Part veinticuatro

93 11 28
                                    


"Kimse yok mu?"

Bilmem kaçıncı kez serzenişte bulunduktan sonra açılan ışıklar gördüklerimle beraber tekrar karanlığa itilmeme neden olmuştu.

Sandalyelerin arasındaydı, dağılmış yüzünü oradan oraya çevirerek hem ışığa alışmaya hem de beni bulmaya çalışıyordu, ağzının kenarları kan olmuştu ve yüzündeki hemen hemen her yer morarmış sayılabilirdi.

Üzerimdeki şoku anlatır atlatmaz soluğu yanında aldım, canı çok yanıyor olmalı diye düşündüm ki bu da beni yardım etmeye zorluyordu.

Güç bela sırtına kolumla destek vererek onu düzeltmeye çalıştım, en azından oturur pozisyona getirebilirsem belki bir şeyler yapmam daha kolay olurdu.

Gözlerimle etrafta işe yarar herhangi bir şey var mı yok mu diye mekanı taradım ve tam da tahmin ettiğim üzere hiçbir şey görememiştim.

Bu sefer elimi çantama atmıştım ki birden kolumu kavradı, bu hiç de beklediğim bir hareket değildi üstelik şu haliyle hala daha buna güç buluyor olması beni şaşırtmıştı.

"Bana yardım et.." demeye çalışıyordu yaşadıklarından sonra cılızlaşmış olabileceğini düşündüğüm sesiyle..

"Tamam. Sakin ol, şimdi sana yardım edeceğim. Sen yeter ki sakin ol!"

Diyecek başka bir şey gelmiyordu aklıma. Yardım edemeyecek dahi olsam onu yatıştırmak istemiştim.

Elini yavaşça kolumdan ayırdım ve dikkatimi tekrar çantama verdim.

Allah kahretsin ki işe yarayacağını düşündüğüm tek bir şey dahi yoktu.

Belki onu kaldırabilirsem daha çok şey yapabilirdim.

Peki ya kaldırmayı becerebilir miydim?

Hiç sanmıyordum.

Benle akran olduğunu düşündüğüm çocuk gittikçe güç kaybediyor nefes alış verişini düzenleyemez hale geliyordu.

Acilen buna bir çözüm bulmam gerekiyordu.

Düşün Melissa düşün.

Tabii ya, ne diye ambulansı aramak varken burda kendi kendime eziyet çekiyordum ki..?

Bu sefer ne istediğimi bilerek çantama geri döndüm. Telefonumu çıkarıp ambulansın numarasını tuşladığımda çocuğun çoktan bilincini kaybetmiş olduğunu gördüm.

Telefonu açan kişiye adresi allak bullak bir şekilde tarif ettikten sonra hemen yanına gidip kafasını göğsüme yaslayarak saçma bir şekilde her şeyin iyi olacağı hakkında gereksiz bir enerji gönderme seansı yaptım.

Tek yapmamız gereken şey beklemekti ve o anda aklıma yapacak başka hiçbir şey gelmiyordu.

En azından gönderdiğim enerjiler ya da dualar -çünkü ikisini de aynı anda yapıyordum- tutabilir veyahut kabul olabilirdi.

Bir anda onu tokatlamak işe yararmış gibi düşündüğümden olsa gerek onu tokatlamaya kalkıştım. Ancak hiçbir verimli sonuç alamadıktan sonra onu rahat bırakmaya karar verdim, en azından ambulans gelene kadar bu iyi muameleyi hak ediyordu.

Birkaç dakika boyunca çocuğu incelemeye kalkıştım, sanki her şey yerli yerindeydi de bi' benim isteklerim önemliymiş gibi..

Saçları boyadan olduğunu düşündüğüm tatlış bir sarıydı, keskin değildi. İki kulağında da küpesi vardı, ikisi de halkaydı.

Böylesine normal görünen bir çocuğa kim ne yapar diye düşünmeden edememiştim.

Şu berbat haline nazaran fazlasıyla sakin ve... Bu tarz işlere bulaşmayacak biri gibi görünüyordu.

Belki de dedim, önyargı kötü bir şeydi. Belki de, tam da öyle biriydi.

Her ne olursa olsun Melissa, o bir insan ve şu an yaptığın bu kritiği hak etmiyor, diye geçirdikten sonra içimden ambulansın sesini duydum.

Hareket edemediğim için sessizce yanıma gelmelerini ve çocuğu bir an önce götürmelerini bekliyordum.

Az biraz sonra, iki kişi yanıma ulaştı ve alelacele çocuğu sedyeye kaldırdılar aynı zamanda bana sorular sormayı da ihmal etmediler elbet.

-Çocuğun nesiydim?
-Olay neydi?
-Neresinden darbe almıştı, görmüş müydüm?

Tabi ki de her birine cevabım bilinmezlik olmuştu.

Buna rağmen ambulansa binmeme izin vermiş, beni de kaderin batağına doğru son sürat götürmeye başlamışlardı.









***

"Bence artık bana orda neler olduğunu anlatmalısın, yanına gide gele bu samimiyete ulaştığımıza inanıyorum."

İki gündür onu sık sık ziyaret ediyordum, hem nasıl olduğunu merak ediyor hem de olayı öğrenmek istiyordum ki ikisi de çok önemli sebeplerdi.

Sadece adının Brian olduğunu söylemişti ve yanına gelen refakatçisini de Jaehyung olarak tanıtmıştı hepsi bu.

Zaten iki gündür gördüğüm tek şey ikisinin yüzüydü.

Annesi ve babası burada değildi onu anlamıştım ama halen daha onu ne diye bu halde bulduğumu anlatmamıştı ve artık merakım hat safhadaydı.

"Evet, seni dinliyorum."

Her zaman gittiğim kafede, sahibini dahi tanıdığım bir kafede senin o halde ne işin vardı?

"Bak şimdi Melissa, sadece ufak bir kavga. Önemli bir şey değil tamam mı? Asıl önemli olan şey hayatımı kurtarmış olman."

Aslında tam olarak hayatını kurtarmış sayılmazdım çünkü durumu o kadar kötü değildi, fakat bu ona yardım ettiğim gerçeğini değiştirmezdi elbet.

Her neyse, ben onun için meraklanmış ve herhangi birinin her şekilde yapabileceği şeyleri yapmış olan biriydim sadece.

Büyütmeye gerek yoktu.

"Yerimde kim olsa ayn-"

"YAPMAYABİLİRDİ. Tıpkı beni bu hale getiren kişiler gibi sen de umursamadan gidebilirdin.. Çok teşekkür ederim Melissa."

Bu kadar teşekkür gerçekten bünyeme fazlaydı.

"Gerçekten hiç önemli değil, sen iyisin ya mutluyum. Artık ayrılma vakti, kendine iyi bak Brian. Ve Jaehyung sen de ona iyi bak ve lütfen bir kez daha başka birinin onu bu şekilde bulmasına müsaade etme!"

İki günlük tanışıklığımıza dayanarak bunları söyleme hakkım olduğuna inanıyor ve onları bir daha hiç görmemek üzere bu yerde bırakıp gidiyordum.

İşte Melissa'nın hayatındaki herhangi bir macera daha son bulmuştu.

Yorgunluktan beliren siyah halkalarıyla Jaehyung da beni uğurladıktan sonra gerçekten de bitmişti.

Sanırım onları beynimin daima hatırlanacaklar lobuna koymuştum.

Kendinize iyi bakın, sarı civcivler.

Cesur ve asi civcivler..

Lost of Memory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin