''Yokluğuma alışmalısın,'' dedi ve ekledi: ''Zaman her şeyin ilacı!''
Cevap bekler gibi kadına baktı. Kadın güçlü görünmeye çalışıyordu, konuşmak istiyordu ancak boğazında bir yumruk vardı, sanki onu engelliyordu. Dişlerini sıktı ama işe yaramadı, gözyaşları süzülüverdi yanaklarına. Adam çaresizliğine isyan eder gibi oturduğu yerde başını ellerinin arasına aldı. Kadın konuşmak için kendini zorladı ama adamı tekdüze cümlelerle teselli edemezdi ki! Çünkü tesellisi yoktu bu durumun. Zaman her şeyin ilacıydı, o da farkındaydı ama bıraktı. Zaman tükenirken hüznünü yaşamalıydı en azından. Yocheveddir, ilaç kullanmadan adamın yaralarını iyileştiremezdi. Bu yüzden ''Kaybettiğime ağlayayım,'' dedi.
Dört ay... Yocheveddir, hayal denizinde yüzerken düşündü zamanı. İmran öldüğünden beri dört ay geçip gitti. Birden hatırladı acı hatırayı. Yocheveddir için artık yas tutma vakti çoktan sona ermişti ama unutmak, onun için hem deva hem de bir zehirdi.
Hazreti Musa'nın annesi, havayı ciğerlerine çekti ve ''Allah'ın bir bildiği vardır,'' diye düşündü. Allah'a şükretmesinin sebebi kocasının vahşice öldürülmesi değil, hâlihazırda iki güzel evlada sahip olmasıydı. Allah belki kocasını ondan ayırmıştı ama evlatlarını ona bahşetmiş ve onu yalnız bırakmamıştı.
Oysa Hazreti Musa... Oğlunun kokusunu burnunda hissederek ona da hayallerinde yer ayırmak istedi ama bu düşünceyi kocasının ölüm anı böldü.
Bir adam vardı meydanda. Broş ile tutturulmuş bir pelerini sarkıyordu omzundan. Başka bir şey hatırlamıyordu Yocheveddir çünkü İmran'ın cansız bedeni yere düştüğü an hayat sanki onun için son bulmuştu. Büyük bir taaccüp yaşadı ve kocasının cansız bedenine doğru olağanca gücüyle koştu.
Dağıldı yine anıları. Yocheveddir, düşüncelerinden ne kadar ayrılmak istemese de uzaklaştı. Miryam'ı beklediğini hatırladı aniden. Harun'a sıcak bir şekilde gülümsedi ve oğluna ''Ablan nerede?'' diye sordu.
Soru havada asılı kaldı çünkü Miryam çadıra büyük bir coşkuyla girdi ve annesine ''Musa,'' diye bağırdı. Yocheveddir duyduğu şey karşısında neredeyse bayılacaktı ama dirayetliydi, bayılmamak için çabaladı. Gözleri karardı. Nefes alış verişleri zorlandı. ''Nasıl?'' diye sordu yarım yamalak.
Miryam, annesinin yorgun ve bitkin bedeninin son çırpınışıyla dilinin ucuna aldığı sözcüklerin dökülüşünü izledi. Susmak, söylemek ve isteme arasından da gelgitlerini gözlerindeki mağrur ve mahcup karışımı ifadelerden çözüyordu. Sessizce izliyordu annesini.
''Sen sus! Söylemesen de ben duyarım yüreğindekileri. Sen sus! Ben avucuma biriktirir dökülen gözyaşlarını, koklar ve duyarım gözyaşlarının her zerresini. Koklar, bilirim söylemek istediklerini. Dilimle tadar, varırım içindeki tatların... Sen sus! Gözlerindeki gülümsemenin sırrına kaim olur, çözerim yaşadıklarını anne.
Dilinin ucundaki söylemek isteyip de söyleyemediklerini... Dil yaranı sözle iyileştiririm ben! Tatlı gülüşlü annem... Mahur bakışlım... Can kuşum... Sevdiceğim... Gül sen... Gülümse... Sen anlat bakışlarınla, susmanla ben anlarım... Yüreğime biriktirdiğim sevda ezgilerini dilimle kulağına fısıldar severim okyanus enginliğindeki bakışlarını annem...''
Miryam'ın titrek sesi ve duyguları... ''Kardeşim yaşıyor,'' dedi. Yocheveddir doğruldu yerinden. Çıktı çadırdan hiçbir şey söylemeden. Sabitledi bakışlarını Nil Nehri'nin en uzak, güneşle buluştuğu yere... Birazdan batacak olan güneşin yüzüne vurduğu son sıcaklık hissini biriktirmek ister gibi kırpıştırdı yüzünü, avucunu az daha sıktı. Durdu. Sızlayan parmaklarıyla bastırdığı yumruk değildi acı veren. Yüreğindeki acıyla, tatlı tebessümü birleştirerek yaşadığı sihirli rüyanın başladığı yere götürdü yüreğini. Birkaç adım attı ve uzaklaştı derme çatma yerden.
Allah, Yocheveddir'e bir kapı araladı böylece. Mutluluğu birden kâinata sığmaz olmuştu çünkü gün gelecek ve çocuğuyla buluşmanın sevincini yaşayacaktı belki de. Doğum anı gözünün önüne gelince bütün bedeni titredi.
Miryam, çığlık attı ve Yocheveddir anılarından sıyrıldı. Mısırlı bir asker, çadırın içinde kızı ile mücadele ediyor ve Miryam'ı zapt etmeye uğraşıyordu. Diğer yandan başka bir adam oğlu Harun'u yakalamıştı. Yocheveddir atıldı çocuklarını kurtarmak için ama çok geç kalmıştı, kaptı onu kolundan siyahlar içindeki biri. Tısladı bir yılan gibi. Âlim sırıtıyordu kraliçeye bir hediye bulduğu için. Güldü hafifçe Fısıltıların Efendisi ve Yocheveddir'e ''Saraya gidiyoruz,'' dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Musa'nın Direnişi
Tiểu thuyết Lịch sử*Gül Yangını'nın dördüncü kitabına dahil edilecektir. ''Yaşlanmış ama bir o kadar da kuvvetli adam halkına doğru baktı. Binlerce kişi ona sadece 'Yapamazsın!' diyordu. Sonra bakışlarını diğer tarafa çevirdi. Korkutucu bir deniz gördü. O da aynı şeyl...