KÇ 11.BÖLÜM

5.5K 333 149
                                    

Multi: Aleyna🌸

Üzerim uygun birşeyler bulup hızlıca üzerime geçirip saçlarımı toplamak için kollarımı kaldırmaya çalıştım, kendimi çok yorgun hissediyordum hem bedenen hem de ruhen. Kalkan ellerimi indirip odaya şöylece bir göz gezdirdim. Karşıda ki masaya doğru yürüyerek ecenin fotoğrafını elime alıp yatağının kenarına çöktüm. Elim kocaman gülümseyen yüzüne giderken iç çektim. Ece bizim küçük meleğimiz di. Çok güzel ve tatlı bi kızdı. Urazın bana bağlı olmasının bi nedeni de kardeşini bana benzetmesiydi.

Ece ile ayrı bir bağımız vardı. İlk doğuduğu an urazın annesi yasemin teyze ile hastaneye beraber gitmiştik. O zamanlar uraz ile 3 veya 4 yaşındaydık. Urazın heycanlı hali gözümün önünden gitmiyor. Her gün onlara gittiğimde beraber yasemin teyzenin dizinin dibine oturup karnı ile konuşurduk. Doğumhanenin önün de beklerken uraz ağlamış bende uraz ağladı diye ağlamıştım. Urazın babadı yusuf amcada dayanamış biz ağladık diye ağlamıştı. Ardından içeriden yasemin teyzenin çığlıkları dinmişti. Urazla hemencicik ayaklanmıştık. Çıkan hemşire gülümsemiş ve bize doğru eğilerek urazın kucağına bırakıp,"Tebrik ederim yakışıklı, güzeller güzeli bir kız abisi oldun." dediğin de uraz eceyi öpmüş hemşire yusuf amcaya giderken uraz bana sarılmış ve,"Bir prensesim vardı iki tane oldu." demişti.

Ece elimiz de büyümüştü. Hastalığını hiç fark etmemiştik ve geç kaldığımız için ece kollarımız da ölmüştü. Urazı çok zor toparlamıştım,toparlamıştık. Şuan bile odanın önünden geçerken duraklıyoruz. Fotoğrafı bırakıp urazın seslenişi ile aşağıya inmek için odadan çıktım. O kadar yorgun hissediyordum ki adımlarımı yarım buçuk atmak zorundaydım. Salona geldiğim de mutfaktan çıkan önlüklü urazı görünce sırıttım. Beni mutfakta ki koltuğa oturttup ocağın başına geçti. Tam uyumak için pozisyon almıştım ki uraz elinde ki ateş ölçen şeyi ağzıma tıkmıştı. Aynı zaman da dudaklarını anlıma yapıştırmıştı.

"Hala çok yüksek ateşin. Duş iyi gelmedi mi güzelim?" dediğin de tam cevap verecektim ki kapı alacaklı gibi çalınmaya başlamıştı. Yerimden doğrulduğum da uraz eli ile beni durdurup gözlerini bana dikip ordan kalkamam gerektiğimi söylemişti. Kapıyı açtığın da ateşin sesi kullaklarıma dolmuştu."Uraz yalvarırım alev burda de, saatlerdir onu arıyorum. Bakmadığım yer, çalmadığım kapı kalmadı." dediğin de sesin de bariz çaresizlik vardı. Dışarıdan gelen şişmek sesleri ile yağmurun hala devam ettiğini anlamıştım. Ayaklanıp mutfak kapısın da kafamı çıkararak ateşe baktım,"Ateş?" sesimi duyduğun da kafasını bana öyle bi dönmüştü ki gözlerinin halini gördüğüm de kafamı eğmiştim. Hızlıca yanıma gelip beni kollarıyla kafesleyince ıslak kıyafeletleri ile ıslanmıştım.

"Az kalmıştı, aklımı yitirmeme ramak kalmıştı. Taman abimleri anladım bi nedenin var. Peki benden neden kaçıyorsun alev? Bak sen benim diğer parçamsın. Aynı acıyı çekiyorum seninle yalvarırım bir daha böyle bir şey yapma." sesi öyle kırık öyle çaresizdi ki dayanamayıp beline sardığım kollarımı sıkıp kafamı saladım."Özür dilerim." dediğim de hapşurmuştu. Ayrıldıp uraza baktığımız da kapıyı kapattıp yarım ağız gülüp,"Geçin başımın belalaları geçin." dediğin de ateş kolunu omuzuma attıp beni koltuğa otturttup yanıma oturdu.

Ateş de urazın kıyafetlerini giymişti. Önümüzde ki urazın yaptığı çorbayı yudumlarken kendi kendine söylenen uraz ile sırıttım. Hala dezgahın önünde birşeylerle uğraşıp söyleniyordu. Çorbayı yudumlarken ateşin telefonun melodisi yükselmişti. Masanın üstünde ki telefona baktığım da arayanın asrın abim olduğunu görmüştüm. Kafamı önüme eğdiğimde ateş telefonu almış ve salona gidip telefonu açarak konuşmaya başlamıştı.

Kızıl ve Çetesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin