Yorum yapmayı unutmayın.
Şehvet, bir şarabın alacalı kırmızısıydı. Kırmızı, en zevk verici renkti. Zevk, bazen bir katile hitap eden bazense masum bir meleğe vurgun ruhtu. Ruh, tamamiyle yorgunluğu üzerine geçirmiş olan benliğimdi.
Çok yorgundum. Dün sabah hiç bir şeyi umursamaz evden çıkarken bu şeyleri kestirmemiştim. Şimdiyse aklım almıyordu. Aklım hiç bir şeyi sığdıramıyordu.
Dün gece yazdığı mesaja cevap vermemiştim. Beni nasıl izlediğini kestiremiyordum. Beni nasıl izliyordu?
Havanın düne oranla daha az kar yağışlı olması nedeniyle dışarı çıkıp biraz yürüyecektim. Belki karşıma Gizli psikopat çıkardı. Belki de yüzünü dağıtırdım. Meymenetsiz!
Yatağımdan doğrulduğumda kapının yanına yerleştirdiğimiz askıya doğru uzanıp montumu giydim. Eldivenlerimi parmaklarıma geçirdiğimde anahtarı cebime koyduğum gibi kapıyı açtım.
Soğuk, yüzümü üşüten buz gibi hava.
Kapı arkamdan kapanırken botlarımın cızırtısı yol boyunca duyuldu. Annem Kayrayı da alıp yeni bakıcısına gitmişti. Patronu onun için bakıcı tutmuş, vay canına!
Ellerimi cebime soktuğumda üzerilerine kar çileyen çam ağaçlarının yanından usulca geçtim. Tüm yol karla kaplıydı ama yürümeyi başarıyordum. Botlarım arada bir kara saplansada bir saniye sonra adım atmayı başarıyordum.
Yüreğime gelen ızdırap havanın buz kesen soğuğuna inatla tenimi yaktı. Tenimi kavurdu. Başıma gelenler bir kabus muydu?
Gece uyurken sindiğim yatağımda başımda dönüp dolaşan kabusum muydu? Sabaha bulanan kasvetin kabusu rüyası mıydı?
Cevabı tam net veremiyordum. Belki de geri dönmem gerekiyordu. Cevabını bile veremediğim bir soru hakkında hiç bir bilgiye sahip değilken caddede başı boş yürümek olanaksız gibi görünüyordu.
Ama yürümeye devam ettim. Ruhumu delen düşünceleri hiçe sayıp yürümeye devam ettim. Ellerim cebimde saçlarım ordan oraya uçuşurken adımlarım sıklaştı.
Gözlerime kestirdiğim yolu döndüğüm sırada kafamı dinlediğim ve sürekli geldiğim banka doğrulttum bedenimi. Üzerinde karlar birikmişti. Kafamı dinlemem gerekiyordu. Karları avuç içlerime sirkelediğimde avuç içlerim acıdı. Kalbimin acısı kadar olmasada acıdı işte.
Oturabileceğim bir hale bürünen banka doğru yüzümü ekşiltip "burası da olmasa, sende olmasan nereye sokacağım şu başımı?" kıkırdadığımda oturdum. Burası kimsesizdi. Kimse gelipte matemini kurmazdı buraya. Kimsenin uğramadığı başı boş bir sokak. Hemen baş ucunda çam ağacı olan. üzerine kuşlar sinen bir çam ağacı. Çoğu zaman kuşlar ve ben olurduk."sizde mi kafa dinliyorsunuz manyaklar?" diye sorardım başımı usulca onlara çevirip. Tabiki yanıt alamazdım.
Babası olmayan bir kıza oranla güçlü sayılırdım evet. Ama kalbim, kalbim yangın yeri, kalbim dışarıya yansımayan her şeyi içinde yaşayan bir varlık.
Babamın sesini bir kez bile duymayan bir kız çocuğu kimin geçmişini çalabilirdi ki? Kesinlikle benimle dalga geçiyordu.
Telefonum cebimde titrediği sırada duymamaya, umursamamaya çalıştım. Kafa dinliyordum aklımca. Açmayacaktım.
"Kafa dinlemek ne mümkün?" diye tısladım. Avuçladığım telefonu kulaklarıma götürdüğümde "yine ne saçmalayacaksın manyak?" diye sordum bir hamlede.
"sen ne yapıyorsun orda bir başına söyle bakıyım?" başımı sağa sola çevirmeden öylece durdum. Nasıl olsa yine gizlenmişti. Yine göremeyecektim.
"sen benimle uğraşacağına git başkasına bulaşsana. Neden benimle uğraşıyorsun?" dudaklarım arasından kaçan dumanlar alev alevdi. Hızla büyüdü ve kayboldu.
"benim hayatım senin yüzünden mahvoldu. Neden bir başkasından hesap sorayım? Neden suçlu kişinin hayatını alt üst etmek yerine masum birini katledeyim?"
Hırçın bir dalga kadının kahverengi saçlarına vurdu. Katil kadının boğazına düğümü çoktan geçirmişti.
Yine uzun bir bölüm oldu. Yorum yapmayı unutmayın.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enseme Dokunan Nefes
Dla nastolatkówkulağıma "şu an!" diye fısıldadı, güçlü parmaklarını ağzımdan çekmiyordu ve diğer elini yeniden kalçama götürdü "burada!" dedi, kalçamı hafifçe sıktığında ağzımdan sadece onun duyabileceği bir inilti çıktı. "Seninle!" dedi ellerini birazdaha hareket...