Part cincuenta cuatro

85 10 30
                                    

Durmak nedir bilmeden yürüdüğüm yoldan yine onun durdurmak için hırslı elleri sayesinde durmuştum.

O soruncaya dek ağladığımdan bihaber, tek sorunumun uzaklaşmak olduğu düşüncelerimle birlikteydim.

"Melissa.. İyi misin?"

O kadar masum bir şekilde soruyordu ki bu soruyu 'değilim' diye cevaplamakla ona karşı sanki suç işleyecekmişim gibi hissettim.

"İyiyim, sadece.. Özür dilerim Brian ben.. Ben her şey için özür dilerim. Ne yapacağımı bilmiyorum, çok şaşkın ve bir o kadar da mutluyum, hatta belki biraz da üzgünüm ama yine de bilmiyorum."

Daha önceden beni durdurmak için ellerimi kavramış olan elleri şimdi yavaşça yüzüme doğru çıkıyordu ve ben o ellerin ne yapacağını çok iyi biliyordum; yıllar önce de olduğu gibi, her ağladığımda yaptığı gibi gözlerimi, yanaklarımı silip burnuma küçük bir buse bırakacaktı.

Bundan şikayetçi değildim fakat hala daha bir yanım hak edip etmediğimi sorguluyordu, daha düne kadar onu suçlayan kalbim şimdi yerini uçurtmalarla uçmaya çalışan minik yavru fillere bırakmıştı; kelebek gibi narin ve küçük bir hayvanın uçuşması ne kadar da basit kalırdı bu yaşadıklarımı tarif etmeye..

Elleri önce gözlerimle buluştu, daha sonra da sakince yanaklarıma geçti oradaki görevlerini de tamamladıktan sonra sıra son aşamaya gelmişti; sırasına kadar her şeyi biliyor fakat yaşadığım anın içinde olduğuma inanmıyordum sanki bu olanlar.. fazlasıyla olağandışıydı.

Gözlerimi kapatmış kendimi onun busesine bırakmaya başlamıştım ama bir şeyler düşündüğümden farklı ilerliyor olmalıydı ki burnuma doğru artması gereken nefes hareketleri tamamen yön değiştirmiş dudağıma doğru hareket ediyordu.

Her şey saniyeler içinde olmuştu; önce kalbim ne yapacağını bilemez halde birçok kez yer değiştirmiş sonra da büyükçe bir paniğe kapılmıştım fakat yine de kendimi Brian'ın o sıcak ve yumuşak dudaklarına bırakmaktan kendimi alamamıştım.

Yılların özlemini barındırdığına emin olduğum o öpüşme anı beni yaşadığım anın ne kadar gerçek olduğuna inandırmayı başarmıştı.

Dudaklarını dudaklarımdan çekerken söylediği "Seni çok özledim Mel." cümlesi benliğimi tamamen ona bırakmama sebep olmuştu, ben de onu özlemiştim.

Onu deliler gibi özlemiştim.











***

"Bu işi ben ayarladığıma göre tekrardan buraya dönmeni de sağlayabiliriz diye düşünüyorum Mel.. Ha, ne dersin?"

Bir şey demek istemiyordum; bundan on dakika önce dudaklarında yeniden hayat bulduğum ve bana dünyadaki son değerli elmasmışım gibi davranan bu adamı sadece izlemek istiyordum.

Yüzüme bakarak konuşuyor dahası konuştuğu üslup son derece sakin ve efendiceydi; uzun zamandır görmediğim muameleyi bana gösteriyor oluşu bütün devrelerimi yakmıştı.

Ne düşüneceğimi, ne söyleyeceğimi kestiremiyordum bu hikayede tam anlamıyla salak aşığı oynamaya başlamıştım bile.

"Mel, bu işi hemen halledip eski düzenimize geri dönelim. Senden daha fazla uzak kalmak istemiyorum Mel. Zaten çoktan üç sene oldu."

Arabaya geri döneli on beş dakika kadar oluyordu ve o bu kadar yakınımda oturuyorken söylediği şeylere dikkat etmek zorundaydı. Alışık olmadığım şekilde davranması yetmiyor gibi bir de bütün cesaretiyle gözlerini gözlerimi dikmiş konuşuyordu.

Bi' anda bütün bunlar olup biterken kafamı kurcalayan o soruyu soruverdim.

"Neden Brian? Bir anda ne değişti? Ne oldu? Nasıl oldu..?"

Bu soruyu bekliyordu, sadece doğru zamanı kolladığımdan emindi ve büyük ihtimalle bir cevabı da vardı.

Xie Ji, dedi adını duymayı beklediğim kişiler listesinde adı bile yokken.

Wonpil, dedi yine arkasından hız kesmeden.

"Xie Ji, o gün gitarı Jae'ye vermedi Melissa.."

Pekala, işte bu hiç de düşündüğüm bir senaryo değildi.

"..Gitarı ben aldım, aslında önce almak istemedim fakat Xie Ji vermekte ısrar edince kabul etmek zorunda kaldım, derken.. Xie Ji benimle konuşmak istediğini söyledi, ben de ona ayıracak vaktim olmadığını söylemeye çalışırken bilirsin işte.. evrenin gönderdiği Kim Wonpil ile birlikte kendimi bir masada Kim Wonpil'in esiri, Xie Ji'ninse bir numaralı dinleyicisi olarak buluverdim.."

Sonrasını dinlememe gerek bile yoktu, bu hikayeyi ben yazmıştım; Xie Ji ne biliyorsa ona ben anlatmıştım aynı şekilde Pil'e de.

"O kadar gurur yapmıştım ki seni doğru düzgün dinlemedim bile Melissa ama o an bi' şekilde her şey yapboz parçaları misali birleşince..ne kadar aptal olduğumu fark etmem saliseler sürdü. Sonra da.. Biliyorsun işte sonrasını sen de gördün."

Kafasını sürücü koltuğuna yaslamış bana olanları anlatırken onu izlediğimde  Xie Ji ve Wonpil'e olan sinirim çoktan uçup gitmişti bile.

"Peki ya o sözler? Şarkı sözleri?"

Aklıma ne geliyorsa birer birer soruyordum, sanki Brian eksik bir parça bulup sırf bu yüzden benimle tekrar konuşmamaya başlasa mutlu olacaktm.

Yaşadığım şok öyle büyüktü ki bu ihtimali bile bi' an için düşündüğüme yemin edebilirdim.

"Mel, o zamanlar sana çok kızgındım. Lütfen sen de beni anla. İçimde ne var ne yok kağıtlara döktüm, beğenildikçe de söz olarak kullanmaya karar verdik. Benim için söylemek her ne kadar zor olsa da en azından seni anılarımda canlı tutabiliyordum."

Ondan güç bulduğumdan olsa gerek ellerimi yanaklarına götürdüm ve yavaş hareketlerle okşamaya başladım.

"Yeni tıraş olmuşsun." dedim. Sürekli konu değiştiriyor gibi gözüksem de inanın bana ben de ne yaptığımı bilmiyordum, şu an kelimenin tam anlamıyla aşk sarhoşuydum.

Elini elimin üzerine koydu sonra da bu muhteşem anı beni onayladığını gösteren bir baş hareketiyle tamamladı.

Yarın, dedi ellerimiz hala birbirine sıkıca kenetliyken; "Yarın Şangay'a gidelim ve bu işi tamamen bitirelim."

Ne derse desin kabul etmeye çoktan  hazır olan bünyem buna da 'tamam' demişti.

Ona yaşattıklarımı iyileriyle değiştirmeye kararlıydım ve bunun için de bir yerden başlamak zorundaydım, zorundaydık.

Yepyeni bir dönem bizi bekliyordu.

Lost of Memory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin