Part dieciséis

75 9 24
                                    


"Diyorsun ki, panik atağın geri gelmiş. Doğru mu duydum?"

Kendimi dört gündür bunun gerçek olmadığına inandırmakla geçirmiş olsam da Yong Gun amca, şu an gayet doğruları söylüyordum.

"E- evet! O gün asansörde.."

Asansörde kaldığımızı fark etmem biraz uzun sürse de fark ettiğimde, yirmi üç yaşında genç bir Melissa olarak değil de beş yaşındaki ağlak surat Melissa olarak bulunuyordum orada.

Kendi kendimi sakinleştirme çabalarım hiçbir sonuç vermiyor, Young K'in rahatlığını gördükçe daha da darlanıyordum.

Arada bir bana baktığını sanıyordum, umarım korkak Melissa onu ürkütmemiştir.

Aslına bakarsanız, umrumda değildi.

BİR ASANSÖRDE KALMIŞTIM.
ÇIĞLIK DAHİ ATAMIYORDUM.
KARANLIKTI ve YANIMDA YOUNG K VARDI.

Mantığını bir kenara bırakmış olan Melissa olarak yere çökmüş başka şeyler düşünmeye çalışıyordum.

Kahretsin ki olmuyordu.

Aklıma bu üç dört şeyden başka bir şey gelmiyordu.

Duvardan gelen sürtünme sesinden Young K'in de yere oturmak için çabaladığını düşündüm.

Sanırım aşağıya gelmesinin bu kadar uzun sürmesinin sebebi şirketin boyutuyla uzaktan yakından alakası olmayan şu küçücük asansörde tek oturacak yerin benim yanım olması ve gelmekte tereddüt etmesiydi.

Hayatımda ilk defa, panik anımda başka bir insanı rahatlattım.

Bunu neden yaptığımı dört gündür bulamamış olsam da..

"Otur artık!"

Karanlık da olsa onu görebiliyordum, ne kadar şaşırdığını görmem hiç de zor olmamıştı.

Duyguların da renkleri vardı ve hiçbir karanlık onları kapatmaya yetmezdi.

Sonunda yanıma oturduğunda, iyi olup olmadığımı sordu. Ona verebilecek tek bir cevabım vardı o da sanırım kusacak olmamdı.

Hemen çantamı karıştırmaya başladım ama aniden bastıran panik atağım beynimi ele geçirmeye başlamış neyi nereye koyduğumu unutturmuştu bile.

Birden çantamı elimden aldı, ben daha ne olup bittiğini anlayamadan elini attığı gibi kutsal siyah poşetimi çıkarıp elime tutuşturdu.

İnanın bana onu sorgulayacak vakit bulamadan kusmuştum.

Fazlaca olmasa da paniğim nedeniyle, hastaneden sonra aldığım küçük kek çıkmıştı sanırım.

Her şey bittikten sonra ben köşeye çekilmiş utancımdan saklanırken, önüme su şişesi ve peçete attı.

Tuhaf olan, ikisinin de bana ait olmasıydı.

Artık çantamı karıştırmaya bir son vermeliydi.

Şu durumda bile ona muhalefet olmaktan dolayı düşüncelerim bir fırçayı hak etmişlerdi.

Young K bana iyilik yapıyordu.
Hem de BANA!

"Teşekkürler.." dedim asansöre ilk bindiğimde söylediğim tonda.

"Daha iyi misin?" diye yepyeni bir soru attı ortaya, beni duymamış gibiydi.

İyi olduğumu söyledim ama şöyle bir gerçek vardı ki asansör durduğundan beri hiç iyi olmamıştım.

Titremeye başladım, bu bana Japonya'daki ağlak Melissa'yı hatırlatsa da o zaman bana ne olduğunu bilmiyordum fakat şu an panik atağımın gittikçe güçlendiğinin farkındaydım.

Kendi kendimi korkutma seansımın başlamış olmasından dolayı olduğunu düşündüğüm nefes darlığım artıyordu..

BİRİ ARTIK BİZİ KURTARABİLİR MİYDİ?!

"Melissa, kendini kaybetme sakın. Bir şey yok birazdan bizi çıkaracaklar tamam mı?" konuşurken bir yandan yanıma gelmiş beni kendisine yaslamıştı.

Ama şu an Young K'in dediklerine odaklanamayacak kadar korkuyla doluydum.

"Nefes almaya çalış tamam mı? Bol bol içine çek, haydi beraber!"

Yüzümü yüzüne çevirmiş benden dediği şeyi yapmamı bekliyordu, olmuyordu çok zorlanıyordum.

Sanki nefes aldıkça asansörün havasını tüketiyor ve biterse ölecekmişiz gibi hissediyordum.

"Melissa dediğim şeyi yapmıyorsun. Nefes AL!"

Korkudan ağlamaya başlamam yüzünden tıkanan burnum beni daha da nefessizlik çukuruna batırırken bunu fazlaca hissettirmiş olmalıyım ki bana bağırmayı uygun görmüştü.

"MELİSSA!!"

Gittikçe hiddetlenen tek şey Young K değildi, nefessizlikten ölecek raddeye geldiğimi hissediyordum. Öyle ki, sanki burnum kesilmişti ve ben de boşu boşuna çabalıyor gibiydim.

Gözlerim kararmaya başlamıştı, sanırım bayılacaktım ya da Polyanna'lığı iki dakika kenara bırakacak olursak eğer ölüyordum.

Yanaklarımda hissettiğim sıcaklık beni gözlerimi oraya odaklamaya ittiyse de yapamıyordum zaten her şey o itilme anında olup bitmişti.

Onlar Young K'in elleriydi.

Bir diğer Young K'in olduğundan son derece emin olduğum dudaklar ise benimkilerle buluşmuştu, çok uzun sürmese bile beni nefessizlikten değilse de kalpten götürmeye yetecek kadar uzun sürmüştü.

Kendini geriye çektiğinde, odaklanmakta hala daha güçlük çekiyordum ama nefesim yatışmıştı.

Bunu neden yaptığını anlamam uzun sürmemişti, nefes almamı sağlamak istemişti.

Ona müteşekkir olmak istesem de şu an utancımdan bunu yapamıyordum.

Beni öpen insanın Young K olması da beni engelleyen unsurlar arasında sayılabilirdi, tabiî.

Bir de sanırım az önce kustuğumu hesaba katmamış olmalıydım.

AZ ÖNCE KUSMUŞTUM.
VE..
YOUNG K BENİ ÖPMÜŞTÜ.

Lost of Memory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin