Part cuarenta cuatro

69 8 52
                                    


"Aynen böyle Yong Gun amca.. İşler düşündüğümden daha karmaşık hale geldi ve ben göz yapayım derken sanırım.. kaş çıkardım."

Düşünceli bakışları uzun süren ayrılığımıza rağmen hala daha aynıydı.

O, söylediklerimi tartarken ben de onu izliyordum. Onu görmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki özlediğimi daha yeni fark ettiğim için kendime kızdım. Bir şeyler yanlış giderken hep yanımdaydı fakat işler yolunda olduğunda onu hiç aramamıştım ve bu da beni acayip vefalı insanlar grubuna çoktan birincilikle  sokmuştu.

Sonra tekrar düşündüm.. ve aslında hayatımda yolunda giden çok da bir şey olmadığını fark ettim. Bazen kendimi kandırıp güzel şeyler yaşadığıma inandıysam da gerçekte toplasam bunların pek de bir yer kaplamayacağından emindim.

"Beni şaşırtıyorsun Melissa.."

İlk defa muayene odasının dışında buluştuğumuz yerde, dondurmacının camından dışarı bakarken söylediği bu cümleyi nereye çekmeliydim anlayamamıştım.

"..Kendince yeni çözümler üretmeye başlaman çok hoşuma gitti. Her ne kadar bunun sonunda iyi şeylerle karşılaşmamış da olsan, cesaretin bile bu işi alnının akıyla atlatacağının habercisi adeta!"

Tebessümle bitirdiği konuşması yüzünden ağlamak üzereydim; birinin beni sırtımı sıvazlamadan dahi böylesine derin bir 'arkandayım' duygusuna büründürmesi beni ağlatmak için geçerli bir nedendi ve ben.. bu duyguya bürünmeyeli birkaç yıl olmuştu.

Yavaşça oturduğum yerden kalkıp Yong Gun amcanın yanındaki sandalyeye oturdum, ilk başta karşılıklı oturduğumuz için ona uzak kalmışım gibi hissediyordum.

Amcamdan çok babam gibi olduğunu hissettiğimden beri ona daha fazla uzak kalamazdım.

Gözleri etrafa ışık saçarken neden geldiğimi anlamışcasına iki kolunu da açıp bana kocaman sarıldı ve az önce konuşurken yapmayı unutmuş gibi sırtımı sıvazlamaya başladı.

Bu duygu selinin ortasında boğulmadan durabilmek benim için çok zordu; bu yüzden ben de birazcık sele kapılmak istedim, Yong Gun amcanın yeni yıkandığı kokusundan belli olan gömleğine rağmen gözyaşlarımla ıslatmak istedim.

Şimdi baba-kız birbirimize sarılmış, gelecek tüm sıkıntılara rağmen ayaktayız imajı çiziyorduk.

Araya giren tüm ayrılıklara rağmen, Yong Gun amcayı çok seviyordum.







***

Yapmamam söylendiği için şimdi tam olarak yaptığım şey, şirkete gitmekti. Şu sıralar hedefim Brian'ı olabildiğince sinir etmek ve kendime karşı kışkırtmaktı; o bana karşı çileden çıktıkça ben olayları hatırlamaya daha yatkın hale geliyordum ve bu riski çoktan almıştım.

İlk iş danışmadan grubun şirkette olduğu bilgisini alıp derhal yukarı, patronumun yanına çıktım. Bana vereceği yeni bir iş olduğundan falan bahsetmişti telefonda. Yurt olayından  başka bir iş için henüz hazır hissetmesem de bu görüşmeyi yapmak zorundaydım.

"Geel!"

Kapıyı açıp içeri girdiğimde odada başka insanların da olduğu gözüme çarpmıştı.

"Ben daha sonra da gelebil-"

"Sorun değil, zaten bu kişiler de senin için buradaydı."

Benim için mi?
Birileri benim için şirkete mi teşrif etmişti yani?

"Benim için?"

Sorum yerini bulduğunda aldığım cevap oturmam gerektiği olmuştu.

"Bunlar Şangay'daki şubemizin müdürleri ve idare amirleri. Bilirsin.. Bazı şeylerden bahsettik ve ben de iyinin de iyisi olan seni önerdim. Kabul edip etmeyeceğinden pek emin olamadığım için onlar da bizzat yüzyüze görüşmek istedi. Sanırım bunun daha etkili olacağını düşünüyorlar."

Ne dediğini anlamamıştım.
Farkındayım biraz geç anlayan bir yapım vardı fakat benden Şangay'a gitmemi falan istemeyeceklerdi herhalde..

"Song Melissa, bizimle birlikte çalışmanı istiyoruz. Duyduk ki Çince dilini geliştirmeye de çalışıyormuşsun, bundan daha iyi bir fırsat ayağına gelmez bizce. İyi düşün taşın, buradaki işinden pek bi' farkı yok sadece üst düzey kişilerle çalışma ve Çince'yi ana dilin düzeyine çıkarma imkanın var."

Söylediği şeyler ilk başta kulağa harika gelse de bunu düşünmeme gerek bile yoktu, tabi ki cevabım "hayır" olacaktı.

Tam ağzımı açıp düşündüğüm cevabı verecektim ki bir anda aklıma ya 'Evet' dersem diye küçük bir şey takıldı.

Evet dersem ve bu bir ihtimal Brian'ın kulağına giderse, neler olurdu acaba?
Muhtemelen pek bir şey olmazdı ancak merak bu, insanı nelere sürüklerdi..

Bildiğim tepkisini bile deli gibi merak etmeme rağmen karşımdaki kişilerin dalga geçemeyeceğim derecede yüksek makamlardan geldiklerini biliyordum. Tam da bu yüzden kafamda kurduğum saçma senaryoyu bir çırpıda silip cevap vermek üzere tekrar ağzımı açtım fakat bu sefer de açılan kapı yüzünden ağzım kapanmak zorunda kalmıştı.

İçeri girenler her zamanki gibi en sevdiğim çalışma arkadaşlarım ve biricik can düşmanlarım olan DAY6 grubuydu.

Odanın bu kadar insanla dolu olmasına aldırış etmeden patronumun yanına gidip bir şeyler konuşmaya başlamıştı bile küçük şirket prensi, Kang Young Hyun.

Sanırım insanın babasının müdür yardımcısı olması onun fazlaca hak elde etmesine zemin hazırlıyordu.

Kısaca yaptığı konuşması bittiğinde nihayet odaya bakmayı akıl eden Brian ile buluşan gözlerimin hem pişman hem de tatmin olmuş şekilde bakması için ciddi bir çaba harcıyordum.

Umarım mesajı anlayabilmiştir diye düşünürken sessizliği bozan cümlesi beni bir anda olduğumuz atmosferden çıkarmış ve direkt olarak sinirlenmeye doğru iteklemişti.

Ne demek "Bunun çıkışını vermemiş miydiniz? Neden burada hala!?"???

O soğuk bakışlarının altında sakladığın  bıçağını göremediğim için özür dilerim Brian, zaten eski Brian'a dönüşünden bu yana çok bi' zaman da geçmemişti.

Şimdiye dek sakin kalmış ve ona taviz vermemiştim fakat biraz daha beni aşağılamaya devam ederse..bu peşinden pek de hoş şeyler getirmezdi.

"Brian, sakin ol zaten şu an bir görüşmenin ortasındayız. Gerekli şeyler gerekli şekilde yerine getiriliyor."

"Young K. Lütfen bana artık Young K demeyi öğrenin."

Dişlerini sıka sıka söylediği bu cümlenin dişleriyle bir alakası olmadığına adım kadar emindim.

Bütün sorun bendim ve ne..?

Gerekli şeyler gerekli şekilde yerine getiriliyor mu!?

Yani patronum da bu oyunun içindeydi ve bana yeni bi' iş mi ayarlamaya çalışıyordu, işte bu kadarı bardağı taşıran son damla olmuştu.

Brian'ın beni istememesini kesinlikle ama kesinlikle anlayabilirdim ancak bunu bu şekilde aşağılık ve saman altından su yürütülen bir şekilde gerçekleştiren patronum, sen biraz sınırı aşmıştın.

Madem öyleydi, benim de istenmediğim yerde durmak gibi bir niyetim yoktu.

"Kusura bakmayın biraz beklettim ama cevabım evet. Sizinle çalışmak benim için bir onur olacaktır efendim. Ve siz, biricik patronum beni büyük bir özveri ve güvenle önerdiğiniz için çok teşekkür ederim. Artık DAY6 ile çalışamayacak olmam biraz üzücü de olsa, hayat bir şekilde devam etmeli değil mi?.."

Herkesin yüzüne büyük bir sırıtış ile bakmayı bitirdikten sonra büyük bir hızla odadan ayrıldım.

Bu kadar sinir, vücuduma zarar vermeden evvel kendimi dışarıya atmak zorundaydım.

Benimle oyun oynamaya çalışmak, ha?
Bir de bunu ekmek paramı kazandığım işim üzerinden yapmak?

Hanginiz daha adiydi, karar veremiyordum.

Bugün için fazlasıyla yorulduktan sonra kendimi eve gitmeye ikna ettim. Belki sinirimi boşaltır, kendimi yeni şeyler düşünmeye zorlayabilirdim.

Önüme ilk gelen taksiye bindiğimde taksiciye söylediğim adres düşündüğümden çok daha farklı olmuştu.

Lost of Memory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin