Usul usul,birbirlerine dokunmadan, döne döne raks eden kar taneleri hasret kaldıkları yerlere ulaşırken yaptığım,daha doğrusu yapabildiğim tek şey önümde duran,devasa boyutlarda diye tabir ettiğim beyaz arabaya bakmak olmuştu..
Biliyordum kim olduğunu.Hoş bilmesem bile plaka bas bas bağırıyordu gerçekleri zaten.Bu onun arabasıydı.Yıllar önce utandığım,çekinerek bir kaç kez bindiğim ve en önemlisi ilk ve son öpücüğümü verdiğim adamın arabasıydı..
Doğu ÇELEBİ..
Haftalar önce hiç ummadığım bir anda karşıma çıktığı yetmezmiş gibi şimdi yine yırtık dondan çıkar gibi ansızın karşıma dikilmişti.Belli ki bir derdi vardı.Zira iki de bir karşıma çıkmasının başka bir açıklaması olamazdı..
Soğuk havayı ciğerlerime çekip, beynimin içinde dolanan tilkilere bir son verdim ve tüm heybeti ile arabadan aşağı inen Doğu Çelebi'ye baktım.Gri takım elbisesinin için de her zaman ki gibi kusursuz ve yakışıklıydı.Boynuna taktığı kaşkolu kıyafeti ile uyum sağlamış,hiç bir zaman kesmediği siyah sakalları ise karanlık bir hava katmıştı..
Gözlerimi bir saniye bile kırpmadan iki eli cebinde olarak bana bakan adamı izledim bir kaç saniye sonra sessizliği bozmak adına konuşmaya başladım.
"Hayırdır Doğu bey gündüz gözüyle yol kesmeler falan" dedim soğuktan burnumun ucuna gelen suyu çekerek.Kıçım donmuş ve ben bu soğukta sap gibi dikilmiş hiç konuşmamam gereken bir adam ile konuşuyordum.Acaba benimde gündüzleme olma olasılığım yüzde kaçtı?
"Hoş buldum Cansu nasılsın?"
"Teşekkür ederim gayet iyiyim..Size nasıl yardımcı olabilirim?" dedim gayet kendimden emin bir sesle.
"Konuşmalıyız"
Yine aynı karın ağrısı vardı ve o ağrının sebebi konuşmaktı..
"Daha önce söylediğim gibi konuşacak bir şey yok der çıkardım bu işin içinden lakin zırt pırt karşıma çıkmanızdan yoruldum.Lütfen ne konuşacaksanız hemen konuşalım ve bir daha böyle şeyler tekrarlanmasın"
Artık ciddi anlam da yorulmuştum bazı şeylerden.Bir önce herkes eteğindeki taşları döküp rahatlamalı ve hayata kaldığı yerden güle oynaya devam etmeliydi.Tıpkı çektiğim boktan aşk acısına rağmen gülümsemeyi yüzünden eksik etmeyen ben gibi...
" Neden bana karşı soğuksun?"
Soğuk mu?
Allah aşkına bu ne kadar komik bir soruydu böyle.Ne yani onu gördüğümde boynuna atlayıp vantuz gibi sarılmamı falan bekliyor olamazdı değil mi?
"Yapı meselesi diyelim.Neyse konu nedir?"dedim etrafıma bakınarak.Açıkcası biraz rahatlamıştım çünkü etrafta kimse yoktu.Ayrıca yakın bir mesafede olmayışı içimi rahatlatan unsurlardan bir tanesiydi..
"Hava soğuk,ayrıca kar yağışı biraz daha hızlandı istersen bir yerlere geçip rahat bir şekilde konuşabiliriz ne dersin?"
"Soğuk havayı çok severim bilirsin bizim memleket sıcaktır."
"Anlıyorum"
Hadi yaa.Bana bir boktan anladığım yokmuş gibi geliyor ya neyse..
"Cansu böyle ayakta konuşmasak arabanın içine bari geçsek ?"
"Hayır" dedim keskin çıkan ses tonumla.Evli bir adamın arabasında konu her ne olursa olsun bulunmam doğru olmazdı.Hele ki bu adamla bir geçmişim varsa bu imkansız bir şeydi.
"Pekala.Anlaşılan o ki ayakta konuşacağız"demiş ve arabanın kaputuna sırtını dayayarak ellerini göğsünde birleştirmiş öylece gözlerime bakıyordu.Bir zamanlar o gözler kendi gözlerime değdiğinde nasıl da heyecanlanırdım.Yemin ederim tam bir malmışım.Yıllar sonra bunu anladığım için de iki katı malım o ayrı bir konu tabi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ
General Fiction"Bakmayın siz benim kuru bir yaprak gibi sallandığıma.. Köküm sağlamdır sarsılsam da kopmam dalımdan.. Öyle kolay değil rüzgarın önüne kapılıp gitmem.. Son ana kadar 'vazgeçmem' yaşamaktan.. Ne fırtınalar koptu benim hayat dallarımda.. Hiç birinde v...