Gözünün önünde uzayıp giden uçsuz bucaksız öfkesiyle etrafı kavuran bir hükümdar vardı. Etrafa salyalar saçarak kükrüyordu Firavun. Duyduklarını sindirememişken duyacakları onu çılgına çevirecekti nitekim. Kulaklarına ölüm fısıldayan rüzgâr, Firavun'a tek yaşama sevinci veren dayanak oldu böylece.
Sırtında sanki nefretle, altınla işlenmiş ağır, oldukça mat ve parlak bir cüppe taşıyordu Ameni. Omzundan aşağıya doğru sarkan ve vahşi ruhunu simgeleyen bir kara pelerin! Kılıç gibi keskin bir hançer vardı belinde. Sonra, ayaklarındaki yürüdükçe ses çıkaran ölüm dansı... Nefretini kusarken efendisine, zehrini de etrafa saçıyordu.
Mısır Hükümdarı'nın tahtına göz dikilmesi, onu hiddetlendiren bir yalandı. O düşmanını buldu mu kendi yutardı ilk önce. Yenmeyecek, yutulmayacak bir düşman, bir insan buldu mu hemen Firavun'a ikram ederdi.
Sessizce yutkundu Ameni. Hiçbir şey söyleyemedi koskocaman odanın içinde. Onun konuşmasını bekliyordu sanki Firavun ama o susuyordu. İnanamıyordu duyduklarına Firavun, inanmak istemiyordu belki de gerçeklere. Mısır Hükümdarı titreyen sesiyle ''Nasıl?'' diye sordu. Şüpheci tavrını bırakmamıştı ama. Firavun'un gücü karşısında bütün vücudu titredi kulunun. ''Sizi devirmek istiyorlar,'' dedi kendi suçuymuş gibi.
Sudan çıkmış bir balığa döndü Firavun. Ölüme yüz tutmuş bir dağ gibi dağıldı toprağa. Savaşı kaybetmiş bir ordu lideriydi, başı ağrıdan zonklarken. Kaybediyordu her şeyi. Servetini, gücünü ve aşkını... Yitip gidiyordu elinden. Hiç olmadığı kadar yalnızdı bu sefer. Ameni elini dayanak olması için Firavun'a uzattı ama Firavun'un buna yanıtı sadece Ameni'yi az öteye iteklemek oldu. İstemiyordu kimseyi. Güvenemiyordu hiçbirine.
Yatağına oturdu Mısır Hükümdarı. Bütün beyni düşünce ateşleriyle yanıp tutuşuyordu. Aklı Ameni'nin söylediğini kabul etmese de kalbi bunun doğru olduğunu haykırıyordu ama Firavun ''Yalan söylüyorsun,'' diye bağırdı. Yiyip bitiriyordu öfkesi onu çünkü.
Ameni, Peygamber'i yakalayacaktı ama Asiye durdurdu onu. Feda etti Peygamber için kendisini. Vezir ile Maşita kaçtı elinden sonra. Uyandığında koridorda yatıyordu Ameni. Hizmetçiler bulmuştu onu. Hatırlayamadı ilk neler olduğunu ama sonradan başının sızlaması zorladı onu. Kafasına sert bir darbe yediğini anlamıştı böylece.
Firavun cevap bekliyordu halen. Yardımcısından kanıtlamasını istiyordu gerçekleri. Nasıl kanıtlayacağını bilmiyordu Ameni buna rağmen. ''Kanıtlayamazsın,'' demişti ona kraliçe. Doğruydu! ''Kanıtlayamam,'' dedi pişman ama gururlu ve zeki adam. Firavun'un öfkesi dindi bu sayede. Sadece ''Git,'' demekle yetindi Mısır Hükümdarı. İstemiyordu artık hizmetkârını yakınında.
Başka bir yol denemek zorunda olduğunu biliyordu Ameni. Ama yapamadı. Kaybetmişti savaşı. Gözünden düşmüştü efendisinin. Firavun'a yalvardı. Bu diyarlarda her şeye gücü yetebilen bir kişi vardı. Firavun... Ameni, onsuz yapamazdı çünkü Firavun'un bütün hizmetçileri ondan beslenirdi. Firavun olmaz ise onlar yaşayamazdı. ''Lütfen,'' diye yakındı Ameni. ''Git,'' dedi Mısır Hükümdarı yeniden. Kovuyordu onu saraydan.
Bir kadın, eşsiz kıyafetleri içinden ''Dur,'' diye bağırdı kapı eşiğinden bakarak. Saçları omuzlarından da aşağıya dökülüyordu. İpek gibi teni yeni filizlenmeye başlayan başaklar gibi sırıtıyordu. Üzerindeki kıyafet yüzünü gökyüzündeki güneş gibi ortaya çıkarmıştı. Konuşması ile görünüşü mükemmel dans eden iki insan gibi birbirine uyumluydu. Cesaretini ise babasından almıştı anlaşılan. ''Ameni doğru söylüyor,'' dedi Thermuthis.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Musa'nın Direnişi
Fiction Historique*Gül Yangını'nın dördüncü kitabına dahil edilecektir. ''Yaşlanmış ama bir o kadar da kuvvetli adam halkına doğru baktı. Binlerce kişi ona sadece 'Yapamazsın!' diyordu. Sonra bakışlarını diğer tarafa çevirdi. Korkutucu bir deniz gördü. O da aynı şeyl...