Part diez

77 8 4
                                    


"Yong Gun amca.. Ne yapacağımı bilmiyorum bana öylece Melissa dedi ve gitti. Hiçbir şey yapamadım!"

Baştan sona her şeyi anlatmıştım fakat normalde rahatlamam gerekiyorken ben sebepsiz yere daha da geriliyor, aksine dipsiz bir kuyuya çekildiğimi hissediyordum.

Polis karakoluna gitmeden mevzuyu halledebilmiştik çünkü benim bir Yong Gun amcam vardı.

Ne olursa olsun her daim arkamda duran hatta gecenin köründe aradığımda bile cevap verebilen biriydi.

Bir nevi kahramanımdı yani.

Onları rahatsızlığıma ve başıboş bir insan olmadığıma inandırıp ki sonuna kadar doğruydu, kendi yoluma koyulmayı başarabilmiştim.

"Melissa, bu durum gittikçe ilginçleşiyor bilmem farkında mısın? Bunu çoktan anlamışsındır ama ben yine de söyleme gereği hissediyorum. O çocuk senin hafızanın tam da eksik kısmında yer alıyor. Belki de kilit noktan o çocuktur. Sanırım o çocuğu acilen bulman gerekiyor. Sana seni anlatabilecek kişi bir tek oymuş gibi duruyor.."

Başımı sallayarak onu onayladım, elbette bunun farkındaydım ancak o çocuğa nasıl ulaşırdım ya da herhangi bir şekilde tekrar karşılaşma ihtimalimiz var mıydı işte bu sorular hala daha bilinmezliğini koruyordu.

Ona teşekkürlerimi tekrar tekrar sunduktan sonra hastaneden ayrıldım.

Bugünkü konuşmamız oldukça kısa sürmüştü, malum büyük olayıma kendisini de dahil ettiğimden dolayı olanları zaten biliyordu.

Sonuç olarak anlatmadığım bir  şey kalmadığına göre rahatlamam gerekiyordu.

Hep öyle olurdu. Ben içimi döker, olan biteni anlatır sonrasında değmeyin keyfine edalarıyla süzülürdüm sokaklarda..

Peki şimdi neden bir tık yoktu?
Rahatlamak fiili neden bana bir o kadar uzak geliyordu?



***

Elime aldığım cips paketini  çalan telefonumla birlikte masaya geri bıraktım.

Bu saatte arayan kişinin sağlam bir sebebi olsa iyi olurdu çünkü hiç halim yoktu bir de o her kimse, onu çekemeyecektim.

"Efendim Parton."

Tabii ya bu saatte ya Yong Gun amca ya da biricik patronum beni arardı.

Birkaç evetten sonra telefonu kapatıp cipsime kaldığım yerden devam ediyordum ki birden daha demin ne yaptığım beynime bir şimşek misali çaktı.

Ben az önce Japonya'ya gideceğime, rahatsızlanmış bir tercümanın yerini alacağıma dahası bunu yarın gerçekleştireceğime evet mi demiştim?

Yok daha nelerdi..

Hemen telefonumun kilidini açıp son arayanlara baktım ve tam orda koskocaman harfleriyle Patron yazdığını gördüm.

Gerçekten de o konuşmayı yapmıştık.

Bu bir şaka olmalıydı.
Evet uykum olabilirdi ama bu kadarı sadece ve sadece.. Ne kadar kendime bunu söylemek istemesem de... Tam anlamıyla.. Bir salaklıktı.

Tekrar arayıp reddetmeyi düşündüm. Belki bunu yaparsam ölüm fermanımı ikinci kez yazmış olacaktım ama yine de Japonya'ya gitmemeliydim. İpuçlarını toplamaya devam etmek zorundaydım kısa bir süre de olsa bu işe ara vermek bütüm parçaların yerinin değişmesine sebep olabilirdi.

Yapbozum parçalara ayrılmışken toplamak için en iyi fırsatımı da çöpe atamazdım.

Lost of Memory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin