Part treinta siete

57 9 15
                                    

"Bugün işimiz biraz uzun olduğu için beraber çalışmaya karar verdik."

Siz karar verdiyseniz eğer benim kesinlikle uymam gerekiyordu, değil mi?

Basit, sıradan bir çalışandım.
Grup üyelerinden birinin babasının üstüm olduğu bir şirkette basit, sıradan bir çalışandım.

Elbette ki sizin dediklerinizi birebir takip edecektim.

Bir saniye, diyerek tekrardan odaya döndüm.

Birkaç sözlük birkaç da karalama kağıdıyla birlikte geri döndüğümde herkesin bana olan şaşkın bakışının sebebini anlayabiliyordum.

Evet, internetten ve dokunmatik ekranlardan uzak bir çevirmendim.

Ve bence, en iyisini yapıyordum.

O yüzden bana öyle bir anda İlk Çağ'dan Yakın Çağ'a uçmuşum gibi bakmasanız iyi olabilirdi.

"Evet halen bunları kullanan insanlar var ve ben de onlardan biriyim.. Başka sorunuz yoksa eğer, bir an önce başlayalım mı?"

Üzgünüm ama soğuk davranmak zorundaydım.

Şu an Brian yüzünden bir gard almak zorundaydım.

Geri kalan herkesten içtenlikle özür dilerim.

Gerçi.. Onların bu durumu pek de dikkate aldığını sanmıyordum ama olsundu.

"Evet, başlayalım! Jae hyung ona sözleri ver. Biz de diğer düzenlemelere devam edelim."

Jae elime birkaç deste kağıt tutuştururken ben hala daha Brian'ı süzmekle meşguldüm.

Bugünkü cesaretimin kaynağı nereden geliyordu inanın bana bilmiyordum fakat az önce söylediğim şeyden sonra sınırları fazlasıyla genişletmiş bir de zafer nidaları falan atmıştım.

"Tekrardan ayak altından çekilmem gerektiğinde haber verin, birinin yanına gitmem gerekiyor."

Sabırla, birinin 'o biri kim' diye sormasını bekledim.

Hatta bir ara birilerinin sormak için kıvrandığını da gördüm ancak olmazdı Pil.

Olaya gizem katmam şarttı.

Birkaç bakıştan sonra, 'Evet, işimize geri dönelim.' diyen Brian yüzünden elbette ki her şey eski haline aynı hızda deri dönmüştü.

Şaşırtmamıştı.

Elimdeki kağıtlara döndüm. Sürüsüyle cümle çevirmem gerekiyordu ve bunu bugünlük İtalyanca olarak yapacaktım.

Bir yandan endişe doluyken diğer yandan çok heyecanlıydım.

Onların sözlerini ilk ben görüyordum ve birebir ilk kaynaktan öğreniyordum.

Sanırım bunu grubun fanlarından biri dahi duymuş olsaydı, mezarım çoktan hazır olabilirdi.

Göz ucuyla yeniden ve son kez grubu süzdükten sonra kollarımı sıvayıp işime başladım.










***

Son kağıda geçtiğimde gözlerim bir kapanıp bir açılıyordu. Kendi kendime 'Diren Melissa!' demekten dolayı ikinci bir kişilik yaratmış onunla konuşur olmuştum resmen.

Yok yok, bu kadar sessizlik ve gergin hava bana kesinlikle iyi gelmiyordu.

Birkaç cümle kadar sonra artık cidden dayanamaz bir hale gelmiştim. Gözlerim  sadece kapanıyor açılmak için beynimin verdiği komutu dinlemiyordu, hatta ben de onlara yardımcı olmak adına hafif hafif rüyalar alemine geçiş yapıyordum.

Birden gözlerimi açtım, bu kadar insanın içinde düşmemem gereken bir hata varsa o işte tam da buydu.

Uykuya dalmak.
Hem de onlar harıl harıl çalışırken..

Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum, gerçekten.
Ancak saat bire gelmek üzereydi ve ben sayamadığım saatler boyunca şu kağıtlarla boğuşmuştum.

İşimden dolayı şikayet falan ettiğim yoktu, sadece birazcık uykuya ihtiyacım vardı hepsi bu.

Üstelik ben bu kadar uykuyla doluyken onların bu 'biz asla uyumamak üzere programlıyız' halleri beni şoke ediyordu.

Bazen tartışıyor bazense sakin sakin devam ediyorlardı işlerine.

Yoruluyorlardı, bu her hallerinden belli oluyordu; ancak onların bir kez bile mola verdiklerini görmemiştim.

Ya bazı şeyleri kaçırmıştım ya da gerçekten de mola vermemişlerdi.

Artık diren nidalarım yerini koyun saymaya bırakmıştı.

Dayanacak gücüm kalmamıştı ve ben en sonunda kendimi uykunun beni çağıran yumuşak kollarına bıraktım.

Lost of Memory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin