Harun

19 4 0
                                    

Güneşin altında sarıya çalan saçlar, solgun, sapsarı bir yüz, giysisinin yakası yırtılmış... Rüzgâr savurmasa da onu, uçuruyor düşüncelerini. Kararsızlığa yenik düşüyor bazen, tıpkı gölgesinin yarım yamalak yere düştüğü gibi... Ellerini kaldırmış havaya ve yerdeki toprağa bakıyor aynı zamanda... Gözyaşları ıslatıyor sarıya çalan yaş toprağı... Hemen karşısında bir mezar var, daha yeni kazılmış belli... Küçük bir taş var başında, orada mezar olduğunu belli etmek için... Odaklanmış oraya Harun... Vazgeçemiyor oradan, ayrılamıyor... Kız kardeşinin kolundan çekiştirmelerini fark etmiyor bile... Sesleniyor aslında kulağının dibinde, duymuyor Harun... Unutmuş her şeyi... En sonunda vuruyor sertçe Miryam kardeşinin koluna... Harun, hiçbir şey umurunda değilmiş gibi davranıyor ama halen yaşamın devam ettiğinin de farkında... İstemese de geçiyor günler, batıyor güneş, doğa veda ediyor yeni çimenleri toprağın altından çıkarabilmek için...

Miryam ''Annemin vasiyetini hatırla,'' dedi erkek kardeşini teselli edebilmek için. ''Musa'' diyerek sert bir yumruk indirdi Harun'un düşüncelerine. ''Ben,'' diyebildi sadece Harun. Gözyaşlarını sildi. Sıkıca sarıldı kardeşine. ''Biz kaldık,'' dedi kararlı ama bir o kadar da mağrur şekilde. ''Musa'yı bulmalıyız,'' dedi Harun, annesinin mezarına sessizce yaklaşarak. Üstündeki toprağın birazını avuçladı ve elindekini ait olduğu yere dökmeye başladı. Belki bu sayede annesinin kokusunu mezarın üstündeki yaş toprakta hissedebilirdi.

Miryam durdurdu onu. Kardeşini tuttuğu gibi kolundan çekti yukarıya. Salladı ki kendisine gelsin! ''Onun hayatını tehlikeye mi atacaksın?'' diyerek cevabını bildiği soruyu sordu. Harun bir şey söyleyemedi ve karşı çıkamadı kardeşine veyahut yeltenemedi. Haklıydı çünkü. Miryam bir kez daha şansını denedi: ''Ey Harun, Musa'nın Peygamber olduğunu hatırla!''

Hazreti Musa daha önemliydi. Herkesten daha değerliydi. Onu bir daha böyle tehlikeli bir duruma sokmamalıydı Harun. Düşmanlarının eline düşmemeliydi ki onu kullanmasınlar Peygamber'e karşı! Harun'u derinden tesir etmişti kız kardeşinin sözleri. Üzüntüsü de karıştı rüzgâra düşünceleri gibi.

Yılların verdiği yorgunluk yerini kararlılığa bıraktı. Bütün vücudunu kapladı. Hazreti Musa'nın şimdi ne zorluklarla karşılaşacağının farkındaydı. Onun yanında olması gerekiyordu ne olursa olsun. Aynı zamanda kız kardeşini korumalıydı her tehlikeden. Ve en önemlisi de görev... Hazreti Musa'nın verdiği vazife...

İsrailoğulları'nı tek bir gayede toplamalıydı Harun. Allah'ın adaletini önce Mısır'a sonra bütün dünyaya duyurulmalıydı. Düşmanlar alt edilmeliydi. Haman, Karun, Âlim ve daha niceleri... Düşmanları çoktu, adaletsizliği yayan... En büyük düşmanları olan Firavun düşmeliydi en sonunda. Hazreti Musa yenebilirdi sadece onu. Büyük bir savaşın habercisiydi bu ama Peygamber tek başına sırtlamak zorunda değildi bütün yükü. Tabi ki Harun ve Miryam ona yardım edecekti.

Savaşa hazırdı artık Harun. Miryam'a ''Musa'yı karşılayacağız,'' diyerek gülümsedi. Uzun zamandır gülücükler açmayan yüzündeki kaslar gerildi. Gençleşti biraz daha Harun. Aklında bir şeyler vardı anlaşılan. Kardeşine sarıldı son kez ve veda etti Yocheveddir'e.

Gül Yangını | Musa'nın DirenişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin