Evlilik: ازدواجMağrurlar bekler.Çünkü bekledikleri bir şey vardır hep. İsteyenler bekler.
چون چیزی است که آنها انتظار دارند. منتظران منتظر هستند
Güneş Ekinveren köyünün dağının eteklerine yeni vurmuştu ki Ezo yer yatağından gerinerek kalktı. Hemen sağında uyuyan on iki yaşındaki kardeşi Nurcan'ın saçlarına belli belirsiz bir öpücük bırakıp yapacağı işlere koyuldu.
Yatarken başından düşen yazmasını tavşan kulağı denen şekilde bağlayıp basma fistanının eteklerini düzeltti. Babası ve anası gelirdi şimdi. Çayı taş ocağa koyup, kahvaltı için tel mahminde neler var diye baktı. İçinde bir tabak yoğurt bir dilim peynir ve iki yumurta vardı.
Yumurtaları bakır sahanda kırarak babasının sevdiği kıvamda pişirdi. Hemen yer sofrasını hazırladı. Çayda fokur fokur kaynıyordu. Onu da demledi bu arada. Sofralık bir kaç şeyi daha taşıyınca evin birkaç tarla aşağısındaki bahçede çalışan anne babasına seslendi. Lakin kimseler duymadı. Çarşafını üzerine geçirip gitmeye üşendiğinden evin önünde komşu çocuklarıyla oynayan beş yasındaki kardeşi Süleyman'a seslendi.
"Süleyman...gel hele kardeşim".
"Ne oldu abla? Su mu taşıycam?".
"O değil. Babamgili çağırsan ya. Kahvaltı hazır".
"Heee..tamam. Geliyom şimdi".
Süleyman topuklarını kıçına vura vura aşağı bahçeye koşturdu. Ciğerleri patlayacaktı neredeyse. Azıcık yolu iki dakika da kat etmişti. Sabahın erken vaktinden uyanır ev ahalisi uyanana değin de orda burda oynardı. Onlardan önce uyanıp kahvaltı hazırlayan diğer komşular yemeğe davet etse de kabul etmiyordu. Ablası Ezo sıkı sıkıya tembih etmişti. Fakir olabilirlerdi ama düşkün değillerdi. Bunu bilip ona göre davranacaklardı. Kimsenin onlara zavallı muamelesi yapmasına izin vermeyeceklerdi.
"Ana...ablam sofrayı hazır etti. Sizi bekler".
"Zahmet etmiş bu saatte uyanır mı insan! Az daha uyusaydı da akşam yemeğine çağırsaydı bizi ".
"Laf etme sende. Yapacak iş mi var? Erken uyanıpta ne edecek".
"Yapacak işi isteyen bulur! Ahmet'lerin kızlar tarlada çalışıyor. Çalışıyor da incileri mi dökülüyor".
"Allah aşkına bilmez gibi konuşma. Sen demedin mi tarlaya gitmek yok diye?".
"Dedim demesine de niye dedim. Köyün ne kadar iti kopuğu varsa düştü peşine. Adımızı çıkarak bu kız. Demedi deme. Bir an önce evereydik de o da kurtulaydı bizde".
"Hadi hayırlısı. Bende isterim kız iyi yere gelin gitsin".
"Birini beğense gidecek de beğenmiyor haspam".
"Kız güzel. Ne etsin. Her isteyene vereydik şimdiye kırk defa evlenmişti".
"Hep senin başının altından çıkıyor bu işler!".
Hamiyet yerden kalkarken çalışırken yük olduğu için bir kenara bıraktığı çarşafını üzerine doladı. Kocası kızgın gözlerle bakarken o sanki hiç birşey olmamış gibi evin yoluna koyuldu. Süleyman'ı yollayalı bi hayli olmuştu. Evdekiler beklerdiler. Nefes nefese kalmasına rağmen koştura koştura bahçelerin arasından eve yürüdü.
Evin tahta kapısına vardığında içeriye seslendi. Yer yatakları alınmış sofra kurulmuş onlar bekleniyordu. Kocası gelirdi şimdi. Ondan önce banyo olarak kullandıkları yere gidip ellerini yıkadı. Yere bıraktığı çarşafıyla yıkadığı elini yüzünü sildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ŞÛRÎDE~
General Fiction"Dokunma bana! Dokunma!". "Dokunacağım! Kocam değil misin!". "Değilim! Hiç bir şeyin değilim senin. Anlamadın mı bunu hala?". Ezo duyduklarına aldırmayıp İbrahim'in dudaklarına açlıkla saldırdı. Isırıyor, yalıyor, çekiştiriyordu. İbrahim'in onu itme...