Part cuarenta siete

57 7 46
                                    


"Bu aramızda kalmalı Melissa, bak bunu öğrendiğin için çok üzgünüm tamam mı.. Ama.. Brian'ın bunu senden öğrenmesini istemiyorum. Asla olmaz! Ona hiçbir şey söylemeyeceksin!"

Tanışalı belki bir hafta olmamıştı ve ben bu bir haftanın sonunda beni şoke eden bir manzarayla karşılaşmıştım, o gün oradan geçeceğime ölmeyi yeğlerdim sanırım.. Fakat bazı şeyler fazlasıyla gerçekti.

"Melissa, anlaştığımızı düşünüyorum. Ben her şeyi ona anlatacağım zaten, sen yeter ki benden önce davranma! Ona bunu annesi anlatmalı, kız arkadaşı değil."

Tamam, haklıydı evet bunu ona elbette ki annesi anlatmalıydı ama.. Böyle bir durumda bile nasıl bu kadar rahat olabiliyordu anlamıyordum.

Oysaki tanıştığımız zaman onunla ilgili ne hayaller kurmuştum, o Brian'ın annesiydi. O sevdiğim adamın annesi, canıydı.
Peki o can şimdi başka canlar mı yakacaktı...

"En kısa zamanda anlatacağım, lütfen ortalığı karıştırmaya çalışma!"

Elinde tuttuğu sigarasından son nefesini çekerken cümlesini tamamlayıp bir kez daha söylememem gerektiğinin altını çizdi, yanımdan kalktı ve beni ne hale getirdiğini merak bile etmeden uzaklaşmaya devam etti.

Numaramı nasıl bulduğunu ya da beni özellikle neden nehrin kenarına çağırdığını bilmiyordum, bu saatten sonra bilmek de istemiyordum zaten.

Daha bir hafta önce Brian gibi harika bir evlat doğurduğu ve büyüttüğü için minnet duyduğum kadın gitmiş yerine nefretle dahi bakmaya değmeyeceğini düşündüğüm biri gelmişti.
Bu hızlı değişim beni rahatsız etmekle kalmamış bir de üzerine tehdit görünümlü emirlerle başbaşa bırakmıştı.

Tehditvari tümceler umrumda bile değildi, tek düşündüğüm Brian ve annesiyle olan ilişkisiydi.

Annesine duyduğu güvendi, ben olayları anlatınca bir daha toparlanamamak üzere yıkılacak olan..

Anlatmayacaktım, bunu yapamazdım.
Annesi istedi diye değildi, Brian'a bu acıyı bizzat kendim yaşatmak istemediğimdendi.

O bir erkek evlattı ve annesinin onun için ne kadar önemli olduğunu anlamak için gözlerine bakmak bile yeterliydi, özür dilerim Brian.

Bunları senden önce öğrendiğim için.
Öğrenmeme rağmen yardım edemediğim için.










***

"Kendine geliyor!"

"Hanımefendi, sakin olun. Elbette gelecek, bir saattir serum yiyor."

Biri fazlasıyla tanıdık diğeri ise ilk defa duyduğum bir sesti.

Xie Ji, konuşuyor olmalı diye düşündüm. En son onunla birlikteydi-

Hayır hayır, en son yanımda Brian vardı. Evet, ona bir şeyler söylemeye çalışıyordum..

Peki ya sonra.. Serum mu!?

"YAA! Ne kadar korkuttun bizi haberin var mı!?"

Gözlerimi açar açmaz karşılaşmayı düşündüğüm manzara tam olarak bu olmasa da.. Karşımda Xie Ji ve ondan boyca ciddi anlamda kısa olan bir hemşire vardı.

Bu da pekala duyduğum kısa konuşmayı teyit ediyordu.

"Ne olmuş ki bana?" diye saçma sapan bir soru yönelttiğimde Xie Ji'nin bana böyle bir ortamda küfretmemesi için dua ediyordum.

"Brian ile konuşmaya gitmiştin ya hani.. Fenalaşmışsın, bayılmışsın..! E ben sana dedim ama, yoruldun tabii her gün her gü- Aa evet uyandı uyandı, yeni uyanmıştı o da tam."

Lost of Memory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin