Part nueve

82 9 4
                                    


Küçük daireme doğru giderken bu sefer her zaman kullandığım yolu değil de beynimi biraz daha zorlamak amaçlı pek fazla bilmediğim bir yolu seçmiştim.

Şu sıralar, sürüsüyle nedensiz iş yapıyordum ve bu bana sadece ve sadece baş ağrısı olarak geri dönüyordu.

Ayağıma çarpan küçük bir taş beni yürüdüğüm yolun tam ortasında durdurmuştu.

Nedeni ayağımın acıyor olması falan değildi, bana bakan bir çift gözdü.

Yalnız başına bu minnak haliyle yolda ne yapıyordu? Ailesi neredeydi ki?

Etrafıma bakındığımda çocuğunu arayan bir çift ebeveyn veya ağlayıp sızlanan bir anne göremiyordum. Öyleyse, çocuğun kaybolduğu yer burası değildi.

Şimdi bu çocuğu böyle bırakıp yola nasıl devam edecektim..?

Hafızamın bir kısmını bir yerlerde unutmuş olabilirdim fakat ben Melissa, zinhar bu çocuğu öylece bırakamazdım.

Yanına gidip ailesini sordum fakat aldığım birkaç 'labalübo' sayesinde konuşmayı bildiğinden bile emin olamıyordum.

Elinden tutup etrafı araştırmaya başladım, burası öyle çok kalabalık bir yer gibi durmuyordu ama ileride bir grup gencin toplanmış olduğunu görünce onları kalabalıktan sayıp yanlarına doğru ilerledim.

Ve tabii ki de, elimde bir sabi sübyanla birlikte.

Niyetim kesinlikle ve kesinlikle orada ne olduğunu öğrenmek değildi, tek derdim şu tatlı mı tatlı bebeciği ailesine kavuşturmaktı.

Üstelik bunu bir saat içinde on iki sayfalık Japonca metni Korece'ye çevirdikten sonra yapıyordum.

İyilik meleği falan olmalıydım.

Kalabalığı aşıp kendime ve bebeciğe yer bulduktan sonra karşımdaki manzara beni beklediğimden çok farklı dünyalara götürmüştü.

Mini bir sokak kanserinin ortasına hatta daha da kötüsü tam ortasına dalacağıma ihtimal dahi vermemiştim.

Peki ya şu, haydi Melissa'yı kandırmak için küçük molamızı şimdi verelim de sesimiz soluğumuz çıkmasın, olayı da neydi?

Sanki her şey, bilakis benim için ayarlanıyordu..

Bana bakan birkaç çift gözden kurtulmayı daha yenice becermişken tam karşımda duran bir çift gözden kurtulmam mümkün değil gibi görünüyordu.

O'ydu.

Utangaçlık anıma denk gelmediyse eğer kesinlikle ruh eşim olan dondurmacıdaki o çocuktu.
Tam karşımda duruyordu.

Gözlerini dikmiş bana bakıyordu.

Ve yemin ederim ki bana yine aynı duygu karmaşası içinde bakıyordu.

Gözlerimi ondan çekebilmem için iki üç tane kadar ışık yılına ihtiyacım var gibi gözüküyordu.

Mümkün müydü bilmiyorum ama sanki gözlerimi kelepçeleyip bir de kaçmayayım diye her ihtimale karşı kendi gözlerine iliştirmişti.

Ve yine mümkün müydü bilmiyorum ama bir yerlerden oğlum diye bağrışan bir çift bana doğru koşmaktaydı.

Bir anda kendime gelmeyi, ki her ne kadar zor olsa da başarabileceğimi biliyordum, başardım.

Bunun bir sebebi de elimi çekiştiren şu küçük bebecik olabilirdi fakat bunu şimdilik görmezden gelebilirdik, değil mi?

Yanıma varan aile fertleri küçük gibi gözüken ama devasa büyüklükteki buluşmalarını gerçekleştirdikten sonra tam onlara çocuklarını bu saatte dışarıda ne halt yemeye yalnız bıraktıklarının hesabını soracaktım ki ilk atak karşı taraftan geldi.

"Sen de kimsin? Oğlumu kaçırmaya mı çalışıyordun seni vicdansız kadın?!!" diye adeta cırlayarak konuşan kadın ani bir hareketle oğlunun elini benim elimden kurtardı.

Pardon da.. Hesap sorması kişi benken işler ne ara bu hale gelmişti?

"Ben.. B-"

"Gel buraya polise gidiyoruz, o kadar kolay değil küçük hanım. Söyle bakalım.. Kime çalışıyorsun?"

Konuşmama fırsat dahi vermeyen otuzlu yaşlardaki şu adamcağız -adamcağız diyorum çünkü oğlunu aramaktan olacak ki şu beter hali onu bu tanıma en uygun hale getirmiş- kolundan tutup beni sürüklemeye başlamıştı.

Ne olduğunu hala daha anlayamamış son zamanlarda geriden gelmekte mastır yapmış olan beynime sakin kalmasını söylemekten bıktığımı fark ettiğim sıralarda konser alanından uzaklaşmış bulunuyorduk.

Buna izin vermiştim çünkü o alanın ortasında özellikle o kişinin gözlerinin tam önünde bu durumun üstesinden gelebileceğimi sanmıyordum.

"Bakın, ben suçlu falan değilim yahu. Sadece oğlunuzun kaybolmuş olduğunu gördüm ve sizi aramaya koyuldum. Hepsi bu!"

Alnımın terinin yavaş yavaş, damla damla göz kapaklarıma indiğini hissediyordum.

Terlediğini bildiğim alnıma elimi dahi götürememem hala daha elimi bırakmayan babanın suçuydu.

Allahım şu bebecik de nereden çıkmıştı karşıma? 

Bu zamana kadar dertsiz tasasız yaşadığım şu dünyada -son iki yılı saymazsak tabii- yaşayacağım ilk ciddi olayın şu tatlı mı tatlı bebecik yüzünden başıma geliyor olması olayı benim için daha az dramatize ediyordu.

Yine de, şu an Polyanna olmak istemiyordum.

"Lütfen artık kolumu bırakır mısınız?"

Cevabı beklemeden kolumu saliseler içinde çektim.

Tekrar kolumu tutmak üzere elini kaldırdığı esnada başka bir el tarafından durdurulmuştu.

Arkamdan gelen yardımın kim olduğunu bilmek hakkım olduğundan arkamı döndüm ama en başından bunun doğru bir karar olmadığını bilmem gerekiyordu sanırım.

Baş ağrılarımın bir numaralı sebebi, en büyük derdim tam karşımda duruyordu.

Ne ara onu da dertlerim listesine eklemiştim, hiçbir fikrim yoktu.

"Genç bir kızın kolunu her ne sebeple olursa olsun böyle tutmak.. Doğru bir hareket olduğunu sanmıyorum beyefendi..."

Bir süreliğine beni kurtarmaya gelen beyaz atlı prensin o olduğuna inandırmıştı beni.

Sadece kısa bir süreliğine.

"...Ne sorununuz varsa karakolda halledin lütfen. İnsanları biraz da olsa eğlendirmek için geldiğimiz şu yerde olana da bir bakın! İyi geceler, ve sen umarım cidden çocuk kaçırıp fidye isteyen şu pisliklerden değilsindir."

Son cümlesini bana bakarak mı söylemişti o?
Bir de üstüne pislik mi demişti?
NE HAKLA BENİ BÖYLE ÇİRKİN ŞEYLERLE İTHAM EDİYORDU?

"Dediklerine dikkat et! Hiç tanımadığın birini nasıl böyle kolayca yargılarsın? Sen-"

Ve yine aniden giren bir ağrı, yeterince karanlık değilmiş gibi daha da karartırdı geceni.

Cümlemin bitişini bile beklemeden gidiyordu ve en kötüsü benim onu engelleyecek gücüm yoktu.

Yanımdan geçerken sarf ettiği cümle ya beynimin bana ufak bir oyunuydu ya da bu çocuğu.. Bu çocuğu son kez görmeyecek olduğumun habercisiydi.

"Seni hiç tanımayan biri ha..! Cidden çok komiksin Melissa."

Lost of Memory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin