"Tanrı'ya şükürler olsun ki sonunda breakupDAY6 son buluyor.."
Ses tellerine zarar verecek denli yüksek sesle söylemişti bunu Wonpil. Ne anlama geldiğini çok anlayamama rağmen grubun diğer üyeleri oldukça eğlenmiş hatta Wonpil'in dediğine de katılıyor gibi durmuşlardı.
Sonunda birlikte geçirdiğimiz o uyku dolu geceden sonra, uçağımıza yetişebilmiş ve gelir gelmez soluğu de biricik grup üyelerinin yanlarında almıştık.
Brian o kadar mutlu görünüyordu ki olan bitenleri anlatırken heyecanından olsa gerek çocuklar yerine bana bakarak anlattığının farkına bile varmamıştı, neyseki harika arkadaşlara sahipti de hiçkimse bunu sorun yapmadı.
Şimdiyse, pratik yaptıkları odanın zemininde küçük bir yuvarlak oluşturmuş, konuşuyorduk.
Onlarla ilk defa adam akıllı konuşuyordum.
Ne diyeceğimi düşünmeden, Brian'ın yüzüne bakmaktan çekinmeden..öylece oturmuş sohbet ediyordum. İlk defa onlara bir birey olarak katılıyordum ancak yine de anlayamadığım şeyler olabiliyordu tabii..
"BreakupDAY6 de ne?"
"Mel, hadi ama bunu biliyor olm-"
"Wonpil demek istiyor ki biliyor olmana gerek yok. Aramızdaki küçük bir şak-"
"O değil de Brian.. Bir haftadır o 'asla çıkarmam' bilekliklerini göremiyorum. Ne oldu onlara?"
Onlar konuştukça ben beyin hakimiyetimi kaybediyordum, kafam o kadar çok karışmıştı ki..
Önce Brian Wonpil'in sözünü kesmiş daha sonra ise Jae araya girerek Brian'ın sözünü kesmişti.
Cevabımı alamadığım gibi üzerine bilmediğim bir konu daha ortaya atılmıştı.Brian'ın yavaşça terlemeye başladığını görebiliyordum.
Oturduğumuz sıraya bakınca Jae ile Brian karşı karşıya oturuyordu; şu an burada olan herkes onların arasındaki o ince elektriği görebilirdi ve bu da terlemesinin en bariz sebeplerinden biri olarak duruyordu.Bir an için beynimi zorlamaya çalıştım, kafam bir önceki konuyu çoktan atlatmıştı şimdi yapmakta olduğum şey bahsedilen objeyi daha önce Brian'da görüp görmediğimi, gördüysem de nasıl bir şey olduğunu hatırlamaya çalışmaktı fakat beynim son birkaç gündür öyle yoğun çalışıyordu ki ona bir şey sorduğum an beni reddetmesi işten bile değildi.
"Hyung, bu konuyu sonra konuşsak."
Dişlerini sıka sıka verdiği bu cevap beni biraz germişti, Brian'sa bu gerginlikte terlemeye devam ediyordu; ellerini tutmak istediysem de henüz bu cesarete sahip değildim, özellikle herkesin bulunduğu bir ortamda.
Oldukça sıkıntılı görünüyordu, onun daha fazla bu cevaba zorlanmasını istemediğim için araya girerek konuyu değiştirmeye çalıştım fakat Jae'in vazgeçmek gibi bir niyeti yok gibi görünüyordu.
"Bence Melissa da buradayken o bileklikten bahset Brian. Buna hakkı var. Göründüğü kadarıyla hatırlamıyor, ona bunu borçlusun Brian. Hatırlamaya ihtiyacı var."
Ciddi konuşan bir Jae'den herkes tırsmış gibi duruyordu, Brian'ın aksine herkes yavaşça cepheyi terk ediyor gittikçe sessizliğe gömülüyordu; en son ağzıyla kendi kendine melodi yapmakla meşgul Dowoon bile susmuştu.
"Şimdi değil dedim hyung. Yeri burası değil!" Brian'ın sinirle atan damarını gördükten sonra ben de biraz ürkmüştüm. Konunun ne olduğunu ve benim neden buna bu denli ihtiyacım olduğunu bilmiyordum ancak başıma yavaştan bir ağrı girmişti bile.
Zaten yanında olmama rağmen Brian'a biraz daha yaklaştım, tek niyetim yanında olduğumu daha çok hissettirebilmek ve eğer başarabilirsem konuyu bilmememe rağmen bunu hatırlamaya o kadar da ihtiyacım olmadığımı ona telepatik bir şekilde anlatabilmekti.
Fakat Jae'in bir sonraki atağından sonra Brian'dan önce kendimi korumam gerektiğini fark ettim zira duyduğum "kuş tüyü ve hayat ağacı" kelimelerinden sonra başıma giren ağrıya kendimi bırakmam saniyeler sürmüştü.
***
Son bir kez onu görmek istemiştim fakat bana mesafeli davranması yetmiyor gibi bir de beni reddetmişti.
Oldukça haklıydı, kendince sebepleri vardı ancak güzel geçen bir de geçmişimiz vardı.. Bunu hiçe sayması beni çok üzüyordu.
"Seni çok tanımıyorum sadece Brian bir şeyler gevelediği için buraya gelmek durumunda kaldım. Biraz hızlı olursan iyi olur çünkü yetişmem gereken bi' pratik var."
Aslında hiç de böyle aksi biri olmadığını gösteren ses tonuyla güya bana sert görünmeye çalışıyordu fakat başaramadığı gün gibi ortadaydı.
Ne olursa olsun ona vermem gereken bir paket vardı, aksi de olsa bugün bu işi bitirecektim.
Ellerimi yavaşça çantama götürdüm, fermuarlı gözünden küçük mat siyah bir paket çıkarıp tam ortaya, masaya koydum.
"Bunu Brian'a verirsen benim için büyük bir iyilik yapmış olacaksın. Biliyorum belki de kabul etmeyecek ama lütfen o atarsa bile sen al ve sakla. Bunu geri isteyeceğinden eminim, yani en azından.."
Gözyaşlarım çoktan yanaklarımdaki yerlerini almıştı.
"..en azından bana karşı olan hislerinde gerçekten samimi olduysa, isteyecektir."
Ellerimin tersiyle gözyaşlarımı sildikten sonra, paketi Jae'in olduğu tarafa ittirerek ona bir kez daha almasını, söyledim.
İlk önce biraz tereddüt eder gibi oldu fakat daha sonra sanırım kendince 'duygu sömürüsü' olarak etiketlediği gözyaşlarıma dayanamayarak paketi aldı.
Duygu sömürüsü yapmadığımın gayet bilincindeydim fakat sonuçta paket onda olduğuna göre kendimi savunmanın çok da bi' önemi yoktu.
"İçinde küçük bir de not var. Onu okumayacak hatta yırtıp atacak ya da bilmiyorum belki yakar. Sonuç olarak o nottan birkaç tane hazırladım.. Notu yok ettikten sonra pişman olduğu zaman ona yedeklerini gösterirsin."
Söyleyeceklerim bu kadardı. Ona fazla yük bindirdiğimin farkındaydım fakat başka tutunacak dalım yoktu.
"Benden bu kadar Jae. Dediklerimi uygulamak sana kalmış bunlar sadece bir rica.. Şimdiden çok teşekkür ederim, gelmen bile beni çok mutlu etti. Son olarak, lütfen ona onu çok sevdiğimi ne olursa olsun sevmeye devam edeceğimi söyle."
Ayrılma vakti gelmişti, masadan kalkarken Jae'in paketi ne kadar sıkı tuttuğunu görebiliyordum.
Onun aşka olan saygısını görebiliyordum.Brian'ın böyle insanlarla dost olduğunu bildikçe içime yerleşen huzur bugün daha da artmıştı.
Ben olmasam bile yanında olacak insanlarla yaralarını sarıp, onlara beni kötüleyecek dahi olsa vakit geçirip zamanla acılarını unutacak olması beni rahatlatıyordu.
Yalnız olmadığını bilmek en büyük hediyemdi.
***
"MELİSSA İYİ MİSİN?!! MELİSSA KENDİNE GEL!! MEL-"
Baş ucumda durmuş beni sarsa sarsa uyandırmaya çalışan bu çocuk belki de benim kendim için endişelendiğimden çok daha fazla endişeleniyordu benim için, tıpkı benim onun için yaptığım gibi.
Gözlerimi açtığımı duyar duymaz diğer üyeler de toplanmıştı, başıma. Böyle güzel bir ailede bayılmak bile büyük bir nimetti benim için.
Şimdiye dek Brian'a iyi baktığınız için çok teşekkürler çocuklar, sizlere ne kadar minnettar olduğumu anlatamam fakat şimdi sırayı devralma zamanı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost of Memory
FanfictionKusursuzca tasarlanmış düzeni asla bozamazsınız ve eğer kader diye bir şey varsa o işte tam burda! Bu noktadan itibaren sizi kaderin zalım ağlarıyla yalnız bırakacağım. Melissa da dahil kimse ne olup biteceğini bilmeyecek ya da Brian bilse de engel...