dönüp ona baktı bir süre sonra. Artık hiçbir şeyin aynı olamayacağını biliyordu Asiye. Hayat eşine ve aynı zamanda en azılı düşmanına mahur şekilde baktı o da. İkisi birbirini süzdü ve kimse bir şey söylemedi. Asiye'nin yüzündeki kızgınlık ifadesi, gözlerinden yansıttığı ışığın sihirli dokunuşuyla yerini masum bir kedi mahmurluğuna çevirdi.

Hafiften gülümseyerek ''Benimle oynuyorsun,'' dercesine gözlerini kraliçenin gözlerine dikti Firavun. Kaçmak isteyip de susan asi bir kadın vardı karşısında. Hafifçe gülümseyip ellerini dirseklerinden büküp kendini teslim etmek istercesine yanına sokuldu kraliçenin. Dirseklerini tam gövdesine çivi misali dokundururken onda oluşan sevgi selinin farkına varmak istemez gibi gözlerini Asiye'nin gözlerine dokundurdu.

Hafifçe yüzünü aşağıya çevirip gözlerini aşağıya kaydırarak utangaç ve mahcup bir çocuk edasıyla ''Ama sen!'' diye belli belirsiz fısıldadı duyulmayacak bir ses tonuyla.

Sesinin yüreğinde kopardığı fırtınadan habersiz, yüzünü yana çevirip kulağına fısıldamasını istercesine yaklaştırdı bedenini Firavun. Elleri dirseklerinden ayrılıp aşağıya doğru düşerken çenesini kraliçenin ellerine teslim etti. Hafifçe çenesinden yukarı kaldırıp gözleriyle buluşturmak istedi gözlerini Mısır'ın mutlak sahibi...

Masum ve hırçın bir bakışın yerini; sevgiye muhtacım, gülüşüne muhtacım yalancıktan da olsa imasıyla dolu bakışlara bıraktı. Gözlerindeki ışıltıyı hissetmesini istedi Asiye'den. Ürkek ama mağrur bakışlarla belli etmek istercesine gözlerini gösterdi Firavun.

Firavun'un çenesi artık avuçlarının içindeydi. Çenesini, kaldırmasını ister gibi baktı Mısır hükümdarı. Kraliçenin iyice kavraması için hafifçe yükseltti kafasını. Mısır'ın Kralı, gözlerini Asiye'nin gözleriyle buluşturup deli dalgaların coşkunluğuna teslim olmaya hazırım dercesine dudaklarından hadi diyecek gibi bir ses döküldü belli belirsiz. ''Neredeydin?'' diye sordu ve bir bakışla sustu Firavun.

Gül Yangını | Musa'nın DirenişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin