Lokman (Arapça: لقمان) ya da Lokman Hekim (لقمان حکیم), Kuran'da ve halk efsanelerinde bahsi geçen [1] bir peygamber ya da velîdir.[2] Bu konuda ihtilaf vardır.[3]İkrime'ye göre Lokman bir nebîdir. Ancak onun bir hakim olduğunda âlimlerin ittifakı vardır.[4]
Kurân-ı Kerîm'de ismi zikredilerek, kendilerine değer verilen ve örnek bir insan olarak yad edilen ender şahsiyetlerden birisi de Hz. Lokman'dır. Onun adı, Kurân-ı Kerîm'in 31. süresine isim olarak verilmiş ve bu surenin 12. ayetinden 19. ayetinin sonuna kadarı kendisinin, oğluna vermiş olduğu değerli öğütler aynen nakledilmiştir. Böylece, Yüce Allah, onun adını ve öğütlerini Kurân'la ölümsüzleştirmiş ve onu herkese örnek bir insan olarak göstermiştir. Hiç şüphesiz bütün bunlar, bir faniye nasip olabilecek en büyük bir mazhariyettir.[5]
Kurân'da sadece kendisine hikmet verildiği belirtilen peygamberlerden değil, bunun yanında, kendisine hikmet verilmiş salih kimselerden de bahsedilmektedir. Ayette, "Biz, Lokman'a 'Allah'a şükret!' diye hikmet verdik." (Lokman, 31/12) buyrulmaktadır. Burada kendisine hikmet verildiği belirtilen Lokman'ın kişiliği hakkında çeşitli rivâyetler bulunmaktadır. Tabiîn'den İkrime, Süddî ve Şa'bî, bu zatın peygamber olduğunu söylemişler ise de, İslâm âlimlerinin çoğunluğunun görüşü, onun salih bir kul olduğu noktasındadır.
Bu ayette geçen hikmet kelimesine farklı farklı anlamlar verilmiştir. Mücâhid'e göre Lokman'a verilen hikmet, nübüvvetin dışındaki akıl, fıkıh (anlayış), söz ve davranışta isabettir. Taberî'nin kanaati de budur. Katâde ise, hikmeti İslâm'da fıkh (anlayış) olarak yorumlamıştır. İbn Kesîr, Katâde'nin bu görüşünü naklettikten sonra burada hikmetin, fehm, ilim ve ta'bîr anlamına geldiğini belirtmektedir. Beğâvî ise, bu âyette verilen hikmetin akıl, ilim, amel ve onunla her işte isabet etme olduğunu söylemektedir. Beydâvî, Lokman'ın peygamber olmayıp, sadece bir hakîm olduğunu belirttikten sonra hikmetin genel tarifini şöyle yapmaktadır:
"Hikmet, insanın nazarî ilimleri tahsil ederek, amel yönüyle de gücü nispetinde, faziletli davranışlara tam bir meleke kazanarak kemâle ermesidir."
Kâsımî, bu anlamda hikmetin, ona, bir peygamberin lisanıyla ya da ilham yoluyla ya da -nebî olduğunu söyleyenlerin görüşüne göre düşünecek olursak- vahiy kanalıyla verildiğini ifade etmektedir. Hamdi Yazır, Beydâvî'nin tarifini aynen vermekte ve bunu şöyle açıklamaktadır:
"Yani hikmet, gâh nazarî, gâh amelî olarak tarif edilirse de, tam manasıyla hikmet; illetleri ve sebepleri bilerek gayeye isabet edecek şekilde, ameli ilme, ilmi de amele tevfik etmektir. Bunun için kendine hikmet verilene birçok hayır verildiği beyan buyrulmuştur. Allah (cc)'nın, âlemde hikmetiyle koyup tahsis ettiği sebepleri ve hükümleri, yani kanunları keşfederek ondan birtakım ilmî sonuçlar çıkarma yeteneği, şüphe yok ki, Allah'ın büyük bir vergisidir. Hakîm olan kimseye yakışan da ilim ve amel bakımından bunun şükrünü yerine getirmektir." [6]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araştırma ve Makaleler 1
Não FicçãoLütfen Dikkat! Araştırma ve Makeleleri okumadan önce iyice düşünün. Sizi önceden uyarıyor ve dünya görüşünüzün temelli değişeceğini söylüyorum. Aynı konuda okuyacağınız diğer eserler size yavan gelecek ve sadece onun tiryakisi olacaksınız. Çünkü bu...