Firavun

33 4 0
                                    

Bir güneş gibi doğdu Firavun'un odasına Asiye. Elinde taşıdığı sepet, onu en üst mertebeye taşıyordu, bu belliydi. Mısır kralının odasına girdiği gibi parlamasından anlaşılabilirdi her şey. Asiye sepeti bir kenara koydu ve yavaş adımlarla ilerledi geniş odada. Firavun'a sarıldı sessizce. Sanki çocuğu kabul etmesi için baskılıyordu kralı ama bu konuda muvaffakiyet kazanamadı.

Firavun, kraliçeden kurtuldu ve sorgularcasına sepeti gösterdi. Oradaydı sepet. Bedeni engin denize dönük, yüreğindeki acıyı içmek istercesine sihirli rüyaya daldı Asiye istemeden. Ne saçlarında ne de yüzünde esen rüzgârın etkisi vardı. Yüzündeki tebessüm ve hüzün çizgileri yüreğindeki sihirli düşün etkisiydi artık. Hiçbir şey hissetmeden saatlerce yüreğini götürdüğü yere gitti. O vardı. O oradaydı. Daha önce nehirden çıkıp geleceğini umut ettiği sevdası oradaydı, onu selamlayarak yaklaşıp alıverdi kucağına. Canından bir parça...

''Seni korumak için geldim yeryüzüne,'' diyerek teslim etti avuçlarında kendini, bebeğin yüreğine fısıldayarak. Sevildi kundaktaki çocuk. Sevindi kraliçe kuş gibi ve kanatlandı yüreği, yerinde duramayacak gibi, atan yüreğine hâkim olmaya çalışmadan teslim etti. Bebeğinin avuçlarında yüreğini...

Güldü, gülümsedi ve gülümsetti. Asiye, Firavun'un yüzündeki derin izlere baktı. Gözleri gözlerine kenetlenmiş şekilde kaldı ve diğer eliyle Firavun'un alnındaki çizgileri okşayıp sevdi. İrkildi. Okşadığı her çizgide kendini buldu. Ürperdi. Bu kadar derin iz mi bırakmıştı Firavun'da? Kavuşma isteği olmadan, yaşadığı nefretin bu kadar iz bıraktığını fark etmek onu üzdü. Kıyamadı Mısır Kralı'nın yüreğine. Yüzündeki tebessümleri dudağıyla birleştirerek sepetin içindeki bebeği gösterdi ve '' Hiç olmazsa evlat ediniriz ve bize faydası olur,'' diyebildi masumca ama Firavun kabullenemedi ve kastederek ''Öldürün gitsin,'' dedi.

Oda, karanlık sokaklar kadar soğuk ve sessizdi. Yaydığı ısıdan azami düzeyde faydalanmak için pencereden yansıyan güneş ışınlarına sokuldu Asiye kucağındaki bebekle. Sıcaktan ekmek gibi şişmişti ve mutluydu ta ki Firavun'un söylediği şeye kadar ve bağırdı yüreğinden çıkan olağanca sesle kraliçe: ''Lütfen onu öldürme,''

Asiye ne olursa olsun bebeğin öldürülmesine göz yumamazdı. Firavun'u ikna etmeye çalıştı elinden geldiğince ve en sonunda dayanamayıp bağırdı yine avazı çıktığı kadar: ''Neden korkuyorsun?''

Uçurum gözlerinden kaydı Firavun'un. Kaydı toprak ayaklarının altından. Yükseldi ruhu gökyüzüne. Yılgın, kızgın geçen yıllarına veryansın etti gökyüzünden aşağıdaki az sonra yaşayacağı buluşma anında yaşanacak acıya ya da tılsımlı bakışmaya inat... Neydi ruhunu bedeninden ayrı tutan? Bedenine hâkim olamayan beynine mi kesmeliydi cezayı ya da ruhunda oluşan kıvılcımlara mı? Anlam veremediği kuvvet küçücük bir bebekten mi korkuyordu yoksa ona bakmak mı zor geliyordu?

Düşmanıyla yüzleşmeliydi artık. Bütün İsrailoğulları'na yaptığı eziyetleri, bu bebeği evlat edinerek unutturmalıydı belki de kendine. Patlayacak volkanın içten içe kaynamasıydı bu. Bilemiyordu ama kafası da çatlayacak gibi ağrımaya başladı Mısır Hükümdarı'nın. Gönlü istemese de Asiye için başını salladı ve sormadan da yapamadı: ''Bebeğin adı ne olacak?''

Uykusuz geçen gecenin ardından içindeki biriken acıları atmak ister gibi konuşmaya başladı Asiye. Ürkek ve çekingen gibi davranmasının sebebi de güçlü olduğunun hissedilmesini istemesindendi. Güçlü müydü peki? Kendine sorarken bu soruyu, yüzündeki iki tarafa yayılan ve saliselik gülümsemeyle ''Hayır!'' yanıtını veriyordu kendisine.

Asiye'nin gözlerindeki mahmurluğun, yorgunluktan olduğunu kabul etmek istemeyişinin nedeni; söyleyince güçsüz düşeceğinin düşünülmesini istememesiydi. Evet, bu soru... Bir yumruk indirdi kraliçeye. Hiç isim düşünmemişti çocuk için. Basit ve anlaşılır bir ad bulmalıydı her şeyden önce. En nihayetinde nehir ve sepet anlamına gelen iki kelimeyi birleştirdi. ''Musa,'' dedi.

Gül Yangını | Musa'nın DirenişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin