Hazreti Musa

39 4 0
                                    

Bir an yalnız kaldı. Keyfince geziyordu etrafta ve sessizliğin kıymetini yaşıyordu ama bu uzun sürmeyecekti. Soğuk düşlerinin sıcak yanak dokunuşlarına dönüşeceği anların habercisiydi belki de çiseleyen yağmur damlacıkları. Kuşanmıştı Musa zihninden yaptığı zırhları. Sustu ve yağmurun zeminde çıkardığı sesi dinledi.

Sadece gözlerinde birikip titreyen gözyaşlarının soğukluğunun yüreğini ısıtacağı anı bekleyerek geçirdi bu süreyi. Ağaçların yapraklarını dökmeye başladığı zamanlar, onun içinde biriken kötümser duyguların da dökülüşüydü. Belki de sözcüklerden kendine fırlattığı oklar... Yanma vaktinden önceki üşüme hali... Dökülme öncesi kopma halinin duyumsanmasıydı. Döktü, döküldü. Sustu ve çok yakınından hatta kalbinden daha yakın hissettiği bir tını duydu.

Bu ses... Önceden duymamıştı böyle bir tını. Sanki başka diyarlardan gelmiş... Saklanmış bir hazineydi. Musa sesin nereden geldiğini anlayabilmek için etrafına bakındı ve kimsecikler yoktu. Yürüyemedi ve vücudu sarsıldı istemese de. Bütün vücuduna yayıldı tınının titreşimi ve bu sefer net olduğu için fısıldanan kelimelerin hepsini idrak edebildi Musa.

''Ey Musa, seni Mısır'a adaleti sağlaman için gönderdim!''

Yağan yağmur damlalarını avcına biriktirip yüzüne sürdüğünde hissettiği serinliğin bir benzeriydi kulağındaki sesi dinlemek. Arada gönül kırıklıklarını serip... Sadece ve sadece sese bakıp... Narin bakışlarını izlemek büyük keyifti kendisi için.

Bir hafta geçti üzerinden ama gördüğü şeyi unutamıyordu bir türlü Musa. Aklına geliyordu sürekli Allah'ın emri. Bazı zamanlar kayboluyordu düşüncelerinde karşısındakine aldırmadan. Onlardan biri de şu an oluyordu ama yine de kendini toplayabildi Musa. Bilinci yerine geldi ama yine de karşısındakini anlayamamak içini acıtmıştı. Yüz hatlarının gerildiğini hissetti. Ona bakarken her zaman gülümseyen gözler öfkeden ateşe çalıyordu. Aslında yüreğinde çıkan yangının gözlerine yansımasıydı. ''Neden?'' diyebildi kızgın, bir o kadar masum bir sesle.

Cevap veremedi sütannesi. Gözlerini sabitledi ayakuçlarına, ne zaman suçluluk hissetse yaptığı gibi... Suskunluğu daha da öfkelendirdi delikanlıyı. Öfkeyle gürledi bu sefer. Neden? İrkildi Yocheveddir, neye uğradığını bilemedi ve ''Nedeni yok çünkü yok bitti,'' dedi. Öfkesi gülümsemesine sebep oldu delikanlının. ''Peki,'' dedi alaycı ifadeyle, bir şeyler söyleyecek gibi oldu, sustu çünkü duydukları karşısında çaresizdi ne yaparsa yapsın!

Hissettiği gibi yaşamak için beklemenin zamanını çoktan geçmişti artık ikisi için de. Duyumsayarak yaşanacak duyguların sazende bütünlüğündeki... Cümbüş misali gönül nağmelerinin seslerini birbirine kavuşturmanın zamanıydı kasımın soğukluğunun ilk vurduğu günler!

İçindeki duygularla sadece ve sadece soyunmaya başlayan ağaçların yapraklarından yakalamaya çalıştıkları duyguların peşi sıra yürüyerek teslim etmekti şimdi yaşadıkları. ''Ağaçlar soyunurken biz de yapraklarımızı döküyoruz, ne garip, değil mi?'' diye sordu Musa gerçek annesine. ''Onların içten içe uyuyacağı vakitlerde bizi uyutmamak için ellerinden geleni yapıyorlar,'' diye ekledi.

İkna kabiliyeti zayıf ama bir o kadar da debdebeli Musa... Odasında birkaç adım attı. Yüzünü çekti annesinden ve Nil Nehri'ni seyretti sanki zaman kazanmak ister gibi. Artık yapması gereken şeyi gerçekleştirmek istiyordu. Yirmi yaşını yeni doldurmasına rağmen zulme ''Dur!'' demeliydi ve Mısır'a Allah'ın adaletini getirmek niyetindeydi.

Daha erkendi ama! Önce yüzleşmeliydi bir gerçek ile. Döndü arkasını ve Yocheveddir'in ellerini avuçlarının arasına aldı. ''Sert yumruklarla vursan bu kadar etkili olmazdı,'' diyerek çevirdi kafasını. Ani bir dönüş yaptı ve annesini orada bıraktı. Gözlerinden süzülen yaşları saklayarak yürüdü ama fazla uzaklaşamadı.

Odanın tam ortasında, etrafı parke taşlarla çevrili yerde durdu ve kıpırdamadı. Yapamadı, gidemedi. ''Benim hüznüm sana mutluluk verir mi acaba?'' diye de sordu annesine usulca. ''Gülümsemelerin ne kadar değerliyse gözyaşların da değerli benim için,'' diye seslendi Yocheveddir oğlunun arkasından.

''Duy sesimi!'' diyemeden aldığı cevap karşısında irkilip parmak uçlarına kadar hissettiği teslimiyeti gözkapaklarına sürdü. Musa'nın gerçek annesi yürümeye başladı sessizce. Tarafını çoktan seçmişti. Oğlunun teslim olmuşluğuna cevaben ''Gözyaşlarımı sana kurban ediyorum,'' diyecekti.

Yocheveddir için fazla vakit yoktu ama söyleyemiyordu söyleyeceklerini. Birisinin sütannesi çıkıp ona yıllar sonra gerçek annesi olduğunu itiraf ettiğinde... O kişi ne yapardı, yapmalıydı?

Yocheveddir, Musa'ya ''Ben senin gerçek annenim,'' deyiverdi hiçbir acıya ve hüzne aldırmadan. Dökülüverdi kelimeler dudaklarından. Hazreti Musa ürkek bir ceylan misali gafil avlandı. Gitmeyi düşündü buralardan. Kaçmayı... Ama nereye gidecekti? Gerçeklere sırtını dönebilir miydi?

Gül Yangını | Musa'nın DirenişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin