Ameni

16 2 0
                                    

Odasında tek başına oturuyordu. Yalnızdı. Kraliçe gitmişti. Konsey değişmişti çoktan. Firavun, eskisi gibi değildi son zamanlarda. Hepsi onun suçuydu. En kötü tarafı buydu. Hazreti Musa'nın kaçmasına engel olamamıştı, tam sekiz yıl oldu Peygamber kaybolalı. Ağladı bu yüzden uzunca bir süre. Çok uzun bir zaman... Belki de artık terk etmeliydi yaşamı. Hayal köşesine çekilmeliydi.

Kocaman odasında gülünce bütün oda kahkaha sesiyle yankılandı ve böyle bir şeyin mümkün olmayacağının farkına vardı. Zor da olsa ayağa kalktı ve gözyaşlarını sildi. Günün ilk konsey toplantısına katılmadan önce iyi görünmek istiyordu. Onun için bütün hazırlığını özenle yaptı ve kurul salonuna çok kısa bir zamanda vardı.

Yavaş ve aheste adımlarla Firavun'un sandalyesine oturdu ve diğer beş kişinin hazır olduğunu gördü. O, başkanlık ediyordu bu küçük ama etkili küçük imparatorluğa. Seyis, Bel'am, Karun ve Haman yeni dostlarıydı, aynı zamanda düşmanları olduğu gibi. Hepsi aynı dikdörtgen masadaydı. Krallar sofrasında... Tıpkı eski günlerdeki gibiydi bir fark dışında. Oyuncular değişmişti ama satranç aynı tahta üzerinde oynanıyordu.

Ameni, gözüyle süzdü hepsini ve asıl gücü elinde tutanın kendisi olduğunu bütün delegelere bir şekilde hissettirdi sanki. Eskimiş ama halen gücünü yitirmemiş sesiyle ''Musa nerede?'' diye sordu. Karun sakindi. ''Asıl soru Harun nerede olacaktı?'' diye sordu imalı bir şekilde ve bir o kadar da kızgındı. Bütün delegeler Karun'a dönmüş, ondan gelecek cevabı bekliyordu. Karun onları merakta bırakmak istemediği için ''Musa'nın kardeşi,'' diye bağırdı acele edercesine. ''Annesi yıllar önce öldü. Bir de ablası var. O da Miryam,'' diyerek devam etti. Bir şeyler bilmenin hazzını yaşıyordu adeta.

Ameni iyice meraklanmaya başlamıştı. En sonunda iştahını yenemedi ve Karun'a ''Annesi kimmiş?'' diye soruverdi. Karun, suratına saçma bir gülümseme yerleştirdi ve ''Ne fark eder ki?'' dedi gözlerini devirerek. Ameni buna kayıtsız kalamadı ve ''Çok şey fark eder,'' diye bağırdı. Karun ''Gerçek annesi aslında sütannesiymiş,'' deyiverdi bir anlık korkuyla.

Ameni acınası bir halde ''Biliyordum,'' dedi ve yeniden oturdu sandalyesine. Sanki çok değerli bir eşyasını kaybetmiş ve ancak çok uzun yıllar sonra bulabilmiş biri gibi sessizdi. Uzun sürmedi sükûnet. Seyis suskun havayı keskin hırıltısıyla böldü ve kimsenin sormaya cesaret edemediği soruyu sordu: ''Peki onları nasıl bulabiliriz?''

Karun rahattı. Bu soru onda hiçbir etki yaratmamıştı. ''Gerek kalmadı çünkü ben buldum bile,'' dedi arkasına yaslanarak.

Gül Yangını | Musa'nın DirenişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin