DC - 18. Bölüm

4.6K 252 23
                                    

Sınavlar biter bitmez tatile çıkmıştık. Yolumuz Kuzey ve Güney sayesinde yeterince uzamıştı ve Güney, kardeşinden intikam almak niyetiyle Kuzey'in arabasıyla yola çıkması iki kardeşin durmadan birbirleriyle kavga edip durmasına neden olmuştu. Otele vardığımızda saat gece birdi. 

Bu da yetmezmiş gibi Bensu şişe çevirmece oynayalım diye söyleniyordu. Zaten kendini ne diye dahil ettiyse yarışa, yılışık. Asla kendimi zorla bir ortama sokturmaya çalışmam. Neyse, diğerlerinin de o kıza katılarak oynamak istemeleri beni biraz sinirlendirmişti çünkü daha yeni gelmiştik ve aşırı uykum vardı. Üstelik ertesi gün yarışacağız!

Geldiğimiz yer çok şirin ve huzur dolu bir yere benziyordu. İki katlı, on altı odalı, güzel bir bahçe, yerlerde rengarenk puflar, ışıklandırılmış ağaçlar, deniz kenarında ve tam yanında restaurantı...

"Ahh böyle bir tatile her zaman ihtiyaç vardır. Teşekkürler ikizler." dediğimde ikisi de gülümsemekle yetindi. Anlaşılan birilerinin ikizine kızgınlığı oteli görünce geçmişti.

Eşyaları yerleştirdikten sonra sahile inmiştik. Ve şişe bilin bakalım kimler arasında durdu. Köle Özgür ve Hırçın Ceren!

Hırçın kızımız köleye baktı, ayağa kalktı ve topallayarak denize doğru ilerledi.

"Umarım hasta olmazsın, üstünü çıkarmaya başla istersen. Ne de olsa epey yüzeceksin." diye karşıdaki küçük adayı gösterdi.

"Ben oraya yüzmem Ceren. En az yarım saat sürer gidip gelmem."

"O zaman git saçını kazıt. Kuralları biliyorsun, köle."

"Bana bir şey olursa bil ki senin yüzünden."

"Kötüye bir şey olmaz, köle."

"Bak çok sinir oluyorum. Deme şunu."

"Sus da yüzmeye başla anca gelirsin sabaha, köle."

"Yapmıyorum."

"O zaman buraya gel de kazmaya başlayayım." Sohbete artık Aras da katılmıştı. O makineyi nereden çıkarttı şimdi o?

"Offf tamam lan gidiyoruz."

Özgür gideli yirmi dakika olmuştu. Beklemekten sıkılmıştım ve uykum gerçekten çok geldi. Şu yanda birazcık kestirsem hiçbir sıkıntı olmaz, Özgür gelince kalkacağım sö..

Soğuk, çok soğuk. Gözlerimi yavaş yavaş araladım. Benimle birlikte Selen de uyumuş. Aras denize bakıyordu. Diğerleri ise kendi çapında kimisi telefonda, kimisi de sohbet ediyor.

"Saat kaç? Donuyorum." diye Aras'ın yanına gittim.

"2.30"

"Ne! Siz ciddi misiniz? En az 45 dakika önce gelmeliydi ve hepiniz burada oturmuş hala gelmesini mi bekliyorsunuz. Aras bir şeyler yapsana. Nasıl fark etmediniz bunca saat?"  Diğerlerine döndüğümde hepsi Özgür'ün gelmediğinin yeni farkına varmış gibi davranıyordu.

"Anıl, Güney şu tekneyi çalıştırın gidiyoruz."

"Nereye?" diye bağıran Bensu'ya dönüp baktım

"1 saattir gelmeyen çocuğu merak etmiyorsun da şimdi tek derdin nereye gittikleri mi oldu?"

"Derin sadece huzursuzluk kaynağısın. Her şeye kötü yönünden bakmak zorundasın di mi?" Tam üstüne yürüyecekken Anıl'ın yardım edin diye bağırdığını duydum.

Tekneyi yavaş yavaş yaklaştırırlarken gözlerimi Aras'ın kollarında baygın yatan Özgür'den ayıramadım.

"Ne oldu, nesi var, ne oluyor! Kanaması mı var? Bir şey söyle!" diye teknenin iyice yanaşmasını beklemeden suya atladı Ceren. Cansu kan lafını bile duymaya dayanamazdı, arkamı döndüğümde yerde nefes almaya çalıştığını gördüm. Emir'e seslenip onunla ilgilenmesini söyledim.

Yere yatırdıklarında göbeğinin üstü kıpkırmızıydı. Özgür nefes almakta zorluk çekmeye başlayınca sadece bağırıp çağırmaya başladık.

"Tamam sakin olun, sakin kalmalısınız ambulans çağıracağım susun!" diye bağırabildiğim kadar bağırdım.

Ceren kalp masajı yapmaya çalışsa da işe yaramıyor her şey daha da kötüye gidiyordu. Özgür olduğu yerden bile kalkamadan kusmaya başladı. Güney, boğulmasın diye direkt yan çevirdi. Bensu'lar ortalıkta gözükmüyordu. Özgür bağırıp tepinmeye başlamıştı, bunları görmek beni yeterince korkuturken ambulans gelir gelmez Özgür'ü sedyeye koyup çıktılar. Aras'la Kuzey peşlerinden gitmişlerdi yeri bize konum atacaklardı. Biz de Ceren'e kuru bir şeyler giydirdikten sonra yola çıkacaktık.

Hastaneye vardığımızda acilin kapısından girer girmez Aras'la doktoru konuşurken gördük.

"Herhangi bir şey olabilir, büyük ihtimal denizanası sokması gibi duruyor. Ama bu kadar kızarık olması ve bu tarz tepkiler vermesi normal değil. Bazı denizanası sokmaları öldürebiliyor. Dua edelim zehirlenmemiş olsun. Şimdi ağrı kesici verdik, yanan bölgeye de ilaç sürdük. Biraz bekleyelim, ağrısı geçince doktor hanım tekrar ilgilenecek."

"Zehirlenmişse ne olacak?" diye sordu Ceren.

"Şu anda görmeden bilgi veremem. Ama verdiği tepkiler normal denizanası sokmasında yaşanan şeyler değil."

"Ne soktu o zaman bunu söylesene! Bir de doktor olacaksın!" diye hemşireye bağıran Ceren'e sakinleştirici verdiler.

Saat sabahın beşi. Deli gibi uykum var ama uyuyamıyorum Aras ise başını omzuma yaslamış uyuyor. Oturmaktan sıkıldığım için onu uyandırmamaya çalışarak yerimden yavaşça kalkmaya yeltensem de uykulu gözlerini açıp bana çevirdi.

"Özgür'e bakacağım. Doktor da bir daha gelmedi zaten."

"Ben bakarım sen otur yoruldun."

"Aras neden daha önceden aramadın onu? Neden ben dedikten sonra harekete geçtin? Oysaki gelmediğinin çoktandır farkındaydın."

"Derin bu bir oyun. Ve oyunda her şey olabilir. Herkes bunu göze alarak oynamayı kabul etti."

"Haklısın oyun. Oyun bu oyun!  O yüzden böyle şeylerin olmaması gerekir. Bence asıl yorgun biri varsa o da sensin. Sersemliğin beynine de vurmuş."

Hiçbir şey demeden yerinden kalkıp içeriye doğru ilerledi. Ben düşüncelerimi içimde tutmazken bir başkasının susmasını hiç sevmiyordum ya da hiçbir şey demeden çekip gitmesini, sessiz kalmasını. Bu beni daha da sinirlendiriyordu.

İçerden öğürme sesi gelince hızlıca Özgür'ün odasına girdim ve kusmuğuyla göz göze geldim. Doktor da aniden içeriye girdikten sonra bize dönüp konuşmaya başladı.

"En azından artık ne olduğunu biliyoruz Ceren hanım."

"Ne?"

_____
Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum 🙏🏼

D/C ? (Şişe Çevirmece)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin