Bu bölümün çok uzun olacağını söylemiştim ama buralarda olmadığım için çok fazla uzun olmadı. Diğer bölümü çok uzun yapmayı düşünüyorum. Düzenlemeler devam edicek. Bir de sanki bir şeyler oluyor gibii.
Yorum yapmayı unutmayın.
Benim onu izlediğimden habersiz olan çocuk kendini yıkık dökük olan duvara kelepçeledi. "Hey!" diye bağırdım karanlıkta çok fazla belli olmaya siluetine karşı. "Ne yapıyorsun orada?" sesim çocuğun kulağında duyulduğunda, küçük erkek çocuğu ruhunu hunharca teslim etti. İliklerime kadar üşüyordum. Görebildiğim sadece kan ve vahşetti. Korkuyordum. Her şeyden aciz bedenimi korkunç bir his kaplamıştı. "Korku!" diye bağırdım, etrafımda hafifçe döndüğümde. "Hadi gel sar beni!" anlayamadığım bir şey kolumdan aniden tuttu. Başımı yapabildiğim kadar arkaya çevirdim. Bu o çocuktu."Ruhunu karanlığa teslim eden çocuk!" diye haykırdım. "Beni korkutuyorsun!" o anda küçük erkek çocuğunun kolumu tutan ince parmakları, tüm bedeniyle birlikte büyümeye karar verdi. Uzadı. Uzadı. Uzadı.
Güneş ışığı gözlerime ulaştığında gözlerimi kırpıştırdım. Esnediğimde hafifçe geriye doğru uzanarak, dün kitaplığımda bulduğum kitabı kenara bıraktım. Çözemediğim bir olay örgüsü olduğu halde, beni sarmıştı. Ayaklarımı yataktan sarkıttığımda avuç içlerimi beyaz örtüye koyabildim.
Telefonumun ince melodisi kulaklarıma geldiğinde parmaklarım yavaşça telefona doğru uzandı ve dün akşam bıraktığım masanın üzerinden aldı. Asaf arıyor! dedi küçük Hare sesini olabildiğince duyurmaya çalışarak.
"Efendim?" ayaklarımı yere bastığımda, az önce avuç içlerimi koyduğum örtüden çektim ellerimi ve ayağa kalktım.
"Tenis oynayabilir misin?" cama doğru yaklaştığımda içeri süzülen güneşin önüne geçerek parlak ışığı biraz olsun engellemiş oldum.
"Evet!" köhne bir zincir bileklerime kelepçelerini kilitliyordu. Nefesim kesiliyordu adeta. Kollarımı birbirine doladım.
"Bugün bir tenisçiyle konuşacağız." akort'tun gıdıklayan cılız sesine benziyordu sesi. Her yükseldiğinde, ateşin acımasız kucağına düşmüş gibi hissettiriyordu.
"Tamam!" dedim, her şeyden yoksun yeryüzünde durduk yere yaşamaya devam ederken. Nefesimi arada alıp veriyordum. Derinden gelen soluk alışlarım göğsüm her kalkıp indiğinde kulağıma ulaşıyordu.
"Nasıl izin alacağını biliyorsun!" gülüşü geldi kulağıma. Her şey dizginlerini kenara çekti. Güzel manzara! dedi küçük Hare yatağıma oturduğum sırada.
"Biliyorum!"
"Hare!" kilitli kapılar ardında adımı seslendiriyordu. Dünden beri kaç kez duymuştum? kaç kez adımın dudaklarından aniden yükselmesine şahit olmuştu bedenim dahil her şey?
"Asaf?" diye haykırdı dudaklarıma eşlik eden saklı varlıklar. İkimizde bir şey söylemiyorduk. Biz dahil her şey susmuştu o dakika da.
Sessizliği bozan Asaf oldu. "Dünkü yerden alacağım seni."
"Tamam" dedim ve telefonu kapatmadan dolabıma yaklaştım.
"Hare!" kuralları bozacak bir şekilde ilerliyordu zaman. Sanki adımın dudaklarından döküldüğünde bıraktığı izi tartışmak ister gibi. Sanki adımı her seferinde alışık olunmayan bir biçimde denemek ister gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enseme Dokunan Nefes
Novela Juvenilkulağıma "şu an!" diye fısıldadı, güçlü parmaklarını ağzımdan çekmiyordu ve diğer elini yeniden kalçama götürdü "burada!" dedi, kalçamı hafifçe sıktığında ağzımdan sadece onun duyabileceği bir inilti çıktı. "Seninle!" dedi ellerini birazdaha hareket...