Part trece

74 9 15
                                    


Saat yediye gelmek üzereydi ve ben hala hazır değildim, yanıma aldığım kıyafetlere bir göz attıktan sonra hafızamın dışında moda anlayışımı da kaybettiğimi anlamam uzun sürmedi.

Sanırım insan sinirliyken bavul hazırlamamalıydı.

Havanın yağmurlu olmasına karşın mecburen elbise giymek zorunda kalmıştım ve bu hiç benim tarzım değildi.

Hastaneden ayrıldıktan sonra eşyalarımı almak için kilitli dolapları seçmiş olan aile dostlarıma şükranlarımı iletmiş ve eşyalarımı almaya gitmiştim ama karşımda eşyalar değil yalnızca birkaç eşyam vardı.Aslına bakarsanız, üç ay geçtikten sonra benden ümidi kestiklerinden dolayı birçoğunu ayıklayıp kendi çocukları için almışlardı.

Bu yüzden onları suçlayamazdım, fakat şu an yanıma aldığım kıyafetler için kendime istediğim kadar kızabilirdim.

Hayatımda çok nadir elbise giymişliğim vardı ve biri bugüne denk gelmişti.

Bu elbiseyi dolabımın en ücra noktasına koyduğuma adım gibi emindim ve bu da demek oluyordu ki sinirli olduğumda oralara kadar fetihler gerçekleştirebiliyordum.

Çok tehlikeli bir insandım, cidden.

Telefonum iki kez titremişti, sanırım ben düşüncelere dalarken birileri de bana dalmak istiyordu.

Mesaj menajer beyefendidendi. Kendisiyle şunun şurasında bir gündür tanışıyorduk ama o bana kırk yıllık ahbabı gibi davranmaktan çekinmiyordu.

"Nerde kaldın Melo? Herkes seni bekliyor aşağıda. Acele et!!"

Birincisi ben Melo değildim.
İkincisi olsaydım bile sen beni o şekilde çağırabilecek derecede yakınım değildin.

Mesajla beraber gelen anlık sinirimi de üstümden attıktan sonra aşağı   indim, beklediğim şey elbette ki bir karşılama töreni değildi zira ben de bi'  idol değildim; ancak herkesin çoğu zaman yaptığı gibi gözlerini dikerek bana bakması beni çok da farklı hissettirmiyordu.

Kadife bey eline mikrofonu almışcasına konuşmaya başladığında ona içten içe hala kadife bey diye seslendiğimin farkında değildim, artık o bir Pil'di Melissa.

Kadife sesli Pil.

"Mel de geldiğine göre artık başlamalıyız."

Yarım saatlik sohbetten sonra kanımın hemen ısınmasına şaşmamalıydı, o adeta içlerinden sıyrılıp bana tüm iyiliğiyle koşmakta olan bir beyefendiydi.

Jae, ilk başta aramızdaki yaş farkından olduğunu düşündüğüm iletişimsizliğini dünkü geceden sonra tamamen kesmişe benziyordu.

Sanırım artık 'bu ismi' nereden hatırladığını bulmuştu, benim aksime.

Dowoon, sevimliydi zaten fazla konuşmuyordu ya da beni öyle olduğuna inandırmıştı.

Sungjin dün geceden sonra bana biraz sinirli gibiydi, sorun değildi yarından sonra görüşmeyecektik.

Young K.
O tam bir muammaydı. Gözlerime kesinlikle bakmıyor, iş için dahi benimle konuşmuyordu.

Elbet bugün bana ihtiyacı olacaktı.
Yani.. Umarım.

"Sen, konserden önce sonra içinde dışında her yerdesin! Tamam mı? Şu koltuğa oturacak, çocuklar ara verip hayranlarıyla konuştukça çevireceksin. Yapman gereken şey işte bu kadar basit."

Gerçekten ordan bakıldığında stajyer gibi ya da ne bileyim işten anlamayan gerizekalı bir moron gibi mi duruyordum, emekliliği gelmiş ama maaşı azalmasın diye diğer gençlerin önünü engellemiş olan pislik menajer bozuntusu.

Lost of Memory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin